“Çok daha sıkı TC-KKTC ilişkileri”

Portland State Üniversitesi Siyaset Bilimi ve Uluslararası İlişkiler Bölümü Öğretim Üyesi Prof. Dr. Birol Yeşilada, Türkiye’deki son seçimin sonuçlarını,  Türkiye’deki yeni sistemi ve bunun Kıbrıs sorununa etkisini YENİDÜZEN’e yorumladı

Portland State Üniversitesi Siyaset Bilimi ve Uluslararası İlişkiler Bölümü Öğretim Üyesi Prof. Dr. Birol Yeşilada, Türkiye’deki son seçimin sonuçlarını,  Türkiye’deki yeni sistemi ve bunun Kıbrıs sorununa etkisini YENİDÜZEN’e yorumladı

Ödül Aşık Ülker

Portland State Üniversitesi Siyaset Bilimi ve Uluslararası İlişkiler Bölümü Öğretim Üyesi ve Mark O. Hatfield School of Government Direktörü Prof. Dr. Birol Yeşilada, Türkiye’de 24 Haziran’da yapılan Cumhurbaşkanlığı seçimlerinin “dürüst, sağlıklı ve adil” yapılmadığını söyledi.

Türkiye Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın aldığı oya şaşırmadığını kaydeden Prof. Dr. Yeşilada, “Sayın Erdoğan’ın %51-53 arasında alabileceğini düşünmüştüm çünkü hiç bir diktatör seçimle gitmiş değildir. Tarihte böyle bir şey yok. Seçimde bazı yolsuzluklar, hileler yapıldı, videolar var, görüyoruz. Elimizde çok sağlam deliller var. Dürüst, sağlıklı, adil bir seçim yapıldığından söz edemeyiz” diye konuştu.

Seçim sonuçlarını YENİDÜZEN’e değerlendiren Prof. Dr. Yeşilada, genel anlamda partilerin adaylarının iyi oylar aldığına ancak partilerin oy kaybettiğine dikkat çekerek, “Erdoğan yeni sistemi isterken bunu hesap etmemişti, kendisi başkan olur, AKP de çoğunluğu alır gibi düşünmüştü muhtemelen. İstediğini elde edemedi” dedi.

Prof. Dr. Birol Yeşilada, Türkiye’deki siyasi sistem değişiminin demokrasinin gerilemekte olduğunu gösterdiğini kaydederek, Türkiye’nin parlamenter sistemden kolay kolay geri dönülemeyecek şekilde uzaklaştığını belirtti.

Kıbrıs konusunda ümitli olmadığını da vurgulayan Prof. Dr. Yeşilada, “Son birkaç yıldır Ankara’nın ne söyleyeceği çok önemliydi fakat şu anda Rum Yönetimi çok da iyi niyetli görünmüyor. Böyle giderse, KKTC ile TC arasında çok daha sıkı bir işbirliği olacak. Çözüm olmazsa Ankara Kuzey Kıbrıs’ı Türkiye’ye bağlayacak diye düşünüyorum. Alternatifler arasında bu opsiyonu daha kuvvetli görüyorum” diye konuştu.

Prof. Dr. Yeşilada, Kıbrıslı Türkler’in bir tarafta “çözüm istemeyen, hep ‘bana bana’ diyen Rum liderler” ve diğer tarafta “Ankara’nın KKTC’yi 82’nci vilayet olarak düşünmesi” arasında kaldığını söyledi.

Prof. Dr. Birol Yeşilada şunları söyledi:

“Hepimiz Müslümanız ama bunun da bir derecesi, çeşidi var. Bizim, toplum olarak İslamiyet’e yaklaşım şeklimiz çok değişiktir. Baskı ve politika ile bu değiştirilmeye çalışılıyor ve bu en kolay eğitimle başlar. Yapılmaya çalışılan budur ve Kıbrıs Türk toplumunun sosyal yapısını değiştirmekten başka bir amacı yoktur. Bu aynen Türkiye’de yapıldı. Kıbrıslı Türkler’in de bu konuda gözlerini açması ve dikkatli olmaları lazım.”

“Elimizde çok sağlam deliller var”

  • Soru: Türkiye’de 24 Haziran’da yapılan seçim, daha önceki seçimlerden farklıydı çünkü yeni bir sisteme geçildi. AKP Başkanı Recep Tayyip Erdoğan cumhurbaşkanı seçildi. Seçim sonuçlarını nasıl değerlendiriyorsunuz?
  • Prof. Dr. Yeşilada: Ben Sayın Erdoğan’ın %51-53 arasında alabileceğini düşünmüştüm çünkü hiç bir diktatör seçimle gitmiş değildir. Tarihte böyle bir şey yok. Seçimde bazı yolsuzluklar(hileler) yapıldı, videolar var, görüyoruz. Elimizde çok sağlam deliller var. Dürüst, sağlıklı, adil bir seçim yapıldığından söz edemeyiz. İlginç olan bu sessizlik, suskunluk. Türkiye’de seçimlerde her zaman yolsuzluk olmuştur. Derecesinin ne kadar olduğu tartışılır. Daha yüksek bir oran olsaydı daha çok dikkat çekerdi ama %50-55 arası zaten yeterliydi. Seçimin ne kadar sağlıklı yapıldığı her zaman bir soru işareti olarak kalacak. Anketlerin çoğu Erdoğan’ın %43-46 arasında oy alacağını gösterirken, bir iki anket de %51-53 gösterdi. Anketlerde yanılınan birşey vardı ki, o da CHP’nin alacağı oy oranı, CHP’nin daha çok oy alması beklenirdi.

“Partilerin adayları iyi oylar aldı ama partiler zayıfladı, oy kaybetti. Erdoğan yeni sistemi isterken bunu hesap etmemişti, kendisi başkan olur, ‘AKP de çoğunluğu alır’ gibi düşünmüştü muhtemelen. İstediğini elde edemedi”

 

“Türkiye’de lider hayranlığı var”

  • Soru: Adaylarla partilerinin aldığı oylar arasında da bir ters orantı dikkat çekiyor. Partilerin aldığı oylar ne anlama geliyor?
  • Prof. Dr. Yeşilada: Doğrudur. Muharrem İnce %30 civarında oy alırken, CHP %22 civarında kalıyor ki bu CHP’nin kemik %26 oyunun çok altında bir oran. CHP’nin oylarında bir düşüş var. AKP’nin de oylarında düşüş var. Partilerin adayları iyi oylar aldı ama partiler zayıfladı, oy kaybetti. Erdoğan yeni sistemi isterken bunu hesap etmemişti, kendisi başkan olur, “AKP de çoğunluğu alır” gibi düşünmüştü muhtemelen. İstediğini elde edemedi.
    Yaptığımız Dünya Değerler Araştırması sonucunda Türkiye’de sağdan sola, siyasi alanda lider hayranlığı olduğunu görüyoruz. Bu ülkenin sosyal kültüründedir, bu ilginç bir şeydir. İnsanlar genelde partileri suçlar, lideri suçlamaz. Aslında başarısızlık durumunda liderin istifa etmesi lazım. Bu kültür Türkiye’de yok. Bunu anlamakta zorlanıyorum.
    Seçimde beklenmeyen bir şey de, MHP’nin aldığı oy oranıydı, MHP’nin %10’un üstüne çıkması beklenmiyordu. İyi Parti ortaya çıkınca MHP’nin %7 civarında oy alması bekleniyordu. MHP ve İyi Parti’nin oylarını toplayınca %20’nin üstüne çıkar ki bu normal değildir. AKP’den ve CHP’den oy kaymış olabilir. CHP’den bazı milletvekilleri İyi Parti’nin kurulabilmesi için girişim yapmışlardı. CHP’nin kendini özeleştiri süzgecinden geçirip, yörüngeye koyması gerekir. İyi Parti’nin ömrünün ne kadar olacağını bekleyip göreceğiz. Bir de Kürtler var tabi. Bütün baskılara rağmen HDP’nin barajı geçebilmiş olması çok büyük bir başarıdır. Cumhur koalisyonuna destek vereceklerini hiç sanmıyorum ama Sayın Erdoğan yarın yeni bir Kürt açılımı politikası izlerse, o zaman durum değişebilir. 

“Muhtemelen Erdoğan kabineyi dışarıdan kuracak”

  • Soru: Erdoğan başkan seçildi ama AKP meclisteki çoğunluğunu kaybetti. Bundan sonra nasıl ittifaklar olabilir?
  • Prof. Dr. Yeşilada: Kesin resmi sonuçlar tam olarak açıklanmadı ama AKP mecliste beklediği çoğunluğu alamadı, milletvekili sayısı 300’ün altındadır. Sayın Erdoğan kabineyi kurarken, AKP milletvekillerinden bakan atarsa, o zaman AKP mecliste daha da zor bir duruma düşer. Yeni sisteme göre hem milletvekili hem de bakan olunamıyor, bakan olan milletvekilliğinden istifa etmek durumunda. Muhtemelen Sayın Erdoğan kabineyi dışarıdan kuracak. MHPli birilerinin olup olmayacağı MHP’ye kalmıştır ama kabineye girmemek partinin geleceği açısından daha hayırlı olabilir. MHP kabinede olmak isterse, AKP ile yeniden anlaşma yapacaklar. Aldığı bakanlıklar karşılığında AKP’nin önerilerine mecliste destek vermek durumunda kalacak. O durumda AKP- MHP çoğunluğu elde etmiş olacak. MHP’nin her konuda AKP ile uzlaşacağını sanmıyorum. MHP kabineye girmezse mecliste aktif olabilir, Erdoğan hükümetinin önereceği yasalar meclise geldiğinde MHP’nin daha büyük, etkin bir rolü olabilir. MHP için kabine dışında kalmak parti için daha akıllıca olur.

“Türkiye ikiye bölündü”

Türkiye ikiye bölündü, Erdoğancı olanlar ve olmayanlar. Eğitim seviyesi çok düşük olan insanlar arasında Erdoğan’ın çok etkili bir karizması var. Türkiye’de genç ama eğitimi düşük, yabancılardan korkan, kuşkulu bakan büyük bir nüfus var. Erdoğan bir de çok başarılı bir manipülasyon yaptı, son zamanlarda Atatürkçülüğü ön plana çıkardı ki şimdiye kadar Atatürk kelimesini bile ağızlarına almamasına rağmen. Atatürk’ün devleti kurduğu zamanlarda bütün idarecilerin CHPli olduğunu vurgulayarak, “şimdi de AKPlidir, ne farkı var” gibi tavırlar takınıldı ve bu manipülasyon çok başarıyla yapıldı. Burada muhalefetin maalesef kullanamadığı bir nokta vardı ki, kurucu devletle bugünkü devlet arasında çok önemli farklar var.

“Demokrasi böyle çalışmaz”

  • Soru: Türkiye’deki yeni sistem nasıl bir sistem?
  • Prof. Dr. Yeşilada: Türkiye’de artık parlamenter sistem ortadan kalkmıştır, cumhurbaşkanlığı sistemi var. Erdoğan bugün hemen hemen bütün devlet unsurlarını ele geçirmiştir ve kendisine bağlı olarak büyük bir kitleye emir verebilmektedir. Buna yargıyı da dahil edebiliriz. Türkiye’deki siyasi sistem değişimi demokrasinin gerilemekte olduğunu göstermektedir. “Seçim oldu, demokrasi var” demek yanlıştır. Sovyetler Birliği’nde de seçim vardı, Çin’de de seçim vardır. “Biz oyladık, çoğunluk böyle istedi, geriye kalanın canı çıksın” gibi laflar geçerli değildir. Demokrasi böyle çalışmaz, buna çoğulculuk diktası denir ve Türkiye o noktaya gelmiştir. Türkiye’de yürürlüğe girmekte olan yeni siyasi sistemde yargıyı etkileyebilecek çok güçlü bir cumhurbaşkanı hemen hemen tek adam olarak ülkeyi yönetebilecek. İlginç olan bir başka husus da kuracağı kabinenin meclis onayına gereksinimi olmamasıdır. Amerika’daki sistemde de başkan çok kuvvetlidir ama başkanın kabineye atadığı kişilerin senatodan onaylanması gerekir. Amerika’da da son bir yılda çok acayip şeyler oluyor ama başkan tek başına her şeyi yapamaz. Türkiye’de tek adam diktatörlüğüne izin veren bir siyasi sistem getirilmiştir.

“Türkiye, Batı’nın kaybetmek istemediği bir ülke”

  • Soru: Diğer ülkelerin seçim sonrasındaki tavırlarıyla ilgili ne söyleyebilirsiniz?
  • Prof. Dr. Yeşilada: Temkinli davranıldı, daha keskin eleştirile bilinirdi. Bazı ülkeler bunu yaptı ama ABD’den, AB’den tebrikler geldi. Türkiye hem bulunduğu yerden dolayı, hem de güçlü bir ülke olduğu için, Batı’nın kaybetmek istemediği bir ülke. Bu yüzden karşılarına almak istemiyorlar. Fakat satır aralarını okuyunca, seçimlerin ne kadar adil olduğu konusunda bir eleştiri vardır ama daha da önemlisi yeni sistem eleştirilmektedir. Tek adam sistemi kurulmuştur. Bundan geri dönmek mümkün değildir, kanaatimce Türkiye bu dönemden geçecektir.

“Parlamentonun denge sağlaması artık kolay değil”

  • Soru: Türkiye bu sistemle nereye gidiyor?
  • Prof. Dr. Yeşilada: Türkiye seçilecek kişinin ideolojisine ve kişiliğine kalıyor artık. Aşırı sağ veya faşist birisi gelirse faşizm uygulanabilir. Komünist biri seçilse, ki Türkiye’de şu zamanda mümkün değil, öyle bir sistemi getirebilir. Tek kişinin diktatörlüğünü yasallaştıran bir politik sistem kuruldu. Parlamentonun denge sağlaması artık kolay değil, yargı da artık bağımsız değil. Yargının bağımsız olmadığı bir ülkede demokrasiden söz edemezsiniz. Bu bir kuraldır. Siyasiler yargıyı kontrol ettiği zaman demokrasiden söz edemeyiz. Aynı zamanda baştaki kişinin Merkez Bankası’na müdahalesi de doğru bir şey değildir. Bu kadar entegre olmuş bir dünya ekonomisinde bu yanlış bir politikadır. Çünkü Merkez Bankası’na müdahale ettiğiniz zaman içe ve dışa bir krizin oluşabileceği sinyalini vermiş oluyorsunuz.

   “Son birkaç yıldır Ankara’nın ne söyleyeceği çok önemliydi fakat şu anda Rum Yönetimi çok da iyi niyetli görünmüyor. Böyle giderse, KKTC ile TC arasında çok daha sıkı bir işbirliği olacak. Çözüm olmazsa Ankara Kuzey Kıbrıs’ı Türkiye’ye bağlayacak diye düşünüyorum. Alternatifler arasında bu opsiyonu daha kuvvetli görüyorum”

 

“Türkiye’nin ekonomi politikası sağlıklı değil”

Türkiye’de ve dünyanın birçok yerinde siyasiler bunu öğrenemediler. Bu kadar iç içe olan bir dünya ekonomisinde siyasilerin verecekleri demeçlerden pazarlar etkilenir, hemen paniğe kapılır veya risk almak istenmez. Mesela Türkiye’de seçime gitmeden önce dışarıya büyük miktarda döviz çıkartıldı. Büyük şirketler paralarını dışarıya çıkardılar. Bunlar geri gelir mi? Gelmeyecek sanırım çünkü cumhurbaşkanı mali politikaya müdahale edeceğini söyledi. Eğer bunu gerçekleştirirse kesinlikle gelmez. Türkiye’nin önünde ödemesi gereken çok büyük bir dış borç var. Devlet borcu bir yana, özel sektörün döviz borcu 700 milyar doların üzerindedir. Bunun bir kısmı da devlet garantisi almış olabilir. Dolar daha da yükselirse, ki bu bekleniyor, faiz politikasında bir çalkalanma olursa, Cumhurbaşkanı ve Merkez Bankası arasında bir itişme olursa ve faizler pazara bırakılmazsa, döviz piyasası büyük bir darbe yiyecek. Döviz arttıkça, şirketlerin dış borçları da artacaktır. Çoğu şirketler, dış borç alırken stoklarını kullandılar, ipoteğe koydular. Bu tehlikeli bir durum ortaya çıkardı. Borcu ödeyemeyen şirketler borçları ödeyemeyince yabancı bankaların eline geçebilir. Son dönemde büyümeden bahsediliyor. Büyüme köprü, yol, havalimanı yapmakla olmaz, üretim var mı? Önemli olan budur. Türkiye’nin teknolojik açıdan Batı’ya bağlı bir ekonomisi var. Türkiye’de yeni teknoloji üretilmiyor. Servis sektörüyle büyüme çok büyük katkı yapmaz. Ayrıca Türkiye’nin çok büyük bir cari açığı var. Önümüzdeki günlerde bu cari açığı kapatmak için 40-50 milyar dolar taze paraya ihtiyaç var. Nereden bulacaklar? Devamlı bir şeyler satıyorlar, giden de geri gelmiyor. Türkiye’nin ekonomi politikası sağlıklı değil.
Seçimin öne alınmış olmasının da ekonomiyle alakası var. Türkiye’de ekonomik bir kriz kapıdadır. Bunu örtbas etmeye çalışmalarına rağmen bütün analistler bu konuda hem fikirdir. Türkiye ekonomik bir kriz ile karşı karşıyadır, çok büyük sorunlar var. Daha çok beklenseydi ekonomi daha da kötüye gidebilirdi ve Sayın Erdoğan’ın bütün planları altüst olurdu.
Kısaca özetlemek gerekirse, Türkiye artık kolay kolay demokratik bir ülkeye dönüşmez. Tek adam yönetimine girilmiştir. Tek adam yönetiminde ve yargının bağımsız olmadığı bir ülkede, Cumhurbaşkanı kim olursa olsun artık liberal demokrasiden söz etmek mümkün değildir.

“Kıbrıslı Türkler iki zor durum arasında kalmıştır, bir taraftan çözüm istemeyen, hep ‘bana bana’ diyen Rum liderler, diğer taraftan Ankara’nın KKTC’yi 82’nci vilayet olarak düşünmesi. Bunu Hatay modeli olarak da gerçekleştirebilirler”

 

“Kıbrıslı Türkler iki zor durum arasında kalmıştır”

  • Soru: Son gelişmelerin Kıbrıs konusuna yansıması ne olur?
  • Prof. Dr. Yeşilada: Ben o konuda hiç ümitli değilim, değişen bir şey yok. Son birkaç yıldır Ankara’nın ne söyleyeceği çok önemliydi fakat şu anda Rum Yönetimi çok da iyi niyetli görünmüyor. Böyle giderse, KKTC ile TC arasında çok daha sıkı bir işbirliği olacak. Çözüm olmazsa Ankara Kuzey Kıbrıs’ı Türkiye’ye bağlayacak diye düşünüyorum. Alternatifler arasında bu opsiyonu daha kuvvetli görüyorum. Kıbrıslı Türkler iki zor durum arasında kalmıştır, bir taraftan çözüm istemeyen, hep “bana bana” diyen Rum liderler, diğer taraftan Ankara’nın KKTC’yi 82’nci vilayet olarak düşünmesi. Bunu Hatay modeli olarak da gerçekleştirebilirler. Zaten Erdoğan, değişik politikalarla sadece Kıbrıs konusunda değil, NATO’da, Irak’ta, Suriye’de, Rusya ilişkilerinde Batı’nın ne kadar “hayır” diyebilecek durumda olduğunu yoklamaktadır. Erdoğan hükümetinin çizmiş olduğu yol, Batı’dan yavaş yavaş uzaklaşma, diğer ülkelerle daha yakın ilişkiye girmektir, fakat bazı gerçeklerden dolayı da bunu açık açık yapmamaktadır. Örneğin yarın ABD bir ambargo koysa, Türkiye uçaklarını kaldıramaz, sınır dışı bütün operasyonlar sıfırla çarpılır. Yeni hükümet her istediğini tam anlamıyla yapamayacak.
    Ben artık Sayın Erdoğan’ın din politikası yürütmeye eskisi kadar sevdalı olduğunu sanmıyorum. Tamamıyla çıkarlara odaklanmış bir sitem kuruluyor. Yıllardır uyguladıkları din tüccarlığına devam edilecek, halkın eğitim seviyesi düşük tutulacak. Bunlar üzücü şeylerdir. Bugün biraz üretim varsa bile yeni nesiller onu da yapmayacak.

“Kıbrıslı Türkler gözlerini açmazlarsa Türkiye gibi olacaklar. Türkiye’de de böyle başlamıştı... Bugün varılan nokta çok uzun bir süreçle gelinen bir sonuçtur. Bugün aynı adımlar Kuzey Kıbrıs’ta atılıyor”

 

“Kıbrıslı Türkler gözlerini açmazlarsa Türkiye gibi olacaklar”

  • Soru: Türkiye’nin gidişatı Kıbrıslı Türkleri nasıl etkileyecek?
  • Prof. Dr. Yeşilada: Kıbrıslı Türkler gözlerini açmazlarsa Türkiye gibi olacaklar. Türkiye’de de böyle başlamıştı. Bakın Türkiye’de 50li, 60lı, 70li yıllarda neler oldu? Dinci unsurlar laik cumhuriyete karşı yavaş yavaş irticai çalışmalarını yürürlüğe koydular. Bu çalışmalar daha sonra siyasi ve ekonomik alanlarda gelişti ve 1980 sonrası dönemde süratle ilerledi. Bugün varılan nokta çok uzun bir süreçle gelinen bir sonuçtur. Bugün aynı adımlar Kuzey Kıbrıs’ta atılıyor. Hepimiz Müslümanız ama bunun da bir derecesi, çeşidi var. Bizim toplum olarak İslamiyet’e yaklaşım şeklimiz çok değişiktir. Baskı ve politika ile bu değiştirilmeye çalışılıyor ve bu en kolay eğitimle başlar. Yapılmaya çalışılan budur ve Kıbrıs Türk toplumunun sosyal yapısını değiştirmekten başka bir amacı yoktur. Bu aynen Türkiye’de yapıldı. Kıbrıslı Türklerin de bu konuda gözlerini açması ve dikkatli olmaları lazım.

“Atatürk’ün kemikler sızlıyordur”

  • Soru: Son olarak ne söylemek istersiniz?
  • Prof. Dr. Yeşilada: Türkiye parlamenter sistemden kolay kolay geri dönülemeyecek şekilde uzaklaştı. Burada dikkat edilmesi gereken nokta şudur, sadece çok geniş yetkileri olan cumhurbaşkanının olmasından daha önemlisi siyasi organların dengelerin ortadan kalkmış olmasıdır. Bu yeni sistemle, Tek adamlı dikta yönetimiyle demokrasiden uzaklaşmakta olan bir Türkiye görüyoruz. Çok üzücü bir durum. Yazık ediyorlar bu ülkeye. Yüce Atatürk’ün kemikler sızlıyordur çünkü tüm ilkeleri bir bir değiştirilmektedir, bunu da kasıtlı olarak yavaş yavaş vatandaşları alıştıra alıştıra gerçekleştirmektedirler.

 

Fotoğraflar: ARŞİV

 

 

 

 

İlgili Haberler

Röportaj Haberleri