Çözüm//Çözümsüzlük

Fatma Azgın

Kıbrıs görüşmeleri, yarım asırdır çözüm/çözümsüzlük ikileminden kurtulamıyor. Çünkü bu süreç, yaşam/ölüm, iyi/kötü, yararlı/yararsız zıtlıklarını içinde barındırıyor. Konuya olumlu bakarken bile olumsuzluklar akıldan çıkarılmıyor. İki toplumun liderleri, barış yapmak için bir amaç ve vizyon ortaya koyarak işe başlıyor.

Görüşmeler ilerledikçe, içeriden, dışarıdan gelen çelişkili mesajlar, onları “neler kaybetmemeliyiz?” “neler kazanmalıyız?” tutumuna savuruyor. Pazarlıklar, kırmızı çizgiler, “asla” ile başlayan görüşler, başlangıçtaki idealin üzerine yerleşip kafa karışıklığına neden oluyor. Görüşmeler, birbirine zıt iki mantığın hakimiyetine giriyor.

Niye böyle oluyor? Biliyoruz ki adamız doğu Akdeniz’de çok önemli stratejik konuma sahiptir. Büyük, küçük bütün güçlerin hesabı var. Garantörler, AB, ABD, Rusya var. Bir de burada yaşayan ve kendi kaderine sahip çıkmasına izin verilmeyen iki toplum var. Bu kadar “karışanın” olduğu bir sorunu çözmek belki de bundan dolayı mümkün olmuyor.

Kıbrıs’taki toplumların adına görüşenler siyasi kişilerdir. Partileri var, taraftarları var. Onların isteklerine kulak vermeleri lazım. Seçim zamanlarında, görüşmeler kesildiği için çözüm istemeyen taraftarlar rahattır.

Siyasetçiler, bu grubun oylarını garantiye alırlar. Diğer yandan, arzuladıkları bir çözümü de savunurlar. Bu şekilde statükoyu korurken barış arzusunu da dile getirirler.

New York görüşmelerinde Anastasiyadis Akıncı’ya ayıp etmiştir. Çözüm için metod geliştirilmesi, çetrefilli konuların uzak bir yerde yoğun biçimde çalışılarak çözümlenmesi ve 5’li denen toplantı ile bu sorunun kapatılması konusuna Kıbrıs’ta ses çıkarmayan Anastasiyadis BM GS’ni de ikna ederek bu planın uygulanmasının önünü kesmiştir. Sorunu çözmek için bir takvim uygulamasının, metod bulunmasının önünü kesmiştir. Akıncı Kıbrıs’ta iken bunu neden sezinlememiştir merak konusudur. Çünkü “takvim” den  kaçındıkları, “fobi”leri olduğu belliydi.

Diğer yandan, Akıncı “garantileri tartışmaya açtık” diyerek çözümsüzlüğün en kritik konusunu sanki TC kabul edecek izlenimi yaratmıştır. Halbuki TC Erdoğan aracılığıyla Kerry’den BM GS’ine iletilmek üzere, “Çözüm olması halinde Kıbrıs’taki askeri varlıklarını sürdürmek” istediklerini bildirmiştir. Ayrıca son günlerde, TDP ve CTP, UBP, DP gibi TC’nin garantörlüğünü istediklerini açıklamıştır. Akıncı da aynı görüştedir. Rum toplumunun ve siyasi partilerinin bu konuda zıt görüşte olduğu biliniyor.

Bu grift durumda, iki toplumun, garantörlerin ve diğerlerinin “kırmızı çizgileri” durmaya devam ettikçe nasıl çözüm bulunacağı merak konusudur. Garantörlük, toprak ve mülkiyet konuları, her görüşme sürecinde olduğu gibi barış olasılığını zehirlemeye adaydır.