ÇATOZ’DAKİ TOPLU MEZAR...
Yıllar önce, kazılar esnasında ziyaret ettiğim toplu mezarlardan birisi de, Çatoz’un hemen dışında bulunan, sekiz Kıbrıslırum “kayıp” şahsın öldürülerek gömülmüş olduğu toplu mezardı...
Çatoz’dan (Serdarlı) Görneç’e (Kornokipos) giden yolun kenarındaydı bu toplu mezar... Bir mandranın yakınındaydı ve oraya gittiğimde kazı devam etmekteydi... Bu toplu mezar hakkında daha önce yazmıştım ve okurlarımın hakkında bilgi vermiş olduğu bu toplu mezarı kendi gözlerimle de görmek istemiştim... Oraya gittiğim tarih 7 Ekim 2010 idi...
7 Ekim 2010 günkü duygularımı bu sayfalarda 13 sene önce, şöyle kaleme almıştım:
“...Dün sabah önce Göçmenköy’e gidip, sıcak sıcak bulgur köftesi alıyorum... Köfteleri, halen Çatoz-Görneç yolunda, bir okurumuzun işaret etmiş olduğu bir noktada kazı yürütmekte olan Kayıplar Komitesi Kazı Ekibi’ne götüreceğim...
Yıllar önce bu yer hakkında yazmıştım. En son birbuçuk yıl kadar önce, 22 Nisan 2009’da, Çatoz’dan Görneç’e (Kornokipos) giden yol üzerinde, köpek mandralarının yanında, yol kenarında bir toplu mezar bulunduğunu, buraya 7-8 kişinin gömülmüş olduğunu yazmıştım. Bir okurumuz, Çatoz-Görneç yolundaki bu yerle ilgili olarak şöyle demişti:
“Görneç’ten Ergenekon’a giden toprak yolda kuyu değil, bir vadidir, vadinin yamacında bir toplu mezar vardı. Orada bir 30-40 tane “kayıp” Kıbrıslırum’un gömülü olduğunu söylediler.
Ancak orada yıllar önce askeri bir tatbikat yapılarak, kamuflaj yapılarak orası ayıklandı diye duyduk.
Görneç’e giderken solda o köpek mandralarının orada, inişi inerken sol tarafta da bir toplu mezar olduğu anlatılmaktaydı. Burada da 7-8 kişinin gömülü olduğu anlatılmaktaydı...
Bir diğer yer Mandrez’e giderken araba yolunda iki tane da orada varmış, Gönendere’ye (Konedra) giderken o toprak yolda ki bu yoldaki tepeciklere Mandrez tepeleri denirdi, o bölgeyi kastediyorum...”
İşte şimdi, okurumuzun işaret etmiş olduğu köpek mandralarının orada, inişi inerken sol taraftaki olası toplu mezar yerinde kazı başlamış vaziyette. Daha önce burada kazı başlatılmış ancak askeri kampa çok yakın olduğu için, kazılan alanda bazı kemikler bulunduğu halde, askeri makamlardan izin almak gereği doğunca, kazı kapatılıp izin beklenmişti. Şimdi askeri makamlar bu alanın kazılmasına izin verdiği için, kazıya kalındığı yerden devam ediliyor...
Burası yokuş aşağı bir iniş olduğu için, yağmurlar yağdığı zaman akan sular, toprakları bu vadiciğe taşıyormuş ve toplu mezarın bulunduğu söylenen alan, zaman içerisinde olması gerekenden birbuçuk metre kadar “yükselmiş”... Bu yüzden kazı yapabilmek için, öncelikle bu toprakların kaldırılması gerekiyor... İki dozer harıl harıl çalışıyor, arkeologlarımız da toz toprak içerisinde... Kazı ekibinden Hüsnü Bey karşılıyor beni, sonra harika arkeologlarımızdan Demet Karşılı ve Çınar’ı buluyorum kazılan alanda... Az ileride Andreas var, Teodora ve Hrisanti... Bu harika arkeologlar, toz toprak içinde uğraşıyorlar. Dozerde ise Ahmet Dayı ve Mustafa Tahsin bulunuyor... Çok sayıda köpek de mandradan bize yaklaşıyor – burası bir köpek mandrası olduğu için, bu alanda yaşıyorlar – herhalde insanlara alışkın oldukları için saldırgan değiller...
Çatoz'un dışındaki toplu mezar kazısından görünüm...
Arkeologlarımız, kazı alanının az ilerisinde, koyu renkli yeşil bir örtüden, kendilerine göre bir çadırcık kurmuşlar, bir piknik buzluğu ve kahve yapmak için ufacık bir gaz tüpü var burada... On dakika mola verdikleri zaman eğilerek bu çadırcığın altına giriyoruz, oturup sıcak bulgur köftelerini yiyoruz... Kayıplar Komitesi Kazılar Koordinatörü antropolog Okan Oktay ile Kayıplar Komitesi Kıbrıslıtürk Üye Yardımcısı Murat Soysal da kazı alanına gelip bize katılıyor... Az sonra Demet, Okan’a kazı hakkında bilgi veriyor – işleri aksatmamak için ben de birkaç fotoğraf çekip kazı alanından ayrılacağım...
Pek çok başarılı kazı yürütmüş olan ve bu kazıda ekibin başında bulunan Demet Karşılı’yla ilk kez yıllar önce Yerasa’da karşılaşmıştık. Yerasa, Dohni’den alınıp “kayıp” edilen Kıbrıslıtürkler’den birinci otobüste bulunanların gömülmüş olduğu yerdi. Bu zorlu kazı yaklaşık birbuçuk yıl sürmüş, Demet ve bu bölgede bulunan diğer arkeologlarımız, koca bir dağı elleriyle kazmışlardı – kemikler parçalanmıştı çünkü bu toplu mezarda bulunan insanlar, birkaç kez yer değiştirmiş, oradan oraya taşınmışlardı. Her zaman pırıl pırıl bir gülüşe, tertemiz bir yüreğe sahip olan Demet, çevresindekilere de pozitif enerji veriyor, sanki ışık saçıyor – işini sağlam yapıyor, kimsecikleri kırıp dökmeden, yapılması gereken neyse, hiç şikayet etmeden uğraşıp duruyor... “Kayıplar”ın acısını yüreğinde hissediyor – bu kazılar “arkeolojik” kazılar değil çünkü – bu kazılar, korkunç biçimlerde öldürülmüş Kıbrıslıtürkler’in ve Kıbrıslırumlar’ın aranıp bulunduğu, her bir kemiğin binbir özenle çıkarıldığı kazılar... Ailelere toplu mezarlarda ve gömü yerlerinde bulduklarını tam olarak verebilmek için, topraklar elekten geçiriliyor ve bir gömleğin düğmecikleri, bir kemer, bir ayakkabı teki, kısacası toplu mezardan çıkan herşey ailelere iade ediliyor... Tüm bunlara yıllar sonra açılan toplu mezarda ilk kez arkeologlarımızın parmakları dokanıyor – tozun toprağın, yağmurun çamurun içinde, kızgın güneşin altında, ıssızlığın ortasında, in cin top oynar dediğimiz yerlerde kazı yürütüyorlar...
Onlara yürekten kocaman bir alkış diyorum! Uluslararası arenalarda, edindikleri bu deneyimleri paylaşmalı, onlara çeşitli platformlarda bu fırsat sağlanmalıdır... İki toplumdan arkeologlarımız için Kayıplar Komitesi yetkilileri de uluslararası alanda deneyimlerini paylaşacakları fırsatlar yaratmak için girişimler yapmalı diye düşünüyorum... Onların emeğini ödeyemeyiz – hiç olmazsa onları çeşitli şekillerde onore edelim ve verdikleri emeğe ne kadar değer verdiğimizi gösterelim...”
ELİNDE KOLYESİ VARDI...
Bir toplu mezarda gördüğüm en dramatik görüntülerden biriydi bu... Öldürüldükleri zaman elleri bağlı vaziyetteydi bu sekiz kişinin – tümü de askerdi ve bir tanesinin elinde bir kolye vardı... Kurşuna dizilirken kolyesi parmaklarının arasındaydı... Çatoz dışındaki bu toplu mezarı kazarken arkeologlar bu kolyeciği o “kayıp” Kıbrıslırum’un parmakları arasında bulmuşlardı. Altın bir kolyeydi bu – ya bir haç ya da Meryem Ana’ya ilişkin bir kolyeydi, aradan 13 sene geçti ve ayrıntılar silinip gitti... Silinip gitmeyen tek şey, o gün, o toplu mezarda hissettiğim hüzündü... Genç bir insan burada kurşuna dizilmişti, yapayalnızdı, birşeylerden kuvvet almak üzere kolyesini çıkarıp eline almış ve Panayası’na dua etmişti belli ki...
Bu toplu mezarda sekiz kişi bulunmuştu, yolun kenarındaydı toplu mezar... Az ileride askeri bir kamp vardı...
Bu sekiz kişi, 14 Ağustos 1974’ten sonra “törenle” öldürülen sekiz kişi miydi acaba? Bir okurum bana bundan söz etmişti... Okuruma göre, sözkonusu sekiz kişi askeri kampın şimdiki yerine götürülmüştü – orası bir zamanlar, 1974 öncesi törenlerin yapıldığı bir alandı. Ve Çatozlular da neler olup bittiğini görmeye gelmişlerdi.
Okuruma göre, savaş esiri olarak bir süreliğine Çatoz’da tutulmuştu bazı Kıbrıslırumlar – okurum bu esirlerden birine veya birkaçına sigara vermeye çalışınca, hakarete maruz kalmıştı... O savaş günlerinde, “milliyetçi” duygular ve “nefret duyguları” doruktaydı... Daha sonra “törenle” kurşuna dizilecek olan o Kıbrıslırum esirlerden birisi, motosikletiyle köye gelirken yakalanmıştı.
Savaş bittikten sonra, sade yurttaşlar neler olup bittiğine bakarken, onların gözü önünde kurşuna dizilmişti bu bir grup Kıbrıslırum esir.
Okurumun sözünü ettiği “törenle öldürülen” grup muydu bu sekiz kişilik toplu mezarda yatanlar, bundan emin değilim... Yıllar sonra okurumu bu noktaya götürdüm, yanımızda Kayıplar Komitesi yetkilileri de vardı, Mayıs 2016’da tekrar gitmiştik bu toplu mezarın bulunduğu noktaya. Okurum, bu toplu mezarın karşısında bulunan askeri kampın içerisine gömüldüklerini söylüyordu o “törenle” kurşuna dizilenlerin. Ancak belki de yanılıyordu. Belki de “törenle” kurşuna dizilenler, aslında 2010’da benim ziyaret etmiş olduğum o sekiz kişilik toplu mezarda bulunanlardı... Bu konuda Kayıplar Komitesi’nden araştırma yapmasını istemiştim okurumuzla bu noktaya tekrar geldiğimiz gün. Acaba bu toplu mezarda gömülü olanlar arasında motosikletle yakalanan birisi var mıydı? Eğer var idiyse – en büyük ipucumuz buydu – o zaman, askeri bölgeye değil, bu toplu mezara gömülmüş olmalıydı “törenle” kurşuna dizilenler... Eğer aralarında o “kayıp” yoksaydı, o zaman başka bir grup “kayıp” Kıbrıslırum’u bu bölgede aramamız gerekiyor demekti... Eğer bu araştırma yapılmamışsa henüz, şimdi tam zamanıdır diye düşünüyorum...
Çatoz dışındaki toplu mezarı kazan Kıbrıslıtürk ve Kıbrıslırum arkeologlarla birlikte...
ÇATOZ EN KÖTÜ ÇATIŞMA BÖLGELERİNDEN BİRİYDİ...
Çatoz, 1974’te en kötü çatışma bölgelerinden biriydi. Kıbrıslırum askerler bu köye saldırmışlar ve köyün yarısı, köyden kaçmak zorunda kalmıştı... Çatoz bir Kıbrıslıtürk köyüydü, Kıbrıslırum askerler bu köye girerek bazı evleri yakmışlar, köyün yarısını ele geçirmişlerdi. Köyün öteki yarısı direnip yerinde kalmıştı... Bazı Kıbrıslırumlar’ın anlattıklarına göre, o günlerde Maratovuno’dan bazı EOKA-B’ci çeteciler, bölgedeki tarlaları ateşe vermişler ve büyük bir ganimet furyasına girişmişlerdi... Çatoz’da ve bölgede başka köylerde bazı EOKA-B’cilerin yaptığı başka şeylerden de söz edilmekteydi ancak Çatoz’da gerçekten ne yaptıklarına dair daha fazla şahit buluncaya kadar bu konuda daha fazla şey yazmak istemiyorum...
14 Ağustos 1974’ten sonra, savaşın “ikinci turu” başlayınca, işler bu kez ters dönecek, bu kez de Çatoz’da konuşlanmış bazı Kıbrıslıtürkler saldırıya geçecek ve kendileri bizzat “toplu mezarlar” yaratmaya başlayacaklardı. (Çatoz merkezi bir yerdi ve çok farklı köylerden Kıbrıslıtürkler, askerliklerini burada yapmaktaydılar yani sözkonusu olan şey, yalnızca Çatozlular’ın bulunduğu bir köy değildi burası).
Böylesi toplu mezarlardan biri, cami avlusunda tuvalet kuyusu olarak kullanılan kuyu olacaktı. Bazı Kıbrıslırum savaş esirleri öldürülerek caminin tuvalet kuyusuna atılacaktı. İlerleyen yıllarda, Kayıplar Komitesi kazılarında, bu kuyudan 19 “kayıp” Kıbrıslırum’dan geride kalanlar çıkarılacaktı. Bazılarının kafası kesilmişti palayla – kemikler üzerindeki izler bunu göstermekteydi.
Bir diğer toplu mezar da Lefkonuk’tan Çatoz’a girerken, anayol kenarındaydı - Yipsu yani Akova yani İpsoz’dan ve Lapatoz’dan Lefkoşa’ya bazı Kıbrıslırum savaş esirlerini götürmekte olan bir otobüs ve bir araba durdurulmuş ve içinden sekiz Kıbrıslırum esir alınarak öldürülmüş ve yol kenarında bir toplu mezara gömülmüştü. Yıllar sonra Kayıplar Komitesi bu toplu mezarı da kazarak sekiz “kayıp” Kıbrıslırum’dan geride kalanları bulacaktı... EOKA-B’ciler, Muratağa-Atlılar-Sandallar’da dev toplu mezarlar yaratmışlar, aralarında bebekler de olmak üzere, ağırlıkla kadınlardan, çocuklardan ve yaşlılardan oluşan 126 Kıbrıslıtürk’ü katlederek bu toplu mezarlara gömmüşlerdi. Bu duyulduğu zaman, bunu “gerekçe” olarak kullanan bazı Kıbrıslıtürkler de, öteki toplumdan savaş esirlerini öldürmeye girişecekti. Çocukken oynadığımız “Pire ısırdı, çık daha yukarı” oyununa benziyordu bu – bu oyunun sonu yoktu, hiç kimse de kazanamazdı “Pire ısırdı, çık daha yukarı” oyununda, yalnızca zaman geçiriyordu çocuklar oynarken... Fakat 1974’te oynanan “oyun”, insanların birbirini öldürdüğü bir oyundu, kazanan yoktu ve sadece kan, ölüm ve sefalet getirecekti adamıza...