Çözüm değil, sömürge!

Mert Özdağ

 

Meclis Başkanı Sibel Siber'in Ankara ziyaretinde TC Cumhurbaşkanı Erdoğan zehir zemberek sözler sarf etmiş…
Milliyet'ten sevgili Sefa Karahasan görüşmede Erdoğan'ın neler söylediklerini kaleme aldı.
Sefacığım sever böyle ortalığı karıştırmayı, tarzıdır.
Yine öyle yaptı.

Görüşmede gündeme gelen konuları yazdı, az biraz süsleyerek.
Konuyu araştırdım, haberdeki bazı ifadeler yanlış ve abartılı olsa da özünde doğru denebilir ama sunuluş biçimi manidar…
Haberde, Erdoğan'ın Kıbrıs'ta 2004'te yapılan referandumda Rumların "hayır" oyları nedeniyle kabul edilmeyen Annan Planı'ndan geri adım atılmaması gerektiği üzerinde durduğu ve "Geri adım atmak yanlış olur" dediği ifade edildi.
Annan Planı döneminde Rumlara verilecek yerler arasında bulunan Güzelyurt ilçesine yönelik de konuşan Erdoğan'ın, "Güzelyurt'un Rumlara verilmemesi lazım. Annan Planı kabul edilmediği için orada olanlar geçerli değil" sözlerini kullanmış!..
Hani Anastasiadis'in "Omorfo'nun iadesinde sorun yok" dediği Güzelyurt bu!..
Burada birkaç çelişki gün yüzüne çıkıyor.
Birincisi olası bir çözümde Güzelyurt'un verileceğine herkes kesin gözüyle bakıyor.
Üstelik Rum basınındaki bazı bilgilere göre Akıncı'nın da Güzelyurt'u vermeme eğilimi olduğu söyleniyor.
O zaman "iadesinde sorun yok" diyen  Anastasiadis bu sözü hangi güvenle ortaya atıyor?
Belli ki Türkiye Güzelyurt'un iadesine karşı…
E Akıncı'yı da “karşı” sayalım!..
Nasıl olacak bu iş?
Çok tuhaf ve birbirini tutmayan açıklamalar.

Buna ek olarak “Annan Planı geride kaldı” diyen, Güzelyurt'u vermem diyen Türkiye'nin de çözüm sürecine "tam destek" vermesi de ayrı bir olay…
Nasıl bir destek bu?
Devam edelim…
Başka ne demiş Erdoğan?

***

Milliyet'teki habere göre Sibel Siber'e "Neden vatandaş yapmıyorsunuz?" diye çıkışmış!..
Tabii bu tarzda cümleler kullanmamış ama “hassasiyetlerini” açıklayarak konuyu gündeme getirmiş.
Erdoğan, KKTC'de vatandaşlık hakkı elde eden, ancak hâlâ vatandaş olamayan yaklaşık 10 bin Türkiye Cumhuriyeti vatandaşının sorununa da dikkati çekmiş ve "Bu konuda adım atılması gerekir" diye konuşmuş.
KKTC heyeti ise, "Vatandaşlıklar için bir yasa çalışması var" demiş, ancak Erdoğan'ın da, "Biz Türkiye olarak 2 milyon 500 bin Suriyeli'yi ülkeye kabul ettik. Neden siz vatandaş yapmıyorsunuz ki? Niçin vatandaşlıktan korkuyorsunuz" ifadesini kullanmış.
Burası alakaya musakka olmuş, kusura bakma Sayın Erdoğan…
Siz 2 milyon 500 bin Suriyeliyi ülkeye kabul ettiniz de ne oldu?
Yollarda kamplarda açlıkla cebelleşiyorlar!..
Üstelik onlara vatandaşlık mı verdiniz?
Seçmen mi yaptınız?

Böyle bir örneği nasıl verdi, anlamış değilim.
                                                                      
***

KKTC'deki reform hareketlerinin yavaşlığına da dikkat çekmiş Erdoğan ve "Halkın refahı için gerekli adımların atılması lazım" diye konuşmuş!..
Allah Allah…
Elbette reformlar önemli de, bundan sana ne!
"Halkın refahı" demişsin de kendi halkına baksan ya sen!..
Güney Doğu'da daha önceki gün diri diri 60 insan yakıldı, katledildi, haberin var mı?
Nerede sizin "refah" anlayışınız?

Biz buradan bakınca göremedik Sayın Başkan, kusura bakmayasın!..
Devam edelim…
Milliyet'teki habere göre Davutoğlu da tepkili bize.
Başbakan Ahmet Davutoğlu'nun da görüştüğü Siber ve heyetine "vatandaşlıklar" konusunda sitem etmiş.
Türkiyeli işadamlarına vatandaşlık verilmesi konusunda da Davutoğlu'nun, "Küçük devletsiniz, kapıları açın" demiş.
Davutoğlu'nun Kıbrıs görüşmelerinde, "Toprak" başlığının önemli olduğunu da belirttiği ifade edilmiş ve  Ankara'nın görüşmelerde gündemde olan, "vatandaşlık sınırlamasına" da sıcak bakmadığı belirtilmiş.
                                                                           
***

Şimdi tüm bunları bir araya getirdiğimizde ortaya bir sonuç çıkıyor.
Bir kere Türkiye eski Türkiye değil…
Hani, 2004'teki tavrından eser kalmamış.
Çözüm sürecine destek falan da değil, belli ki tek dertleri Kıbrıs'ın kuzeyini daha da Türkiyelileştirmek!..
Sermayesi ile nüfusu ile değiştirmeye çalıştığı demografik yapısı ile Türkiye burada kurduğu rejimi kalıcılaştırma derdinde…

Bunun başka bir açıklaması yok.
Diğer yandan Anastasiadis de seçim derdinde…
Böyle bir havada müzakerelerden sonuç bekleyenlere de iyi seyirler dilemekten başka bir şey gelmiyor elimden…
İyi seyirler…
Başka ne denir ki?..

-----------------------------------------------------------------------


Bu silahlar fazla değil mi?

Sivil hayattaki ‘silahlanma’ telafisi olmayan yaralar açmaya başladı.
Sivil hayattaki binlerce silaha ek olarak subaylarda ve polislerde on binlerce silah daha var.
Bu kadar silahla bir arada yaşamak zorunda mıyız?
Askerleri, polisler bir yana bırakın, av tüfeklerine ne demeli?
Herkes avcı, her evde av tüfeği.
Kafası sıkan silaha sarılıyor!
Ne ala memleket…
Bu kötü gidişe dur demenin zamanı gelmedi mi?
Hatırlıyorum, biz askerken silahlarımızı alacağımızda silahlık önünde toplanır, imza ile silahı alır, imza ile silahı silahlığa teslim ederdik.
Silahla işimiz bittiğinde yerine koyar, silahlığın kapılarını da kilitler, anahtarı da sorumluya verirdik.
Sivil hayattaki silahlara da böyle bir düzenleme getirilemez mi?
Devletin bir silahlığı olsun, ava gidecek olan sabah sabah gitsin, imzasını atsın, silahını alsın.
Av bitince de gitsin silahını silahlığa koysun.
Av tüfeğinin evde işi ne?
Diğer yandan polis ve subaylar da silahlarını sivil hayata kullanmasın, kışla dışına çıkaramasın.
Türkiye'nin doğusundaki ateşkes koşulları gibi bir ortamda yaşamıyoruz!
'Sıcak çatışma' ortamında değiliz.
Bu nedenle subaylarımızın her daim üzerilerinde silah taşımasına gerek yok.
Ne savaş var, ne de silahlık bir ortam…
Bu iş ancak böyle çözülür.
Av tüfekleri devlete teslim edilirse, subayların silahları kışla dışına çıkmazsa bu kayıpları yaşamayız diye düşünüyorum.
Biliyorum, sivil makamların bu konuda bir yetkisi bulunmuyor.
Ancak, tüm bu olanlardan askeri yetkililer de hoşnut değildir elbet…
Sivil hayattaki silahlanmanın neden olduğu dertleri azamiye indirmek yetkililerin elindedir.
En fazla da askeri makamların.
Yeter ki biraz cesaretle adımlar atabilelim, yeter ki ‘sorunun özüne’ inebilelim.
Bu kadar silahla bir arada yaşamak bize ağır bedeller ödetiyor.
Fazlasını ödememek için ciddi adım şart…
Gerisi fasa fiso.