Covid-19 pandemi krizinin dünya ekonomisi ve yaşam koşulları üzerindeki etkilerinin ne derin ve kalıcı olduğu yapılan her araştırmanın ardından daha da net bir şekilde görülmektedir. Covid-19 krizi ile ilgili araştırma yapan birçok araştırmacı ve kuruluş geçen yıl gayri safi yurtiçi hasıladaki düşüşün Büyük Buhran'dan bu yana görülen en büyük düşüş olduğunu söylemektedir. Bu krizin 255 milyon kişiye tam zamanlı iş eşdeğerine mal olduğu Uluslararası Çalışma Örgütü’nün (ILO) araştırma raporlarında yer almış ve diğer araştırma sonuçlarına göre de, küresel orta sınıfın 1990'lardan bu yana ilk kez küçüldüğü saptanmıştır. Dolayısıyla covid-19 pandemi sürecinde oluşan yapısal bozukluklar, önümüzdeki on yılda istihdam, hane halkı gelirinde düşüş ve insan güvenliği gibi hayatın esasına etki eden unsurlar üzerinde birçok ülkede ciddi zorluklara yol açacağı görülmekte ve bu zorluklarla ciddiyetle mücadele edilmesi gereğinin önemi daha da anlaşılmaktadır.
Yine yapılan araştırmalar göstermektedir ki, covid-19 krizinin ekonomik etkileri uzun vadede düşük ekonomik büyüme ve gelir eşitsizliklerinde artış gibi ve kısa vadede iş kaybı ve azalan hane halkı gelirleri gibi insan yaşamını etkileyen problemler olarak karşımıza çıkmaktadır. Uluslararası Çalışma Örgütü, covid-19 krizinden kaynaklanan daha yüksek yoksulluk, işsizlik ve gelir eşitsizliğine karşı uyarıda bulunurken, daha iyi ve daha hızlı ve sağlıklı bir şekilde yeniden geleceği inşa etmek için derin yapısal değişikliklere ve ihtiyaç duyulan sürekli sosyal harcamalardan kaçınılmaması çağrısında da bulundu. ILO, çoğu devletin sosyal koruma sistemlerini seferber ettiği tespitini yapıyor olsa da, alınan önlemlerin çoğunun geçici olmasını bu uzun süreli kriz sırasında gelirlerdeki keskin düşüşü dengelemek için genellikle yetersiz kalındığı tespitini de yapıyor.
Ne yapılması gereğine gelecek olursak; kısa vadeli ekonomi politikaları esas olarak, mikro küçük ve orta ölçekli işletmelere destek programlarını, kırsal kalkınma programları geliştirilmesini ve istihdam yaratan projelerin öncelikli desteklenmesini içermelidir. Öte yandan uzun vadeli ekonomi politikaları ise, sosyal güvenlik ağının genişletilerek daha geniş kesimlere destek sağlanması ve uzun vadeli istikrarın sağlanması adına daha güçlü bir halk sağlığı sistemi geliştirme ihtiyacına yönelik politikalar planları içermelidir. Diğer ülkelerde alınan derslerde yukarıda belirtilen alanlara yoğunlaşılması gereğini, küçük işletmelere ücret sübvansiyonu dâhil aktif işgücü piyasası politikalarının ekonomik iyileşme için etkili olabileceğini doğruluyor.
Global bir kriz olan covid-19 dünyadaki farklı ülkelerde farklı sonuçlar yaratmıyor şüphesiz. Diğer bir deyişle ülkemizde de covid-19 sürecinde ortaya çıkan problemler farklı olmamakla birlikte oluşan sorunların çözümü de farklı yollardan olması söz konusu değildir. O yüzden kendi ülkemizde oluşan ekonomik sorunlara bakıldığında yine ekonomik daralma ile ilgili sorunlar ve sağlık sisteminin halk sağlığını koruma yetisi konusunda güvenli bir organizasyon oluşturamaması olarak karşımıza çıkıyor. Peki, bu problemlerin çözümü için alınan önlemler bozulan ekonomik yapıyı düzeltme adına bir çare oluşturabilmiş midir? Maalesef cevap hayır.
Görünen odur ki, yukarıda altını çizdiğim plan programın önemi, stratejik uygulama etkinliği ve sonuç alma hükümetin tercihleri arasında değildir. Hükümetin tarzı daha spontane yaklaşımları içeren bir tarz. Hal böyle olunca da destek ve teşvikler için kullanılan ve zaten sınırlı olan kaynaklar istenilen ekonomik etkiyi yaratmıyor. Son günlerde yaşanan ve özellikle Kıbrıs Türk Ticaret Odası’nın ciddi bir tepki gösterdiği sosyal sigorta işveren primi desteğinin kaldırılması ve birkaç gün sonra tekrar uygulamaya konması bizlere bu desteğin ne kaldırılmasının ne de tekrardan geri uygulanmasının herhangi plan ve programa dayanmadığını açıkça göstermiştir.
Sonuç olarak söylemek isterim ki covid-19 pandemi sürecinin yarattığı ekonomik sonuçlar ile mücadele etmek özellikle ülkemiz gibi kıt kaynaklara sahip olan ülkelerde çok kolay bir iş değildir. Tabii ki bu sorunları ve zorlukları sıralarken geleceğimizin kurtarılamaz bir durumda olduğu mesajını vermek niyeti taşımıyorum. Bilakis gerekli bilincin yaratılarak doğru bir politika yaklaşımı ile ekonomik toparlanmanın mümkün olabileceği inancındayım. O yüzden bahse konu mücadele çok ciddiye alınarak yönetilmeli ve sınırlı olan ülke kaynakları heba edilmemelidir. Bu başarının gösterilmesi de kısa vadeli ekonomi politikalarını ve uzun vadeli ekonomi politikalarını dikkatlice planlanmakla ve dikkatlice uygulamakla mümkün olabilir.