Çözüm yanlıları değişime karşı olabilir mi?

Biz sonuna yetiştik; sorunlar karşısında, halka,“bekleyin, sosyalizm gelecek ve bütün dertleriniz bitecek” derdi sol bir zamanlar. Dünyada köprülerin altından çok sular aktı ama biz galiba bunu tam olarak idrak edebilmiş değiliz... 2004’

 

 

 

Biz sonuna yetiştik; sorunlar karşısında, halka,“bekleyin, sosyalizm gelecek ve bütün dertleriniz bitecek” derdi sol bir zamanlar. Dünyada köprülerin altından çok sular aktı ama biz galiba bunu tam olarak idrak edebilmiş değiliz...

2004’ten beridir öznesi Kıbrıs Türk halkı olan bütünlüklü bir vizyon etrafında kenetlenip rekabet gücümüzü artırmak yerine “beklemeye” devam ediyoruz. Doğrudur; çözüm gerçekleşirse sistemimiz her halükarda çağ atlayacaktır. Ancak; bizim iç dinamiklerimiz beytambal mıdır? Her koşulda üretime odaklanmamız gerektiğini gören ilericileri, aydınları, emekçileri, işverenleri yok mudur bu toplumun? Aslında vardır ve bu sessiz çoğunluk ne mutlu ki çözümün öneminin de bilincindedir hâlâ. Bu geniş kitle aynı zamanda hemen bugünden başlayarak kaynaklarımızın daha eşitlikçi ve adil bir biçimde paylaşılmasını da talep etmektedir. Daha da ötesi, 2004 sonrasında toplumsal gelişimimizin Kıbrıslı Rumlarla dolaylı bir vesayet ilişkisine hapsedileceği yani değişimin çözüm sonrasına erteleneceği siyasi yaklaşımlara karşı da bir hassasiyet geliştirilmiştir haklı olarak.

Şimdi, Ocak Zirvesi öncesinde çözüm yanlılarına önemli görevler düşmektedir. İlgiyi yükseltmek ve halkın gerek mecliste gerekse sokakta sürece dâhil olmasını sağlamak gerekiyor. Çözüm yanlıları buna odaklanırken aynı zamanda “ne yapmamak” gerektiği hususunda da yeterince bilinçli hareket ediyor mu? Sürece katkı, halkı değişime karşı kışkırtarak, değişimi ötekileştirerek ve statükoculukla özdeşleştirerek yapılamaz. Yapılırsa, sessiz çoğunluk bundan hoşlanmaz ve günün sonunda yola çıkılırken ortaya konan hedefe ulaşmak da zorlaşır...

İçinde bulunduğumuz koşullarda, siyaset, kıt kaynaklarımızı hovardaca harcayan çağdışı yapıyı ortadan kaldırıp yeni bir toplumsal kültür inşa etmekle özdeşleştiği ve somut öngörüler üzerinden halka umut aşıladığı oranda sessiz çoğunluk için bir mana ifade edecektir. Bu, çözüm yanlılarının ortaya koyacağı siyaset için de geçerlidir...

Bu gerçeklik ışığında çözüm yanlıları öncelikle kendi içinde bir dönüşümü gerçekleştirebilmiş midir? İktidar deneyimi ışığında ülkede ihtiyaç duyulan değişime ve dönüşüme kolektif bir bilinçle, tek vücut olarak liderlik etme ve süreci yönetme iradesi ve kapasitesi oluşturulabilmiş midir? Yoksa sorunlar karşısında halka “bekleyin, sosyalizm gelecek ve bütün sorunlarınız çözülecek” diyen eski sol yaklaşımların bir tezahürü mü yaşanmaktadır hâlâ burada? New York Zirvesi ile birlikte çözüm için yeni bir imkânın doğduğu, (sadece) bu imkânı kullanarak özne olabileceğimiz, bunun alternatifinin ise değişim söylemleri ile makyajlanacak statükoya hizmet etmek olduğu yönündeki propaganda, bu yönüyle kafalarda ciddi soru işaretleri yaratmaktadır.

Özne olabilmek adil ve kalıcı barışa da hizmet edecek rekabet gücümüzü artırmaya odaklanmış somut bir toplumsal vizyon etrafında kenetlenmeyi gerektiriyor. Aksi takdirde, kamu kaynaklarının ulufe gibi dağıtılmasına dayandırılmış statüko devam ederken daha fazla popülizm yapana yönelimin arttığı bir vakıadır. Çözüm yanlıları bu gerçekleri görmeli ve değişime odaklanmalıdır. Zira değişimi aşağılama cüreti karşısında gönlü çözüm siyasetinden yana olan geniş kitleler de ciddi bir huzursuzluk yaşamakta, çözüm siyasetine kuşkuyla bakmaya başlamaktadır...

Toplumumuzun ortak aklına güvenmeliyiz. Ortak akıl, federal çözüme sıcak bakarken aynı zamanda koşullar ne olursa olsun “değişim” demektedir. Bundan ötürü çözüm siyasetini yükseltmek için de değişime odaklanmak şarttır. Halkımız çözümün değişim sürecimizde çok etkili bir katalizör olacağının bilincindedir. Bölgesel gelişmeler ışığında Türkiye’nin de katkılarıyla daha güçlü bir ekonomi ve sosyal yapı, çözüm yanlılarının önermelerinin vazgeçilmez unsurları arasında yer almalıdır. Çözüm yanlıları bu konuda topluma net siyasi mesajlar veremezse, günün sonunda bundan çözüm paradigması zarar görecek, çözüm karşıtlarının ekmeğine yağ sürülmüş olacaktır...

 

 

 

 

 

 

 

 

Arşiv Haberleri