Seçimlerden sonra Kıbrıs Sorunu etrafında hareketlilik yaşanacağı anlaşılıyor. Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın önümüzdeki hafta Atina’ya yapacağı resmi ziyarette iki garantör ülkenin en çetrefil konu olan garantörlük ve güvenlik konularını ele almaları bekleniyor. Geçtiğimiz günlerde de ABD dışişleri bakanlığından bir müsteşar yardımcısı adamızı ziyaret etti ve yeni müzakere süreci başlamadan önce zemin yokladı.
Kısacası, 2018 yılında da hareketli anlar ve hararetli tartışmalar yaşayacağız...
Kıbrıs Sorunu artık yaşlı bir sorundur. Ömrü yarım asrı aşmıştır. Zaman içinde farklı içerik ve biçimler edinmişse de, etnik kavganın temelinde hiç değişmeyen iki soru(n) vardır: Kıbrıslı Rumların Kıbrıslı Türklerin statüsüne dair ne düşündükleri ve Kıbrıslı Türklerin Türkiye’yi Kıbrıs’ın neresinde gördükleri...
Bu iki soru(n) yakın Kıbrıs tarihinin etnik çatışma ve çözüm bağlamında en can alıcı soru(n)larıdır.
Kıbrıs Rum toplumu adada Osmanlı döneminin sona ermesiyle birlikte Kıbrıs Türk toplumunu sıradan, hatta “değersiz bir azınlık” olarak görüyordu, yönetimdeki üstünlüğü sona ermiş ve sosyo-ekonomik açıdan geri kalmış bu cemaatle eşit sayılmayı reddediyordu ve adanın geleceğine tek başına karar verebileceğine inanıyordu.
Aslında o tarihlerde Kıbrıs Türk toplumu da kendisini “azınlık” olarak görüyordu ve “efendi” olduğu Osmanlı dönemini özlüyordu. Fakat geriye dönüş söz konusu olamayacağından, Kıbrıslı Rumlar karşısında eşit olmayı baş meselesi yapmıştı.
Kendi hakkında konuşurken kendine “azınlık” (bazen de “işe yaramaz bir azınlık”) diyen Kıbrıslı Türkler, Kıbrıslı Rumlar karşısında “azınlık olmaya hayır” diyordu.
Kıbrıslı Rumlar ise Kıbrıslı Türklerin azınlık olmama tutkusuna anlam veremiyor ve eşitlik talep eden Kıbrıslı Türkleri “hayal aleminde yaşamakla” suçluyordu.
1940’lı ve 50’li yıllarda Kıbrıs Türk toplumu, iki önemli faktörden yararlanarak azınlık statüsüne mahkum edilmekten kurtuldu: 1) Koloni yönetiminin uyguladığı politikalar, 2) Türkiye’nin hem diplomasi hem de askeri olarak Kıbrıs Sorununa taraf olması...
Bu hamleler hem Enosisin önünü kesti, hem de Kıbrıs Türk toplumunu bağımsız Kıbrıs Cumhuriyeti devletinde eşit toplum statüsüne yükseltti.
Gelgelelim Kıbrıs Rum toplumu kağıt üstünde kabul etmek zorunda kaldığı Kıbrıslı Türklerin “statü yükselmesini” asla benimsemedi ve Kıbrıslı Türkleri “sıradan bir azınlığa” indirgemek için siyasi ve askeri bir kampanya başlattı.
Bu arada, Kıbrıslı Rumlarla eşit olmakla yetinmek istemeyen ayrılıkçı Kıbrıslı Türkler de adanın bölünmesi için ellerinde geleni yapıyordu...
1960’lı yıllara damgasını vuran etnik şiddetin perde gerisinde bu gerçekler vardır.
1974 sonrasında Kıbrıslı Türklerin siyasi eşitliği 1960 Anayasasında yazılı olandan daha geniş bir alana yayıldı ve Federal İlkenin doğası gereği, hayatın bütün alanlarında Kıbrıslı Türklerin “etkin katılımı” gündeme geldi. Hatırlamakta yarar vardır: 1960 Anayasası Kıbrıslı Türklerin etkin katılımını, örneğin ayrı çoğunluk aranmasını belli başlı konularla sınırlandırıyordu.
Daha önce belirtildiği gibi, Kıbrıslı Rumlar 1960 yılında Kıbrıslı Türklerin siyasi eşitlik temelinde elde ettiği hakları kabul etmemiş ve bunları “aşırı imtiyazlar” olarak görüp ortadan kaldırmaya çalışmıştı.
Bugün, olası bir federal devlette 1960’inkinden daha geniş bir alana yayılacak olan siyasi eşitliği Kıbrıs Rum toplumu kabul ediyor mu?
Bu sorunun yanıtı, çözüm veya çözümsüzlük denkleminde çok önemli bir yer tutuyor.
Kıbrıs Rum siyasi elitlerinin bir kısmı siyasi eşitliği “ehveni şer” olarak kabul etme eğilimi içindedir. Fakat bunun geniş kitleler tarafından kabul edilip edilmediğini kestirmek kolay değildir. Türk tarafının bazı durumlarda siyasi eşitliği “aritmetik eşitlik” olarak okuması durumu daha da zorlaştırsa da, bu soruya yanıt vermek esas itibarıyla Kıbrıslı Rumlara düşer.
Kanımca, bu sorunun yanıtı biraz da bu yazıda ikinci temel soru(n) olarak ele almak istediğim konu ile bağlantılıdır: Kıbrıslı Türkler Türkiye’yi Federal Kıbrıs’ın neresinde görüyor?
Kıbrıslı Türklerin “eşit cemaat” statüsünü büyük ölçüde Türkiye’ye borçlu oldukları bir vakıadır. Bu, hem 1960 Anayasası hem de 1974 sonrası için geçerlidir.
Fakat şurası da bir gerçektir ki, Kıbrıslı Türklerin siyasi eşitliğini çözüm denkleminin değişmez unsurlarından biri kılan 1974 Savaşında Türkiye Garanti Antlaşmasını çiğneyerek Kıbrıslı Rumları mağdur etmiştir. Bu durum, çözülmesi zor bir kör düğüm oluşturuyor. Kıbrıslı Türkler Kıbrıslı Rumlar karşısında “eşit cemaat” statüsünü Türkiye’ye borçlu oldukları için Federal Kıbrıs Devletinde Türkiye’nin rol üstlenmesini isterken, Kıbrıslı Rumlar buna şiddetle karşı çıkıyorlar.
Bu kör düğümü çözmek şarttır.
Aslında sorun doğrudan bir güvenlik meselesi olmaktan çok, siyasi eşitliğe dayalı anayasal düzenin hayata geçirilmesi ve korunmasıyla ilgilidir. Sorunu böyle anlarsak, Garanti Antlaşmasının dışında bir mekanizmanın bulunması imkansız değildir. Bu noktada esneklik göstermek Türk tarafına düşer.
Sonuç olarak şunu söyleyebiliriz: Kıbrıslı Rumlar Kıbrıslı Türklerin eşitlik statüsüne dair net bir tutum almadan, Kıbrıslı Türkler de Türkiye’ye Kıbrıslı Rumların kabul edebileceği bir rolün ötesinde rol biçmekten vaz geçmeden Kıbrıs Sorununun çözüme kavuşturmak mümkün olmayacaktır.