Kıbrıs sorunu siyasal bir sorundur, evet.
Kıbrıs sorunu uluslararası bir sorundur, evet.
Kıbrıs sorunu egemenlik, güç paylaşımı, mülkiyet, toprak, güvenlik gibi ‘baba’ meselelerden oluşur, evet.
Kıbrıs sorununda garantörlerin de söz hakkı vardır, evet.
Kıbrıs sorunu bir BM sorunudur, Barış Gücü’nün en uzun süreyle görev yaptığı ikinci ülke burasıdır, evet.
Kıbrıs sorunu Ortadoğu ile bağlantılıdır ve Suriye’deki paylaşımla da alakalıdır artık, evet.
Kıbrıs sorunu bir şekilde çözülmeli, 45 yılı bulan ‘ateşkes anlaşması’ yerini bir ‘barış’ sözleşmesine bırakmalı, ülke normalleşme sürecine girmelidir, evet.
Kıbrıs sorununda tarafların ‘haklı’ oldukları noktalar, talepler vardır, evet.
Kıbrıs sorununda büyük güçler her daim devrededir ve BM Güvenlik Konseyi daimi üyelerinin uzlaşısı gereklidir, evet.
Kıbrıs sorununda üç yıla yakındır yaprak kıpırdamıyor, süreç dondu, seçimi bekliyoruz, sonrası Allah kerim, evet.
Evet, bunların hepsi doğru.
Ve fakat unuttuğumuz bir şey var: Kıbrıs sorunu ‘insani’ bir sorundur da aynı zamanda…
* * *
İnsanların temel hakları vardır. Evrensel İnsan Hakları Beyannamesi’nde ve diğer uluslararası metinlerde yer alan maddelerin ihlali ‘insan hakları ihlali’dir.
Yaşamak her insanın hakkıdır. Hem de iyi bir ortamda yaşamak…
Aile her insanın hakkıdır. Aile bütünlüğü içerisinde…
Eğitim her insanın hakkıdır. Devletlerin asli görevlerinden biridir.
Güvenlik her insanın hakkıdır. Devletlerin insanları koruma görevi vardır.
Sağlık her insanın hakkıdır. Hastalıklardan korunmak, iyi tedavi almak...
Kıbrıs’ta ‘insan hakları’ denildiğinde Kıbrıslı Rumlar ‘mülkiyet’ ve ‘yerlerinden edilmişlik’, Kıbrıslı Türkler ise ‘ambargolar’dan söz ederler genelde…
Oysa birçok temel hak bile ya çiğnenmekte ya da çiğnenme potansiyeli taşımaktadır bu adada…
* * *
Beklenen oldu ve 2019 tipi Corona Virüsü (Covid-19) Kıbrıs’ın da kapısını çaldı nihayet… Önce güneyde, yarım gün sonra da kuzeyde virüs kapmış hastalar belirlendi.
Bölünmüş adanın iki yarısındaki yönetimler ayrı ayrı kararlar alıp uyguluyorlar.
Oysa virüs adaya girdikten sonra kuzeyi güneyi, doğusu batısı kalmadı artık.
İtalya’dan, İngiltere’den, Almanya’dan getirilen virüslerin kimlere bulaştığını tespit etmek ve gerekli önlemleri almak sağlık ekiplerinin işidir.
Ancak siyaset doğru bir zeminde olaya müdahil olmazsa, işler sarpa sarabilir.
İki Toplumlu Sağlık Komitesi son kararlarda devre dışıdır.
Liderler düzeyinde diyalog -ne yazık ki- yoktur.
Hükümetler zaten hiçbir şekilde temas içinde değildir.
Oysa şimdi tam da işbirliği zamanıdır!
Covid-19’un İtalya örneğindeki gibi salgına dönüşme riskine karşı ortak mücadele, eşgüdüm içerisinde uygulamalar ve en önemlisi irtibat gereklidir.
Hem sadece iki toplum arasında da değil.
Bu adada İngiliz üsleri vardır.
Bu adada Barış Gücü askerleri, kampları vardır.
Peki ama onlar ne gibi tedbirler alıyorlar, biliyor muyuz?
Yoksa herkes kendi çiftliğinde bildiği, elinden geldiği kadarını mı yapacaktır?
Corona kapılarda yeni gerginliklere sebep oldu.
Oysa tam tersine birleştirici olmalı.
Kıbrıs sorunu çözümlenememiş olabilir.
Ancak bu inatlaşmayı ve göz göre göre bir infiale sürüklenmeyi meşru kılmaz.
İki taraf işbirliği yapmayarak büyük ‘insan hakları suçu’ işlemeye adaydır.
Bu kabul edilebilir bir tavır olamaz.
Felaket kapımızdadır ve yarın –gerçekten de- geç olabilir!