Son birkaç günden beri CTP-BG’nin Türkiye nezdinde kredisini tükettiği ve iktidara gelmesinin istenmediği konuşuluyor. Daha doğrusu sevgili dostum Ozan Ceyhun bu konuda ard arda 2 tane köşe yazısı kaleme aldı. Ozan bu yazılarında özetle “CTP-BG'nin KKTC'ye verdiği hasar 2012 sonuna kadar ancak toparlanabildi. Bu "korkunç boyutlardaki sorumsuzca" hasarın maliyeti Kıbrıs Türkü'ne önemli bir refah kaybı yaşattı. Türkiye'ye de en az 1 Milyar TL ilave maliyet” yorumunda bulundu.
Ozan bu kanıya nerden vardı bilemem. Ama bildiğim CTP-BG’nin iktidarın büyük ortağı olduğu dönemde bu ülkenin ekonomisi ile, UBP’nin tek başına iktidar olduğu dönemdeki ekonomik durumu arasında dağlar kadar fark var.
Bahsedilen bütçenin dengelenmesi için 4 yılda memura, öğretmene, polise, askere, özetle çalışanlara tek kuruş artış verilmemiş olması ise ozaman başka. Doğrudur UBP 4 yılda bütçe dengelerini kurmak için iğneden ipliğe herşeye zam yapmış, KTHY’yi batırmış, havaalanını Türkiye’li bir şirkete peşkeş çekerek aldığı para ile 13. maaşları ödemiştir.
Elbette ben bütçe dengelerini önemserim. Bunun sağlanması gerektiğini, her ay sonu Türkiye’ye avuç açmaktan kurtulmamız gerektiğini, “kendi yağımızla kendi ciğerimizi kavurmamızın” olmazsa olmaz olduğunu düşünürüm.
Bunu mutlaka sağlamamız gerekir. 40 yılın sonunda kurduğumuz bu yapı artık sürdürülebilir değildir. Bu yapıyı mutlaka yeniden yapılandırmamız gerekir.
Bunun için de dünyaya tek çıkışımız olan Türkiye ile iyi ilişkiler kurmamız şarttır. Ama kimse kusura bakmasın 40 yıl bu ülkeyi neredeyse birlikte yönettiğimiz Türkiye 40 yılın sonunda “siz bu işi beceremiyorsunuz, ya bizim söylediğimizi yaparsınız, ya da size parayı keseriz” yaklaşımı içine girerse o zaman iş değişir. Biz de bunu kabullenmeyiz bedelini de öderiz. Ama kimse unutmasın bedel tek taraflı ödenmez.
Madem bu ülkeyi 40 yıl birlikte yönettik ve bu hale getirdik, o zaman yeniden yapılanma için gereken bedeli de birlikte ödeyeceğiz.
Benim Ozan’nın yazısından anladığım Türkiye’nin mevcut ekonomik protokolun uygulanması konusunda ısrarcı olacağı ve bugün iktidara en yakın parti olan CTP-BG’nin gelmesi halinde de bu ısrarından vazgeçmeyeceği yönündedir.
Sanırım bu protokolun eksiksiz uygulanması mümkün değildir. Özellikle Kıb-Tek’in tahsilat kısmının özelleştirilmesi hiç mümkün değildir. Çünkü bugüne kadar yapılan özelleştirmeler aslında adı önceden belli bir Türkiye şirketine peşkeş çekmeden başka birşey değildir.
Evet Kıb-Tek şu andaki mali portresi ile zordadır. Ama bu zorluk Kıb-tek’in yeniden yapılandırılarak özerk bir yapıya kavuşturulması ve şu ana kadar siyasi karışmalar sonucu biriken alacaklarının toplanması, üretim maliyetlerinin düşürülmesi için güneş enerjisi gibi yeni yatırımların yapılması, personelin etkin ve verimli çalışmasının sağlanması ile aşılabilir.
Yoksa devlet tekeli kaldırılarak özel tekel yaratmakla sorunlar aşılmaz. Belki elektrik kurumu için bütçeden ekstra para çıkmaz, ama yalnızca fueloile dayalı üretim maliyetlerinin özel şirketin karı da eklenerek tüketiciye yansıtılması bu ülkenin başta turizm, sanayi ve eğitim olmak üzere bütün sektörlerini bitirir.
Ozan arkadaşımın yazılarında belirttiğine göre CTP-BG’nin Türkiye nezdindeki kredisi kalmadı, Eroğlu destekli DP-UG’nin ise zaten hiç yoktu, ekonomik protokolu uygulamayacağını açıklayan TDP ile yırtıp atacağını söyleyen BKP-TVG’yi de hiç hesaba almamalı, o zaman geriye sadece UBP kalıyor. Bu durumda Türkiye’deki AKP hükümetinin Kıbrıs’ta desteklediği tek parti İrsen beyin UBP’sidir.
Türkiye’deki hükümetin her dediğini emir telakki eden bir hükümete ise Kıbrıslı Türklerin ihtiyacı yoktur. Böyle bir hükümet modelini son 4 yılda gördü, tanıdı. Yeni dönemde aynı model bir hükümet istememektedir.
CTP-BG ise bugüne kadar hep Türkiye nezdindeki kredisinden çok KKTC seçmeni nezdindeki kredisine önem verdi. CTP-BG, Kıbrıslı Türklerin en köklü siyasi partisi olarak Kıbrıs Türk halkının desteğini kazanmaya herşeyden çok daha fazla değer verir.