Terleyen, üreten, çalışan, çabalayan insanların sırtından geçinen asalaklar var.
Çok konuşuyor iş yapmıyorlar.
Yaygara ve umursamazlıkla hayatlarını kazanıyorlar.
Kendilerinden başka gaileleri yok.
Peki “sistem” neden bunları ayıklamıyor?
Mesele bu işte!
* * *
Yataklı Tedavi Kurumları Dairesi Müdürü Dr. Cenk Soydan’ın sözleri o nedenle aslında kimseyi şaşırtmadı.
Yine de ibretlik.
“... Göreve çağırdığımız hekimlerden bazıları rapor aldı ve hastaneye gelmedi, kriz anında telefonunu açmayanlar oldu ama nöbetten çıkıp bir telefonumuzla hastaneye dönen hekimler de vardı. Bunlar oluyor. Bunlar her camiada yaşanıyor. Asıl kırıldığım çok konuşanlar, sosyal medyada çok yazanlar ama göreve gelmeyenler…”
* * *
En ilginci de yöneticilerin çoğu zaman “çalışanları” değil “kaytaranları” savunmak zorunda kalmasıdır.
Kamu görevinden savsaklamanın en ucuz yolu da ne yazık ki hasta raporları oluyor.
Takip yok, istatistik yok!
Yıllardır soruyorum, kamu ile özel sektör arasında hastalık izinlerinin oranı nedir?
Kimse bilmiyor.
* * *
Bir büyük yanlış da “emekli sayısı kadar istihdam” anlayışıdır kamuda... Önce “ihtiyaç nedir, nerededir” diye sormak gerekmez mi? Çünkü hayat değişiyor, öncelik ve ihtiyaçları da güncellemek gerekiyor.
Kamu reformunu engelliyorlar!
İçe kapalı bir “saadet zinciri” oluşturulmuş.
Her görev ya da sorumluluk fırsat eşitliğiyle herkese açık olması gerekirken, dünyanın en iyi uzmanı olsanız, kamunun dışından başvuru yapamıyorsunuz.
Bu eşitsizlik ortadan kalksa göreceğiz.
Öyle hiç çabalamadan oturduğun yerden “yükselme şansı” olmayınca bakalım ne olacak.
* * *
Üretmeyen ama kimseleri de beğenmeyen çok bilmişleri konuşuyoruz yine...
Canla başla ve adanmışlıkla hayatımızı iyileştiren, ülkesine ve toplumuna hizmet eden güzel insanlara haksızlık ederek...
Selam olsun sözde değil özde emekçilere...
Helal olsun...