Liderler nihayet 'yemek' için buluşuyorlar. 16 Nisan'da 'sosyal buluşma' adı altında görüşecekler ama her ikisinin de modu yeni bir süreç için elverişli değil.
Akıncı ve Anastasiadis birbirlerine güven duymuyorlar artık. Küs değiller belki ama buluştukları vakit göz göze gelebileceklerinden emin değilim.
Yine de müzakere sürecinin kaldığı yerden yeniden başlayabilmesi umudunu korumak lazım.
Yoksa çözümsüzlük kalıcılaşacak.
Taksim kesinleşecek.
Peki, ama Kıbrıs adasında çözümsüzlüğün tescillenmesi sonrası neler olacak?
Lafı eveleyip geveleme zamanı çoktan geçti. Artık 'kral çıplak' deme zamanı.
Gerçi kralın 'anadan üryan' halini defalarca söyleyip duranlar var bizim gibi, ama birçokları sanki hayat normal akışında devam edecekmiş gibi davranıyor.
Oysa çözümsüzlük koşullarında Kıbrıs çok büyük dönüşümlere uğrayabilecek.
Kimse bugünden yarına bakarken 'olmaz olmaz' demesin.
Her şey olabilir pekâlâ...
Her şeyden önce bu adanın nüfus yapısı çok farklı bir noktaya gelecek. Kuzey'deki nüfus trendi, geçmişte 'Rumların azınlığı' olan Kıbrıslı Türkleri bir kez daha 'azınlık' haline getirdi. Bu sürecin devamı halinde adada yaşayan Kıbrıslı Türk sayısı birkaç bine kadar inebilir. Ekonomik koşulların da etkisiyle bir kez daha 'büyük diaspora' yaşanabilir.
Çözümsüzlüğün kalıcılaştığı koşullarda adanın taksimini, hatta tamamıyla 'Türk adası' olmasını isteyenler mutlaka bazı adımlar atacaktır.
Bunlardan biri Kıbrıs'ın 'Hataylaştırılması'dır. Yani Türkiye'ye bağlama. Aynen Hatay'daki gibi, referandumla.
Öyle bir halk oylamasında 'hayır' çıkacağını kimse garanti edemez.
Kuzey'deki nüfus yapısının dramatik değişimi belki de öyle bir referandumun ön hazırlığıdır.
Buraya kadar yazılanlar çözümsüzlüğün kalıcılaşmasının Kıbrıslı Türklere ve adanın kuzeyine olası etkilerini içeriyor.
Kıbrıslı Rumlar 'bana ne' rahatlığı içinde olabilirler. Kuzey'i unutup, Güney'e razı olup, mutlu mesut yaşayabileceklerini düşünebilirler.
Lakin işin aslı hiç de öyle değil.
Her şeyden önce o gün itibarıyla artık Türkiye Kıbrıslı Rumlar'ın 'sınır komşusu' olacak. Yeşil Hat burada kalsa da, BM adadan çekilse de, Kıbrıs'ta artık farklı bir konjonktür gelişecek.
Belki de kuzeydeki Türk nüfusu 1 milyona, 2 milyona çıkacak. Kim bilir, belki de buradaki o büyük nüfus 'çoğunluk hakları'nı talep edecek. 'Adanın tamamı'nda söz sahibi olmak, hatta adanın tümünü elinde tutmak isteyecek.
'Olmaz olmaz' diyenler, 'burası AB ülkesidir' diye düşünenler hukuken haklıdır.
Lakin her siyasi karar hukuka uymuyor. Suriye örneği bile bunu yeterince anlatıyor.
Liderler yemek yiyecekler. Afiyet olsun.
Üç yılda büyük umutlar verdiler, fakat bir tek olumlu adım atamadılar.
Hem birbirlerinden, hem de toplumlarından güvenlerini yitirdiler.
Fakat siyasette her zaman çıkış yolu vardır. Eğer niyet varsa, bir yol bulunur.
Akıncı ve Anastasiadis yemekte 'çözüm'ü konuşmasınlar.
Aksine 'çözümsüzlük' devam ederse başımıza neler geleceğini konuşsunlar.
Ve bunun vebalini vicdanları çekebilir mi, onu düşünsünler.
Afiyetler...