BM'nin 70.Genel Kurulu'na katılan Cumhurbaşkanı Mustafa Akıncı orada bulunan pek çok devlet temsilcisiyle görüşmeler yaptı.
Kıbrıs'ta ve dünyada, Sn. Akıncı'nın kişiliğinden de kaynaklanan bir "çözüm" algısı yayılmış durumda.
Bu nedenle taraflar gibi ilgili dünya ülkeleri de rahatlamış görünüyor.
Kıbrıslı cumhurbaşkanları, özellikle de Akıncı, anlayışlı, ılımlı, barışsever bir imaj yaratılıyor da, iki tarafın da mutabık kalacağı masadaki çözüm unsurlarının somut tarifi ve anlaşılan hususlar net şekilde izah edilemiyor.
Kaç aydır süren görüşmelerden ve başlıklardan kesin olarak anlaşmaya bağlanmış herhangi bir konu hakkında açıklama yapılmadı.
Önemli başlıkların zorlukları tamam da üzerinde çalışılan ve anlaşma sağlanan "Güven yaratıcı önlemler" konusunda da sonuç alınmış değildir.
Görüşmelerin seyrek yapılması, çözüme giden zamanını uzatıyor.
Aslında 41 yıllık Kıbrıs sorunu "Camp David" modeli bir görüşme şekli ve temposu ile sonuçlanabilir. Görüşmecileri Kıbrıs atmosferinden uzaklaştırmak en iyi yoldur. Çözüme kadar toplantı yapıp sonuçlandırma niye düşünülmüyor?
Çözümün 3-5 çetrefilli konusu var.Türk tarafı için en problemli ve gürültü koparan konu mülkiyet başlığıdır. Garantiler, nüfus, vatandaşlık, dönüşümlü başkanlık, federe ve federal devletlerin yönetim ve yetkileri v.s mülkiyet konusu kadar önemlidir.
Ancak mal-mülk işi çözülürse sanki sorunların tümü çözülecekmiş gibi bir hava estiriliyor.
Mülkiyet konusunu çözmenin tek şartı olarak da, haksız mal tutanların tazminatını ödeyecek devletler görülüyor. Buna da "çözümün finansmanı" deniyor.
Türk tarafı, kendi kafasında mülkiyet sorununun "ilkelerini" çözmüş gibi davranıp, mal iadesine hiç atıfta bulunmayarak, bu sorunun tazminatlarla halledileceği kanısı ile zengin ve gelişmiş ülkelerden finansman istiyor.
New York'ta yapılan üst düzey görüşmeler bu minval üzerinde seyretti.
İslam dünyasının da bu finansmana katkı koyacağı umuluyor.
Akıncı, " Mülkiyet rejimi adadaki sosyal güveni, asayişi bozmamalı, mülkiyet mahrumiyetini gidermek için kullanılacak hal çareleri büyük oranda tazminatlardan oluşacak, bu yüzden de kapsamlı çözümün finansmanı konusuna odaklanmalıyız " dedi.
New York'ta ABD dışişleri bakanı John Kerry ile görüşen Akıncı, çözümle birlikte gerekecek tazminatlar konusunda destek istemiş.. Kerry de "Çözümün bir ekonomik bedeli olacağını bunun için ABD'nin gerekli adımları atmaya hazır olduğunu" söylemiş.
Diğer yandan Rum başkanlık müsteşarı da Dünya Bankası ve IMF yetkilileriyle görüşme yapmış ve bakın finansman konusunda nasıl bir vizyon ve istek ortaya koymuş.
"Çözüm sonrası hangi sürdürülebilir ekonomik model izleyebiliriz ki, kuzey_güney arasında güvenilir bir entegrasyon gerçekleşebilir?"
konusunu masaya yatırmışlar.
Bu kuruluşlar teknik destek vermeye hazır olduklarını söylemişler.
İngiltere dış işleri bakanı da mülkiyet meselesinin çözümünde mali destek gerekebileceğini belirtip" AB deki ortaklarımız ve ABD ile bu işbirliğini üslendik" demiş.
Garantörlük konusunda da "Kıbrıs anayasasının garantör güçlerinden biriyiz. Gelecekteki rolümüz ve Kıbrısla ilişkimiz konusunda tamamen esneğiz .Yardımcı olacaksa müdahil tarafların uzlaşacağı herhangi bir seçeneği inceleyeceğiz." demiş
Hiç bir ülke halkı bir başka ülkenin insanlarının "borçlarını- tazminatlarını" ödemez. Hiç de adil ve saygın bir yaklaşım değildir.
Çözüm olursa AB'den, başka ülkelerden , IMF, Dünya Bankası'ndan geri ödenmek ve denetlenmek kaydıyla ancak proje bazında mali destek gelebilir.
Çözümü mülk konusuna endekslemek, biraz da para bulunmaması halinde " ne yapalım para bulamadık" demeye ön hazırlık gibidir.
Aslında, diğer başlıklar konusunda Türk tarafının da Rum tarafının da tutumu, eski argüman ve söylemlere çok benzemektedir. Henüz yüksek sesle seslendirilmemesi manidardır.
Bence öncelikle bu konuları çözsünler!
O zaman çözümü tek engelleyici "mülk tazminatları" kalırsa, diğer ülkelerden ve kuruluşlardan geri ödemek kaydı ile para istenebilir.
Sürekli para "dilenmek" ayıp olmuyor mu?