Çok daha özel

Cenk Mutluyakalı

Sebebi sensin!

Bize neler öğrettiler sevdalar üstüne, şarkısı çalarken, 90’lardan... Bir gece yarısı, Lefkoşa’da, bir barda... Bir kız geldi yanıma... “Pazar günleri, sırf o sayfayı okumak için gazete alırdım” dedi...

     90’lı yıllarda başlamıştı, KIBRIS gazetesinde, her pazar, ‘virüs’ adlı sayfam... En fazla geri dönüş aldığım, en keyifli uğraşımdı... 12 sene kadar sürdü... Sonra neden durdu, bilemem... ‘Siyaset’in köşesine takıldım, aptalca...

    Şimdi yeniden başlıyorsam sevgili Pınar, sebebi sensin... Bir ‘merhaba’ ne kadar anlamlı bazen, değil mi?

-----------------------------------

Çok daha özel

Kış güneşi gibisin, dedi bir sevdiceğim... Yani ‘bir görünüyor, bir kayboluyorsun’ tarifsiz uçsuzlukta... ‘Fazlaca yoksun’ demeye gelen bir mesajdı bu sanırım.
Kış güneşi...
Yüzünü çok fazla eskitmez, cömert değildir, ışıklarıyla kucağını açmaz her sabah...
Ve her akşam, hüzünlü bir griyle birlikte kaybolur, usulca...
Ama göründü mü, ‘ısıtır’ içinizi...
Peki yaz güneşi?
Bunaltır...
Yakar...
Terletir...

***

İlişkilerde en önemli çıkmaz bu sanırım...
İlgi isteniyor, çok daha fazla...
Çok da haklı olarak hissettirilen bir sevgi...
Ama çok daha fazla ilgi de boğuyor bir süre sonra...
Hem ‘yetişme’ telaşı başlıyor, hem de ‘alışkanlık’ ya da ‘görev’e dönüşüyor gülümsemeler, dokunmalar...
Çok da kalmıyor ‘hayal payı’ geriye...
Ya da tüm bunlar, kendi adıma sadece avuntu, yalnızca teselli...
 

****

Ece Temelkuran’ın “İç Kitabı”ndan bir mesaj düştü derken önüme...
“Kum gibi bir şeydi kendin, su gibi, buğday gibi, hava ve tuttuğun, gördüğün her şey gibi. Bu yüzden hep tuhaf gelmiştir sana, bir ömürde bir hayat olması. Birçok hayata istedin. Bölününce de bir ömrü tamamlayamayacağını gördün, nefesini keseceğini bu kesintisiz seyahatin. Zorla geriye topladın kendini...Yine de biliyorsun, eksiksin ve başka türlüsün...”

****

Bir ömüre bir hayat sığdığına inanmadım hiç...
Ece Temelkuran da haklı...
Bölününce nefesi kesiliyor insanın...
Yine de...
‘Olsun’ diyorum....
Varsın, ‘nefesi kesilsin...’
Yoksa çok daha eksiğiz, çok daha sıradan...
Ve bu hayat, bölünmeden fazlaca yavan...

***

İnsan bir hayatı mı yaşar, bir hayali mi daha çok anlayamaz kimi zaman....
Kimi zaman bir hayal, bir hayata toslar...

***

Kış güneşi...
Ya da yaz yağmuru...
Çok daha ‘özel’ sanki...

 

-----------------------------------------

Altını çizdim

 

‘Şimdiki aşklar mülkleştiriyor’

Dağın Kadın Hali’ni Arzu Demir yazdı... ‘Gerilla’ kadınlarla yapılmış röportajlar... Ölümle yaşam arasında bir mücadelede, aşkı anlatıyor, kadın gerilla Mizgin Agiri... Bir başka boyutta, aşkı...

“Aşk tüm iradi gücünle, düşünce ve ideolojik gücünle kendini yaratma ve topluma hizmet etme duygusudur, toprağına bağlılıktır aşk....

...

Ne kadar gerçekten özgürleşebildin ki, karşındakini de özgürleştirebilesin. Şimdiki aşklar mülkleştiriyor. ‘Sen benimsin’ diyor...”

 

 

------------------------------------------

Hep gitar çalsa, şarkı söylese keşke, ‘siyaset’ yerine....

 

------------------------------------------

Sizi özleyeceğim Jane ve Lisbon

Türkiye televizyonlarında dizilere kilitlenenlerin sayıları az değil, biliyorum. Doğrusu, Kıbrıs kanallarında, sabahtan ertesi sabaha, sürekli bir
ya da iki kişinin tükenmek bilmez konuşmalarını izlemekten usananları da anlıyorum.
Üstelik de kanal kanal gezen, hep aynı simalar!..
Laflar, aynı laflar...
Ve dekor, aynı dekor....
Elbete, televiyzon sektörümüzün imkanlarının bir sonucu bu...
Çünkü reklam pastası dar, haksız rekabet boğucu...

Türkiye kanallarındaki dizilere pek takılmam...
Binde bir, izleyim diyorum, üç hafta sonra aniden yayından kalkıyor!..
O nedenle yabancı dizilerin yayınlandığı kanallar favorim...

Gece yarılarında, ‘baskı öncesi’ sayfa kontrolü için beklerken, yıllardır yoldaşlık yapıyorlar bana...
THE MENTALIST bunlardan biri!..
Hem de tam 8 sezondur...
Neredyse ‘birlikte büyüdük’ diyeceğim....
Aileden biri gibi...
Bir ‘medyum’u çağrıştıran şaşırtıcı ve eğlenceli özelllikleri ile cinayetleri çözen Patrick Jane ve gizlemli, tatlı, korkusuz dedektif Teresa Lisbon...
8 senedir seri katillerin peşinde yaşadığımız onca gerilim, tutku, heyecandan sonra The Mentalist geçtiğimiz hafta final yaptı....
Ve bitti....
Evet, onları özleyeceğim...
‘Jane’e hayat veren Simon Baker ve ‘Lisbon’u oynayan Robin Tunney, ne güzel 8 seneydi öyle, sizle...
26 farklı ülkede yayınlanan THE MENTALİST, doğrusu, ‘House’ ve ‘Monk’tan sonra ‘unutulmazlarım’ arasına girdi bile...
Şimdi, fırsat yarattıkça ‘eski bölümler’e takılacağız artık... Teselli niyetine...

--------------------------------------------------

 

“Facebook ya da Twitter hesabın yoksa, sen de yoksun!”

(Film eleştirmenleri tarafından 'başyapıt' olarak adlandırılan 'Birdman' filminden... Şu ‘ödüllü’ filmleri de pek anlayamıyorum, nedense... )

----------------------------------------------------------

Dize

"Kibrit çakıyorsun karanlıkta
Badem çiçeklerini görmek için
Ve mart denizlerinde tedirgin bir çift
Sarnıç gemisi gözlerin
Bir iş açacaksın sen başımıza
Yangın mı olur artık, bahar mı?"

CAN YÜCEL

 

------------------------------------------------------

Ermeni asıllı Taraf Gazetesi yazarı Hayko Bağdat’ın söyleşisi... Kıbrıs Türk Gazeteciler Birliği Sohbetleri... 28 Mart Cumartesi, Naci Talat Vakfı,  Lefkoşa, 19:30