Türkiye Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın 20 Temmuz ziyaretleri kapsamında yapacağı ziyaret muhtemel uluslararası yankıları ve Kıbrıs sorununa etkileri yanında KKTC siyasetinde de oyunun yeniden kurulmasına yol açma potansiyeli taşıyor.
Ziyaret programının Kıbrıs politikasındaki köklü değişimin dünya kamuoyuna güçlü bir sunumu olarak tasarlandığı anlaşılıyor. Maraş’ta cami açılışı, “hediye Saray”ın temel atma töreni gibi etkinlikler sembolik değerleriyle aslında AKP’nin iktidarını kuzey Kıbrıs’a ihraç etmesini temsil ediyor.
Ana hedefi Türkiye iç siyasetine yönelmiş gibi görünse de tasarlanan şeyin bütünlüklü bir söylev olduğu gözden kaçırılmamalı. “Kıbrıs davası” anlatısı araç olarak kullanılacak, anavatan-yavruvatan propagandasının perdesi arkasında tüm dünyaya açıkça egemenliğini Kıbrıs’a doğru yaymakta olduğu mesajı verilecek. Tüm bunları süsünden arındırarak diyebiliriz ki; Türkiye’deki iktidar bundan böyle KKTC’nin yönetimini doğrudan doğruya kendisinin yürüteceğini tam anlamıyla ilan edemese bile, en azından güçlü bir şekilde ima edecek.
Bu koşullar dahlinde Kıbrıslı Türklerin olağanüstü günlerden geçtiğinin ayırdına varmak giderek kolaylaşıyor. Merkez siyasetin henüz Türkiye Cumhuriyeti hükümetlerinin uyumlu çalışacak KKTC hükümetleri aramakla yetindikleri günlerden edindiği “Türkiye ile uyum” yaklaşımı halkın geniş kesimlerinde ikna ediciliğini yitirdi bile.
İşbirliği buyurganlıkla yok edildi, Kıbrıslı Türklerin kurumsal yapısı çökertildi, Anayasa’nın ihlal edilmesi sıradanlaştı. Anavatanla en yakın ilişkileri kurmakla övünen UBP’nin bile her bir üyesinin iradesi gasp edildi.
Hal böyleyken 20 Temmuz gösterisinin doruk noktası olacağı bilinen Erdoğan’ın Cumhuriyet Meclisi’ndeki konuşmasına muhalefetin katılıp katılmayacağının merak uyandırması son derece doğaldı.
TDP’nin boykot kararının ardından esas gürültü koparacak hadisenin CTP’nin vereceği karar olacağı biliniyordu. Zira TDP’den farklı olarak CTP hükümette ya da muhalefette olmasından bağımsız olarak deyim yerindeyse sırtında yumurta küfesi taşımak zorunda olan bir parti. KKTC siyasetinin merkezini uzun süredir UBP ile birlikte paylaşan CTP, halkın algısında hükümette bulunma bakımından en güçlü alternatiflerden biri olarak yer alıyor.
CTP’nin konuşmayı boykot kararı iç siyasetteki sürecin fitilini ateşlemiş oldu. Gidişatın nereye varabileceğini kestirebilmek için, boykot edilen konuşmanın içeriği, yani Erdoğan’ın hangi tonda konuşacağı ve neler söyleyeceği büyük önem taşıyor.
Çantasında sürprizlerle geleceğini açıklayan Türkiye Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı’nın yapacağı konuşmanın ardından verilen mesajların hangi kesimlere ne şekilde ulaşacağını daha iyi görebileceğiz.
CTP boykot kararının büyük bir siyasi risk taşıdığı ortada. Ancak alınan bu riski değerlendirirken CTP’nin ilke ve değerlerini ve bu kapsamda tarihsel misyonunu yok sayamayız.
CTP ancak tarihsel sorumluluğunu yerine getirmiş bir parti olarak toplumsal karşılığını sürdürebilir. Toplumsal tabanıyla birlikte toplumun daha geniş kesimlerine seslenebilecek bir iktidar alternatifi ancak bu şekilde yaratılabilir.
CTP’nin boykot kararı almasının ardından HP aldığı oturuma katılma kararıyla, olağan koşulların ezberiyle sorun istemeyen merkez seçmene yönelik bir hamle yapmış oldu. Ezber CTP’nin bu tavrından ürkme ihtimali taşıyan seçmeni kendi bünyesinde toparlayabileceği yönündeydi.
Oysa buradaki ezberdeki eksiklik toplumun geniş kesimlerinin yaşanan tüm bu gelişmelerden rahatsızlık duymakta olduğu gerçeği.
Tüm bu sıkışmışlık ve umutsuzluk içerisinde alternatif bir siyasi program sunma becerisini gösterebilen parti toplumun umutlarını taşımaya aday olacak.
CTP de boykot kararıyla böyle bir adaylığa yelken açtı. Eğer CTP toplumsal muhalefetin çok yönlü olarak inşa edilmesi yönünde inisiyatif üstlenebilirse yelkenlerini rüzgarla doldurabilir.
Eğer bundan sonra yürüteceği politikalarla kitleleri mobilize etmeyi başarabilirse umudun taşıyıcısı olabilir.
Klişe tabirle sessiz çoğunluk bu ülkede tüm bu gidişatın durdurulabileceğine inanabilmek istiyor.
Her kesimden insan bu halkın kendi ayakları üzerinde durabileceğine, iradesine sahip çıkılabileceğine ikna edilmeyi bekliyor.
Bunun için kulaklarını açmış, dikkat kesilmiş durumdalar...
Belki şimdi sessizler korosundalar, ancak alternatif bir iktidar umudu canlanırsa eğer, kesinlikle böyle kalmayacaklar.