28 Haziran yerel seçimlerinden hemen sonra parti içindeki ‘sen-ben’ kavgasının daha da kızıştığı, disiplin sorununun ayyuka çıktığı CTP, Cumhurbaşkanı adayı saptama sürecine de erken başlayınca çıkmaza girdi.
Sürecin ‘incir ipi’ gibi uzaması, seçilen yöntemin berrak, billur ve kesin olmayışı ismi ‘aday’ olarak anılanları da, partiyi de gereksiz yere yıprattı.
Özellikle de 2’nci Cumhurbaşkanı Talat’ın bütün ikazlara rağmen ‘yarışın içindeymiş gibi’ gösterilmesi ortaya beklenmeyen bir tablo çıkardı.
2010 sonrasında aktif siyasetin içinde ve göbeğinde değil, kıyısında yer almayı tercih eden Talat, gelinen aşamada “Aday değilim” dedi.
Hafta sonu twitter’dan attığı bu mesajla Talat CTP’nin gündemini değiştirdi.
CTP yönetiminin “Konu kapanmadı” şeklindeki mesajı bir ‘temenni’den öteye değer taşıyor mu, pek belli değil.
Yani Parti Meclisi oturup bu açıklamaya rağmen Talat’a “Gel, adayımız ol” derse, hatta bunu oybirliğiyle karar altına alırsa acaba Talat “OK” der mi?
Yoksa boşa mı kürek çekilmiş olur?
Belki de Talat (Cenk’in Pazartesi yazdığı gibi) aktif siyasete geri dönmeye, ara seçimde Girne milletvekili olmaya, partide Genel Başkanlığa soyunmaya karar vermiştir. Belki de artık siyasetten tamamen uzaklaşacak, zamanını bahçesinde ağaç yetiştirmeye ve aşılamaya ayıracaktır.
Talat’ın henüz bu yönde bir beyanatı olmadığından, sadece spekülasyonlar var etrafta yapılan...
**
Bu aşamada en fazla sıkıntılı olan CTP yönetimidir.
Talat’ın “Ben yokum” demesinin ardından parti, yanlışlar silsilesinin bu halkasında ne yapabilir?
Bir ihtimal, parti meclisi oturur ve her şeye rağmen “Talat aday olsun” diye karar alır. Karar Talat’a iletilir, cevabı beklenir. Bu durumda ‘Evet’ derse ne ala da, ya ‘hayır’ derse ne olur?
Tabii ki kötü olur!..
O yüzden bu seçenek ancak bir istişareden sonra tercih edilebilir. Ancak CTP parti meclisinde bu yönde bir konsensüs oluşma olasılığı da zayıf görünüyor.
İkinci seçenek, parti meclisi adı ‘aday’ olarak anılan diğer isimlerden birini Cumhurbaşkanı adayı olarak belirler ve hemen ilan eder.
Üçüncü seçenek, parti tüzüğüne daha uygun bir yöntemle ‘adaylık süreci’ başlatılır. Başvuranlar arasında seçime gidilir ve CTP’nin adayı saptanmış olur.
Dördüncü seçenek, CTP “Ben aday çıkarmayacağım, Mustafa Akıncı’yı destekleyeceğim” der. 1990’daki DMP adayı İsmail Bozkurt’a destek verilmesi haricinde, CTP tarihte ilk kez Cumhurbaşkanlığı’na aday çıkarmamış olur. Bu da bir seçenek, ama olası bir sağ ittifakla sağdaki aday(lar)ın ilk turda seçimi kazanma şansı artırılmış olur. Oysa iki güçlü sol aday, ikinci turda ittifak yapma potansiyeli bakımından çok daha mantıklı...
CTP parti meclisi bu kararları alabilir.
**
Ancak CTP’nin bir seçeneği daha var.
Gereksiz biçimde çok erken başlayan Cumhurbaşkanı adaylığı süreci şimdilik askıya alınabilir.
Bu yıpratıcı tartışma bir süreliğine derin dondurucuya konulabilir.
Ertelemek belki parti içindeki ‘bitmeyen kavga’ bakımından çok işe yaramayacaktır, ancak en azından daha soğuk kanlı, daha geniş değerlendirmeler yapma olanağı çıkabilir.
Kesin olan şudur ki, Kıbrıs’ta gerçekten federal çözüme gönül vermiş CTP’liler başta olmak üzere sol seçmenin kafası karışık, yüreği buruktur.
Olup bitenleri sessizce, ama içi kan ağlayarak seyreden ‘sessiz çoğunluk’, ‘Cumhurbaşkanı adayını bile belirlemekte zorlanan’ bir CTP yerine, uzlaşı ve yoldaşlık kültürünün hakim olduğu bir CTP görmek istiyor.
CTP’nin diğer adı ‘barışın partisi’ değil mi zaten?
Ve konusu edilen makam da ‘toplumu barışa götürsün’ diye talep edilmiyor mu?
O zaman neden 7 ay sonra yapılacak bir seçim için bu kadar acele davranılsın?
Neden konu biraz zamana yayılmasın, adaylık süreci askıya alınmasın?
Şeker suya düşmedi ki!..