Liderlerin görüşme süreci bu köşeden aylardan beridir yazıldığı gibi oldu; yani ‘dağ fare doğurdu, Kıbrıs sorunu derin dondurucuya konan sıcak çorba oldu, liderler eve, Akıncı da canını yemesin’ gibi yorumlar, yorum olmaktan çıkıp gerçek oldu… Maalesef…
BM temsilcisi Eide mekik diplomasisine başlıyor ancak bu Akıncı’nın önerdiği, Anastasiadis’in de karşı çıktığı nitelikte bir aşama değil; artık bir araya gelmelerinde hiçbir gerekçe ve anlam kalmamış iki liderin yeni bir oyalama yöntemidir. Böylece, Eide, süreç bitmedi, çökmedi izlenimi yaratacak ıvır – zıvır ile mekik diplomasisini sürdürecek; iki tarafın çözüm isteyenlerinin umutları ve statükoyu sevenlerinin sevdaları da korunmuş olacak. Anastasiadis de seçime girecek; Papadopullos gibi de kaybedecek… Liderlerde durum bu…
Halklarda?... Durum vahim!… “Kıbrıs’ta barış engellenemez - Çözüm şimdi” diyen Kıbrıs-severler, çözümün inançlı taraftarları, militanları ve aktivistleri, çöken süreç nedeniyle hayal kırıklığı içinde; beklentileri harabeye dönmüş… Sudan çıkmış balık gibi mi denir, başı kesik tavuk gibi mi denir, ne denirse densin ama artık onların da hevesi ve enerjisi dibe giden bir sarmala kapılıyor… Son kalan kararlılıklarıyla sosyal medya üzerinden eylem örgütlemeye çalışıyorlar; bu eylemlere her zaman katılan ve destek veren birisi tarafından bir soru geliyor, “geçen defa 250 kişiydik, Limasol’dan geleceğim, daha kalabalık olabileceksek geleyim”… Bir başka soru, “kaç Kıbrıslı Rum katılacak, geçen sefer dört Kıbrıslı Türk’e bir Kıbrıslı Rum idi”… İşin özü, kayıtsızlık sarmalı hareketleniyor… Liderlerden umudu kesen, canı sıkılan, görüşme süreçlerinde iki-de-bir eşekten düşmüş karpuza dönenler artık enerjisi olan eylem yapabilme sıkıntısı içinde…
Sadece onlar mı?!. Bazı örgütlerin toplantısında Kıbrıs sorunu ile ilgili konuşmak, gelişmelerin gündem yapılıp değerlendirilmesini istemeyenler var… Sebebi de aynı, “bıktık, usandık”… Peki ama ekonomik ve siyasal gündemler de bu nedenle devre dışı bırakılsa bile, günlük yaşam Kıbrıs sorununu bangır bangır bağırmıyor mu?! Diğer tarafa geçmek bir Kıbrıs sorunu konusu değil mi? Diğer taraf daha ucuz demek bir Kıbrıs sorunu değil mi? “Aslen şuralıyım” demek bir Kıbrıs sorunu değil mi? Sosyal ve günlük yaşam her türlüsünden cürümlerle tehdit altında ise, Kıbrıs sorunu bağlantılı değil mi? Emek değerini bulamıyorsa, çarşı sinek avlıyorsa, Kıbrıs sorunu etkisi yok mu? Sağlıkta ve eğitimde sistem çökmüş, kamuda yönetim kokuşmuşsa yok mu Kıbrıs sorunun etkileri?
Kontrolsuz artan nüfus, mantar gibi biten kumarhaneler ve bet ofisleri Kıbrıs sorunundan ilgisiz mi? Kaçakçılık Kıbrıs sorunundan ari mi? Batık kamu kurumları ve kuruluşları, batık devlet ve beraberinde kamu bankalarını da batıran hükümetler Kıbrıs sorunundan uzak mı? Yerel işgücünün işsizliği, yabancı ucuz iş gücünün bolluğu Kıbrıs sorunu ile ilgili değil mi? Her türlüsünden kayıt dışılık Kıbrıs sorunundan bağımsız mı? Okul ve hastane binaları yerine kumarhane ve cami binaları yapılması Kıbrıs sorununun bir parçası değil mi? Vurgun ve talan düzeninin dudak uçuklattıran her yeni olgusu Kıbrıs sorununun türevi değil mi? Yobazlığın koruma altında olması Kıbrıs sorununun dışında bir olay mı? Bu ülkede imam – hatip okullarının açılması Kıbrıs sorunundan cesaret almıyor mu? “Nüfusumuz nedir?” sorusunun cevabını bulamamak Kıbrıs sorunu nedeniyle değil mi?
Kıbrıs sorunu bıktırdı usandırdı, başka şeylerle ilgili konuşulsun da Kıbrıs sorununun türevi olmayan ve konuşulduğunda Kıbrıs sorunu ‘kapsama alanı’ dışında kalacak olan ne var, ne kaldı?! Ve en önemlisi Kıbrıs sorunu çözülmeden çözülebilecek sorunların palyatif önlemlerle çözülebileceği, öyle de olsa çözülsün ama sürdürülebilir olamayacağı, böyle yapa yapa ve sorun da çözülmedikçe içte çözümlenememiş sorun stokunun arttığı inkar edilebilir mi?
Kıbrıs sorununa ve hele ki çözüm sürecine kayıtsız kalmak, “kim ne isterse yapsın, zaten bir şey olacağı ve değişeceği de yok” deme eğilimine girmek, çözüm bekleyen iç sorunların artarak ve büyüyerek devamından başka bir sonuç üretmeyecek. Bir de üstüne üstlük, statükodan beslenen ve semizleşen kesimlerin daha pervasız olmasını da yaratacak… Ama bir tehdit hep var olacak; statüko her zaman için değişmeye adaydır, görüşmeler yolu ile barışçıl bir yeni statüko kurulamazsa halkların yeniden kahrolacağı bir çatışmalı süreçle değişecek… Ama bu statüko değişecek… Uyuşmazlıkların çözümü teorisi öyle diyor... Sorun ‘kazan – kazan’ yöntemiyle çözülemezse, ‘kaybet – kaybet’ yöntemiyle çözülür ve özellikle ikinci yöntem halkları kırarak – kırdırarak çözülür. Sorunlu yapılar değil, sorunsuz yapılar sürdürülebilirdir.
Anastasiadis’in yeniden seçilebilme hırsı ve startejisi Kıbrıs sorununun çözülmesini şimdilik engelledi; halkın kayıtsız kalma eğilimi gibi tehlikeli bir sarmalı besledi. Bu duruma sevinenler çok sevinemeyecek, üzülenler de çok üzülmesin, Kıbrıs sorunu er veya geç çözülecek; bütün mesele serseri bir aklın kurbanı olmayarak çözülmesi. Kıbrıs’ta bunun sorumluluğunu bilen ‘lider’ olur…