CTP, Nisan 2020’de yapılacak olan Cumhurbaşkanlığı seçiminde parti başkanı Erhürman’ın adaylığını geçtiğimiz Salı akşamı yaptığı kitlesel toplantı ile kamuoyuna açıkladı. Dolayısıyla, CTP aday gösterecek mi, göstersin mi, Akıncı’yı mı destekleyecek gibi sorular cevaplanmış oldu.
Aslında bu sorular CTP’nin son yerel seçimlerde Lefkoşa Belediye Başkanlığı için aday göstermeyip TDP’nin adayına destek vermesinden esinleniyordu. O seçimde yaptığı dramatik hata nedeniyle, belediye seçimleri tarihinde CTP’nin LTB Meclisi’nde en düşük oranda temsil edilmesi sonucu, CTP’liler için onulmaz bir acı olarak dönem sonuna kadar yaşanacaktır. Aday göstermemenin bu sonucu yaratacağını ifade edenler parti içinde eleştirildi; eleştirenler, sonuçlar çıkınca parti içinde özeleştiri yapmak zorunda kaldı. Ama ne fayda; LTB’nin durumu ortada…
Yerel seçimlerin hemen akabinde CTP Genel Sekreteri Cumhurbaşkanlığı seçimlerinde partinin kendi adayı ile yarışacağını açıklamıştı, dönemin ve şimdinin parti meclisleri de bunu karar altına aldı; yapılan parti içi istişareler ve uygulanan demokratik süreç sonucunda Parti Başkanı Erhürman aday olarak belirlendi… Şimdi sıra başarmakta…
Bu seçim Kıbrıs sorunu çözümüne dair iki ana akımın temsilcileri arasında geçecek. Bir tarafta solcu partilerin BM ölçütlerinde Federal çözümü benimsemiş adayları, diğer tarafta da sağcı partilerin TC ölçütlerine Konfederal veya iki devletli çözümü benimsemiş adayları… Doğal olarak her iki tarafın adayları kendi içinde de yarışacak, özellikle de birinci turda ilk ikiden biri olabilmek için… Sağın adaylarının misyonu TC ölçütlerini savunmak olduğu için, ölçütün sahibi onlar arasında en iyisi kim diye bakıp destek verecek değil… Ölçütün sahibi adayının Özersay olduğunu daha önce ayan-beyan belli etmişti ama UBP-Tatar oyun bozanlık edince topu taça attılar, sıkıntıyı kendi aralarında çözünce topu oyuna sokacaklar… Ancak, ölçütün sahibinin bir hassas noktası var; kendi ölçütünün misyoneri olan bir aday ikinci tura kalmazsa, yani BM ölçütü taraftarı iki aday birinci turun galibi olup, ikinci turda yarışacaksa, bu durum TC ölçütlerinin Kuzey Kıbrıs eçmeninin çoğunluğunun hepten reddi anlamına gelecek. Dolayısıyla, TC tarafı ikinci tura bir misyoner göndermek için elinden geleni yapacak; gerisi adayının misyonunu halka kabul ettirebilmesine kalmış olacak…
Tarihin garip cilvesi, bugün BM ölçütleri diye anılan ‘İki Toplumlu, İki Bölgesli Federal Çözüm’ de 1975’lerde TC’nin tüm taraflara kabul ettirdiği kendi önerisi idi; şimdi TC kendisi ve KKTC’deki misyoner siyasetçileri bu ölçütleri ret ve inkar ediyor. Ancak, Kuzey Kıbrıs’ın sol ve ilerici partileri ve örgütleri BM ölçütlerinin Kbrıs sorunu çözüm görüşmelerinin masasında hep tek ve ulaşılabilecek seçenek olarak var etmeyi başardı. Gelecek seçimlerde de sol partilerin adayları bu vizyon üzerinden kampanya yapacaklar ama BM ölçütlerini savunuyorlar diye BM tarafından desteklenecek değiller elbette… Onlar da zaten BM’nin kendilerine ölçüt verip misyon yüklediği misyonerler değil… Ve bu adaylardan en az birinin ikinci tura kalacağı kesin, ikisinin de kalması sürpriz olacak da değil…
Şimdi dikkatler solun adaylarının kampanyalarına odaklanacak… Kendi aralarında kıyasıya ve kırıcı bir mücadele sergilerlerse, adayları dinleyip, fikir ve önerilerini inceleyip süzen ortadaki seçmen ürküp sağ adaylara yönelebilir… Bu da bir TC ölçütleri misyonerini ikinci tura taşır. Eğer solun adayları birbirlerine karşı üstünlük için değil de, kendini seçmene kabul ettirecek meziyetlerini, kapasitesini, birikimlerini ve neyi-nasıl yapacaklarını anlatırsa, ikisinin de ikinci tura geçmesi olasıdır. Adaylar daha önce yaptıkları işlerin seçmen için takdir edilenlerini ön plana çıkarıp, bunlar üzerinde destek talep ederse, seçmenin ilgisini çekemeyecek çünkü o daha öncekileri seçmen kullandı, tüketti, müteşekkirdir ama bundan sonra ne yapacağını bilmek ve yapılabilecek mi tartıp karar vermek ister. Yani Akıncı, Kıbrıs sorunu çözümü için yaptıklarını ve sağladığı ilerlemeleri öne çıkarıp seçmenden çözüme ulaşmak için yola devam etmesinin desteğini isterse murat ettiği desteği alamayacaktır. Beş yıllık görevi sırasında yaptıklarını ve sağladığı ilerlemeleri seçmen takdir ediyordur ve o defter başarı ile kapanmıştır. Seçmen şimdi hedefe nasıl ulaşacağını duymak ve bilmek istiyor, bunları kendi akıl süzgecinden geçirdikten sonra aklı yatmışsa oy vermek istiyor. Akıncı’nın TC’ye karşı Kıbrıslı Türkleri özne kabul eden duruşu seçmenin takdir ettiği ve desteklediği bir tavırdır ancak bunun abartılmasının da bumeragn etkisi yapacağı mutlaktır.
Erhürman’ın başbakanlık dönemindeki başarısını da seçmen takdir ediyor, bunları seçmene yeniden anlatmak seçmenin zekasına ve hafızasına hakaret olur. Seçmen, Erhürman’ın bayrağı Akıncı’dan alması halinde yarışı nasıl koşacağını ve bitiş noktasına varışının stratejisini bilmek istiyor. Seçmenin Erhürman’da yoklayıp görmek isteyeceği bir önemli konu da TC’ye karşı Kıbrıslı Türkleri özne kabul eden tarzının niteliğidir. TC ile kavga etmemek gerek ama seçmen farkındadır ki TC Akıncı ile kavga ediyor; kavga etmek ile susmak arasında da önemli bir ayar alanı var. “Ama Akıncı kışkırtıcı oldu” gibi bir savın da seçmende itibar görmediği gerçeğini de görmek gerek. Erhürman’ın “Üç Ayaklı Vizyon” projesi seçmene iyi anlatılırsa ve kampanya bunun odağında sürdürülürse, seçmenin desteği artıp büyüyebilir.
Kıbrıs sorunu çözümü için önemli bir aşama olacak olan bu seçimde solun çok dikkatli olması gerekiyor; tüm sol ve ilerici partiler, örgütler, inisiyatifler, karar önderleri TC ölçtülerinde çözüm misyonerlerini birinci turdan saf dışı etmek hedefi ile kampnya sürecini kurgularsa, seçimden sonraki çözüm sürecini çok rahatlatacaktır.