Ben bu satırları yazdığım sıralarda Kıbrıs sorununu çözmek amacıyla başlayan 5’li konferans henüz tamamlanmamıştı. Belki de siz bu yazıyı okurken zirve bitmiş, taraflar dağılmıştır. Ama belki de konferans çalışmalarını tamamlayamadığı için bugün de devam edilecektir.
Bilemiyorum. Bildiğim bu aşamada Cenevre’den bir referandum tarihi çıkmayacağı ve bu konferansın da son olmayacağıdır.
Cenevre’den herkes kendi sonucunu bekliyor. Kimileri çözüm, kimileri çözümsüzlük, kimileri de artık herkesin kendi yoluna gideceğinin açıklanacağı sonucun çıkmasını umuyor.
Kıbrıs’ın her iki yanındaki statükocular çözümsüzlüğün ilan edilmesini ve tarafların kendi yolunu yürümeye devam etmesini istiyorlar.
Çözüm yanlıları da kendi isteklerine uygun bir çözümün gerçekleşmesini ve Cenevre’den bir referandum tarihinin açıklanarak ayrılınmasını bekliyorlar.
Bulunacak çözümün referanduma sunulması ile işin bitmeyeceği, bu anlaşmanın her iki taraftaki ayrı ayrı referandumlarda onaylanması gerektiği unutuluyor. Bu da iki evetin çıkması demektir.
2004 referandumu tam da bu anlamda bize örnektir. Kıbrıslı Türkler %65’le evet derken Rumlar %76 ile hayır dedi ve çözüm planı çöpe atıldı. Bölünmüş Kıbrıs, yani mevcut statüko devam etti.
Bu nedenle BM’nin çiçeği burnunda Genel sekreteri Antonio Guterres dün arada yaptığı basın toplantısında bu konunun altını çizme gereği duydu. Guterres basın toplantısında “Liderler arasında değil, insanlar, halklar arasında bir anlaşma olacak ve bu referandumla yapılacak. Referandum da kolay bir süreç olmayacak. Eğer açık ve sağlam bir çözüm bulunamazsa, halk ve taraflarca kabul edilen bir çözüm bulamazsak başarılı olamayız. Bu çok kolay bir süreç olmayacak. Umarız kısa bir süreç olacaktır. Ancak yeterli zaman da harcanması gerekecek. Her iki tarafın kabul ve rahat edebileceği, içine sindirebileceği bir çözüm olabilir diye düşünüyoruz” dedi.
Guterres yalnızca bu konuya dikkat çekmedi. Aynı zamanda nasıl bir çözüm hedeflediklerini de açıkladı. Basın toplantısında bir soruya karşılık Guterres “Herhangi bir ajandamız yok. Ajandamız her iki tarafın uygun göreceği bir ajanda olacaktır. Bundan sonra sabırlı olmamız lazım. Çok hızlı bir çözüm aramıyoruz. Kalıcı ve sürdürülebilir bir çözüm bulmaya çalışıyoruz” dedi.
Böylece bu işin şimdi biteceği ve tarafların Kıbrıs sorununu çözerek Cenevre’den döneceği beklentisini de ortadan kaldırdı.
Ben Pazartesi akşamı katıldığım bir TV programında bu aşamada bir çözüm beklemediğimi, ama Kıbrıs sorununu buz dolabına kaldıracak uzun bir ara, ya da “federal çözüm olmayacağı anlaşıldı, artık herkes kendi yoluna gidecek” denemeyeceğinin altını çizerek bu kısa bir ara olacak çünkü Türkiye şu anda hazır değil, Rum tarafı da biraz zaman kazanarak halkı sonuca hazırlamak istiyor.
Evet biz hemen çözüm istiyoruz. Bu haklı ve doğru bir istektir. Ama bulunacak çözümü her iki halkın da hazmetmesi, Kabul etmesi ve içine sindirmesi gerekir. Bu nedenle taraflar hem masada “ince eleyip, sık dokumalıdır” hem de iki tarafın da içine sindirebileceği bir çözüm planını ortaya çıkarmakla yükümlüdür.
O nedenle biraz daha zamana ihtiyaç varsa bu zaman taraflara verilmelidir. Ama bu zaman sınırsız olmamalıdır. Rum liderler artık halklarına doğru bilgiler aktarmalı ve bulunacak çözümün üniter bir devlet değil, iki bölgeli, iki toplumlu bir federal çözüm olacağı gerçeğini anlatmalıdır. Bu konuda geç kalınmış olsa bile zararın neresinden dönerseniz faydadır özdeyişinden hareketle bu yapılmalıdır.
Türk tarafı da bu çözüm için toprak verileceğini ve karşılığında bütün Kıbrıs’ın eşit ortağı olacağımız bir çözümü kazanacağımızı iyice anlatmalıyız.
Bu anlamda dün Türk kurucu devletine kalacak toprak oranını % 29,2 olacak şekilde düzenlenen haritayı Rum tarafına sundu diye Akıncı’yı topa tutanların bu gerçeği bilmeleri gerekir.
Son olarak Türkiye şimdi yalnızca “Başkanlık sistemi”ne odaklanmıştır. Bunu hayata geçirmek için Meclis’te Anayasa değişiklik oylamaları yapılıyor. Bu oylamada yalnızca AKP oyları yeterli olmadığı için MHP’nin desteğine ihtiyaç duyuluyor. Muhtemelen Nisan ayında da bu değişiklikler referanduma götürülecek. Halkın %50+ oyuna ihtiyaç olacak. Ben bu ortamda Erdoğan’ın risk almayacağını, “Kıbrıs’ta taviz veren lider” olmak istemeyeceğini düşünüyorum.
O nedenle Cenevre’den çok önemli ilerlemeler olduğu duyumları aldığımız halde çözümün kısa bir süre için erteleneceğini düşünüyorum. Ama bu kadar çok yaklaşıldığı için de kimsenin bunları çöpe atamayacağını ve işi soğutacak uzun bir erteleme olmayacağını düşünüyorum.
Kısaca “çok yaklaştık, ama şimdi değil"