CSI (Olay Yeri İnceleme) Kıbrıs: Toplu mezarların hikayeleri... (9)

Sevgül Uludağ

Strovulo’nun Parisinos bölgesinde Kayıplar Komitesi’nin yeni bir kuyu kazısına başladığını öğrendik dün...

Strovulo’nun Parisinos bölgesi, Kıbrıslıtürkler’in toplu olarak “kayıp” edilmiş olduğu bir yerdi...

Strovulo’yla ilgili pek çok yazı kaleme aldık bugüne kadar – bu bölge bir zamanlar ıssız bir bölgeydi, şehirden uzakta olmadığı için de katiller için “uygunuklu” bir öldürme ve masum insanları ortadan kaldırarak “kayıp” etme yeri olagelmişti...

Lefkoşa’nın Strovulo bölgesinde Kayıplar Komitesi bugüne kadar toplam 61 kazı yürütmüştü, bunlardan 47’si kuyu kazılarıydı... Anlatılanlar oydu ki, “kayıp” edilenler Strovulo bölgesindeki kuyulara gömülmüşlerdi... Bu konuda biz de bazı görgü tanıklarını Parisinos bölgesine götürerek bildiklerini Kayıplar Komitesi yetkililerine aktarmalarını sağlamıştık...

SIRA KUYULARDAKİ “KAYIPLAR”...

Kayıplar Komitesi’nin Parisinos’ta iki kuyuda yürüttüğü kazıların birinde, 2007 yılında toplam beş “kayıp” Kıbrıslıtürk’ten geride kalanlar bulunmuştu... 2010’da yapılan ve bizim de bir şahit götürerek bilgi sağladığımız bir diğer kazıda ise toplam dört “kayıp” Kıbrıslıtürk’ten geride kalanlar sözkonusu kuyuda bulunmuştu... Yani toplamda dokuz “kayıp” Kıbrıslıtürk’ten geride kalanlar, Lefkoşa’da Strovulo’nun Parisinos bölgesinde iki kuyuda bulunmuştu.

Strovulo’nun Parisinos bölgesindeki çoğu kuyu, sıra kuyulardı yani birbirleriyle bağlantılı kuyulardı...

Şimdi yenile kazılmaya başlanan bir kuyu da, daha önce kazılan kuyulardan birinden çok da uzakta değil...

ELEKTRİK TRAFOSU NİHAYET KALDIRILDI...

Bu kuyunun bulunduğu yerde bir elektrik trafosu vardı – şimdi bu trafo kaldırıldı ve böylece Kayıplar Komitesi’nin bu kazıyı yapması sağlandı...

Bundan tam 10 sene önce, 10 Aralık 2013 tarihinde bu bölgeye bir Kıbrıslırum şahit götürmüştük – bu görgü şahidi, iki Kıbrıslıtürk’ün öldürülmesine tanık olmuştu burada... Lisedeki arkadaşlarıyla bu bölgede bir portokal bahçesinden portokal aşırmaya gitmişler, sonra sesler duymuşlar, portokal bahçesinin sahibi kendilerini portokal çalarken yakalamasın diye saklanmışlardı.

Oysa gelen bahçenin sahibi değildi – gelenler yanlarında iki Kıbrıslıtürk getirerek onları burada infaz etmişlerdi...

On sene önce bu bilgiyi o günlerde Kayıplar Komitesi Kıbrıslırum Üye Yardımcısı görevinde bulunan Ksenofon Kallis’e aktarmıştık bu şahitle birlikte... O zaman Kallis, bu bölgenin çok değişmiş olduğunu, sözkonusu iki Kıbrıslıtürk’ün portokal bahçesinin tam karşısındaki elektrik trafosunun dibinde bulunan bir kuyuya gömülmüş olabileceklerini, kazı yapılabilmesi için o trafonun oradan kalkması gerektiğini, bunun da zahmetli bir iş olduğunu ancak çalışmaya devam edeceklerini söylemişti...

Bölge çok değişmişti – birkaç şeritlik yeni yollar yapılmıştı, portokal bahçesinin yanından geçen... Ve gerçekten de portokal bahçesinin tam karşısında bir elektrik trafosu vardı...

Şimdi bu trafo kaldırılmış ve Kayıplar Komitesi kazı ekibi, Kallis’in sözünü ettiği kuyuyu kazmaya başlamış... Umarız ki bu kuyuda bu bölgede “kayıp” edilmiş olan Kıbrıslıtürkler’den geride kalanlara ulaşılır... Kazı ekiplerinde bulunan tüm arkeologlarımıza, şirocularımıza ve diğer çalışanlara da “Çok kolay gelsin” diyoruz...

“PARİSİNOS: ÖLÜM BÖLGESİ...”

27 Temmuz 2010’da yani bundan 13 yıl önce de, bu bölge hakkında şöyle yazmıştık:

“Parisinos: 1963-64’ün “Ölüm Bölgesi”...

Bir Kıbrıslırum okurumla  dün öğleden sonra Alfa Mega Engomi’de buluşuyoruz, hiç oyalanmadan Alfa Mega’ya çok yakın olan Parisinos bölgesine gidiyoruz...

Kıbrıslırum okurum, altı ay kadar önce bu bölgede bir gömü yeri hakkında, Kayıplar Komitesi’ne bilgi ulaştırılacağı vaadiyle bir Kıbrıslırum’a konuştuğunu anlatıyor. Aradan altı ay geçmiş ve bu bölgenin yanından her geçtiğinde, burada herhangi bir kazı yapılmadığını hayıflanarak görmüş. Sonuçta bildiklerini benimle paylaşmaya karar vermiş...

Yol kenarına park ediyoruz. Henüz nereye geldiğimin tam olarak farkında değilim... Az sonra, bu bilgi beni canevimden vuracak ve ondan sonraki saatlerde çılgına döneceğim... Bunca zaman gözümün önünde duran, sürekli geçtiğim bu yolun meğer 1963-64 yıllarında “kayıp” edilen Kıbrıslıtürkler’in bir “Ölüm Bölgesi” olduğunu içimde hissedeceğim...

Bu bölge “Parisinos” olarak biliniyor. Durduğumuz noktanın tam sağında, az ileriki köşede Kayıplar Komitesi’nin yürüttüğü kazılarda Osmanlı sırakuyularından beş Kıbrıslıtürk çıkarılmıştı. Bunların arasında Kutlay Erk’in sevgili babacığı Mustafa Arif de bulunmaktaydı...

Daha geçen hafta bu bölgeye bir başka Kıbrıslırum okurum getirmişti beni ve CINEPLEX trafik ışıklarından sağa dönmüş, biraz ilerlemiştik – arabasını buradaki bir park yerine çekmiş ve “Kuyu burada olmalı” diye izahat vermişti. “Sampson ve Leftis bir akşam içip içip sarhoş olmuşlar, arkadaşlarını işte şimdi durduğumuz tam bu noktaya getirmişler... Buradaki kuyuya iki Kıbrıslıtürk’ü nasıl öldürüp attıklarını anlatmışlar” demişti. O gün, günlerden 16 Temmuz 2010 Cuma idi... Şimdi 26 Temmuz 2010’da yani tam on gün sonra, bu kez başka bir şahitle, yine aynı bölgenin bir başka noktasındayım...

Kıbrıslırum okurum, bu noktayı kendisine gösteren Kıbrıslırum şahidi telefonla arıyor... Ve bu bölgenin öyküsünü bana aktarıyor:

“Kıbrıslırum şahit, 1964’te 16 yaşındaymış, üç arkadaş burada bulunan bir portokal bahçesine gelmişler... Bak işte, şurada gördüğün bahçe. Ama şimdi burası çok değişti. Bu üç arkadaştan şimdi sadece ikisi hayatta, birisi ölmüş...

Bu bahçeden portokal toplamaya gelmişler... Sonra bir landrover’in bahçeye yaklaştığını duymuşlar ve çok korkmuşlar, “Mal sahibi şimdi bizi portokallarını çalarken yakalayacak!” diyerek ağaçların arkasına saklanmışlar. Landroverdekiler iki kişi getirip portokal bahçesinin tam köşesinde bulunan kuyunun başına götürmüşler bu iki kişiyi. Bu iki kişi Kıbrıslıtürkmüş. Onları öldürüp kuyuya atmışlar. Sanırım landroverdekilerden birinde kürek de varmış ve kuyunun ağzına kürekle toprak atmışlar. 16 yaşındaki üç genç çok korkmuşlar, çıt çıkamadan bütün bu sahneyi izlemişler. Landrover’dekiler işlerini bitirip oradan ayrılıncaya kadar hiç kıpırdamadan ağaçların arkasında kalakalmışlar... Sonra da şoke olmuş vaziyette oradan ayrılmışlar...”

Arabayı bir cepciğe park edip aşağı iniyoruz, aşağı inince Kıbrıslırum okurum, “Aman Tanrım! Burayı ne hale getirmişler böyle!” diye bir çığlık atıyor. Kısa süre önce buraya ek bir yol şeridi ve kaldırım inşaatı yapılmıştı, yol inşaatı henüz tamamlanmadı – portokal bahçesinin bulunduğu yere doğru yürüyoruz...

“Burada büyük bir toprak yığını vardı ama baksana, şimdi her tarafta toprak yığınları var!” diyor Kıbrıslırum okurum.

Tekrar Kıbrıslırum şahidi telefonla arıyor...

Portokal bahçesinin telleri kesilmiş, bu yüzden içeri giriyorum, bahçenin kuzey ve güney cephelerinde birer sıra dev selvi ağacı var... Arada ise portokal ağaçları, zeytin ağaçları, incirler bulunuyor. Bahçenin hemen girişinde bir kuyu var...

Burası özel mülk olabilir mi acaba? Fazlaca ilerlemeden geri dönüyorum ve okurumun gösterdiği bu alanı dolaşmaya başlıyorum. Bahçenin hemen dışında irili ufaklı toprak yığınları dikkat çekiyor, yer yer toprağa katran bulaşmış... Burada toprakla epeyi bir oynanmış... Okurum tam bir panik halinde çünkü bahçenin çok değişmiş olabileceğini, aradığımız noktanın kaldırımın ya da yolun altında kalmış olabileceğini düşünüyor...

Derken başımı kaldırıp bakıyorum: Tam karşımda CINEPLEX var, epeyi uzakta ama işte orada, Parisinos bölgesinin ünlü sineması CINEPLEX...

Herşey bu CINEPLEX’in etrafında dönüyor sanki – ancak o zaman bir “Ölüm Bölgesi”nde olduğumu, birbirinden tümüyle habersiz olan Kıbrıslırum okurlarımın ısrarla beni bu bölgeye yönlendirmekte olduklarını kavrıyorum...

Derken aklıma bu bölgeyle ilgili yıllardır yazdıklarım geliyor: Kuyular yolun altında kalmış ya da yola çok yakınmış ve bölgedeki yoğun trafik nedeniyle meydana gelen sarsıntılar, bu kuyularda kazıları son derece tehlikeli hale getiriyormuş... İlk kez tüm bunları ta yüreğimde hissediyorum – okurum panikten sıyrılıp yanıma geliyor:

“Bak aklıma ne geldi, bu bahçeyi gösteren bir harita bulmalısın Tapu Dairesi’nden, şahidin anlattığına göre, kuyu bahçenin sağ köşesinden iki metre ilerideymiş ve iki metre içeriye doğru uzanıyormuş... Ama bunun bir su kuyusu olup olmadığını bilmiyor...”

“Evet ama bu işler tarifle olmaz... Haritayı bulmak kolaydır... Sen bu şahidi buraya gelmek üzere ikna etmelisin” diyorum okuruma...

Onu tekrar arıyor...

“Tamam, gelecek hafta işi varmış ama ondan sonraki hafta seninle buluşacak...”

“Çünkü burada dolaşıp hatırlamaya çalışması lazım... Belli ki arazi çok değişmiş... Eğer bu “kayıp” Kıbrıslıtürkler’i bulacaksak, bu ciddi bir iştir, maskaralık değil... Gelip bana tam olarak kuyunun nerede olduğunu tahmin ettiğini kendisinin göstermesi lazım...”

“Olur, tamam...” diyor okurum...

Henüz bu alandayken, bu bölgenin kuyuları hakkında en geniş araştırmayı yapan, tüm bu bölgenin kuyularını teker teker saptayan Kayıplar Komitesi Kıbrıslırum Üye Yardımcısı Ksenofon Kallis’i arıyorum ama cevap yok... Az sonra beni arıyor Kallis ve ona bulunduğumuz noktayı anlatıyorum... Bu bölgenin az ilerisinde kazı yapıldığını hatırlıyorum ancak bulunduğumuz noktada herhangi bir kazı yapılmamış... Bulunduğumuz noktanın koordinatlarını aldım, bunları hem Kallis’e, hem de Kayıplar Komitesi’ndeki Kıbrıslıtürk yetkililere vereceğim... Kallis, harita üzerinde bu bölgeyi araştırabilir...

Kıbrıslırum okurumla buradan ayrılıp Alfa Mega’ya geri dönüyoruz, “İstersen kahve içelim” diyor ama ben işe dönmek zorundayım. Üstelik bu “Ölüm Bölgesi”nde bulunmak beni allak-bullak etmiş vaziyette... Okuruma teşekkür edip gazeteye geliyorum. İçimde bir huzursuzluk... Bunca zaman bir bölge hakkında yazılar yazmış olduğum halde, ilk kez burasının tam olarak nasıl bir yer olduğunu hissediyorum...

Önce Kıbrıslırum araştırmacı yazar Makarios Druşotis’i arıyorum... Yıllar önce Parisinos’ta henüz herhangi bir kazı yokken, ilk kez o bahsetmişti bana bu bölgeden...

“CINEPLEX civarına çok sayıda Kıbrıslıtürk gömülü olduğu söyleniyor” demişti bana yıllar önce... İşte şimdi onu tekrar arayıp soruyorum:

“Makarios, bu Parisinos’un özelliği neydi ki?” diyorum.

“Şehire yakındı... Issız bir yerdi... Burada kuyular vardı...” diye anlatıyor...

Bu bölgeden bana Dionisis Mallas da, başka Kıbrıslırumlar da bahsetmişti... Şu ana kadar bu bölgede yalnızca beş Kıbrıslıtürk “kayıp” şahıs bulunabildi... Oysa sayının çok daha fazla olması gerekir. Kimilerine göre Kaymaklı bölgesinden “kayıp” edilen bazı Kıbrıslıtürkler bu bölgeye gömülmüş... Kaymaklı’nın Kıbrıslıtürk “kayıplar”ı, akla Sampson’u getiriyor... Bu da 16 Temmuz 2010’da beni bu bölgeye getirip bana olası bir gömü yeri gösteren Kıbrıslırum okurumun anlattıklarıyla örtüşüyor:

“S... ve L... getirmişler bazı Kıbrıslırumlar’ı buraya ve övünmüşler: Kıbrıslıtürkler’i gömdüğümüz yer burasıdır diye” demişti bu okurum...

Bu bölgede geçmişteki kazılara kimlerin katılmış olduğunu öğrenmek üzere Kayıplar Komitesi Kazı Koordinatörü Okan Oktay’ı arıyorum. Kazılara antropolog Okan Oktay’ın yanısıra arkeologlarımızdan Demet Karşılı, Arzu Deniz ve Deren Çeker de katılmış...

“Ben de kuyudaydım” diyor Okan Oktay, “Demet de, Arzu da, Deren de...”

Okan Oktay da okurumun kuşkularını doğruluyor: Gerçekten de bazı kuyular yolun altına kadar uzanıyormuş... Parisinos bölgesinde henüz kazılması gereken üç kuyu daha varmış ancak Kıbrıslırumlar’ın tümüyle tatilde olduğu Ağustos ayının ikinci yarısı bekleniyormuş. O zaman şehir trafiği tümüyle hafifliyor ve Lefkoşa hemen hemen tümüyle boşalıyor. Böylece, belki kuyularda kazı yapacak olanların güvenliği daha iyi sağlanabilecek çünkü bu çok işlek yoldaki sarsıntılar, kuyular kazılırken kuyuların yıkılmasına neden olabilirmiş... Tüm bunlar şimdi benim için başka bir anlam kazanıyor çünkü artık bu bölgenin tam bir “Ölüm Bölgesi” olduğunu biliyorum...”


Strovulos'ta geçmişte yapılmış olan kazılardan birinden görünüm... Yeni kazı yeri burasının biraz gerisinde bir nokta...


2007'de Parisinos'taki kuyu kazısından görünüm...

(YENİDÜZEN - Kıbrıs: Anlatılmamış Öyküler... Sevgül Uludağ – 28.7.2010)

(Devam edecek)