Doğu Akdeniz’deki petrol meselesine gerektiği gibi hazırlanmayan TC-KKTC diplomasisi, yumurta kapıya dayanınca panik halinde önce tehdit, sonra daha yumuşak tonda bağırtılar arasında bir de ‘kıta sahanlığı sınır antlaşması’ üretti.
İmzalar sürpriz biçimde New York’ta atıldı.
Eroğlu ve Erdoğan’ın BM Genel Merkezi’nin bulunduğu kentte attığı imzalar o kadar ‘sürpriz’di ki, bizim Başbakan İrsen Küçük bile “Haberimiz yoktu” deyiverdi!..
İktidar partisinin tepkisi fazla ileri gidemedi, yelkenler suya indirildi, ama UBP liderliği olup bitenlerden hükümetin habersiz kalmasını, devre dışı kalmasını kolay hazmedemedi.
Özellikle Dışişleri Bakanı Hüseyin Özgürgün, Eroğlu’nun Özel Temsilcisi Kudret Özersay’ın ön plana çıkmasından müthiş huzursuzdu. Bu huzursuzluğun yansımalarını görmeye devam ediyoruz.
***
TC-KKTC Kıta Sahanlığı Sınırlandırma Antlaşması UBP hükümetini bile rahatsız ettiğine göre, muhalefetin huzurlu olması mümkün müydü?
Mecliste temsil edilen bütün partiler “Neden bize bilgi verilmedi?” diye tepki koydular.
Şimdi antlaşma metni meclis komitesinde ve yakında genel kurula çıkacak, oylanacak.
CTP-BG önceki gece parti meclisini topladı ve oybirliğiyle ‘ret’ kararı aldı.
Aynı gece kararın gerekçeleri de kamuoyuna uzun bir metinle aktarıldı.
CTP-BG, gerek biçim ve sunum ama gerekse içerik bakımından çok önemli gerekçeler ortaya koydu.
Kararın duyulmasıyla birlikte Türkiye medyasında bir hareketlilik başladı.
CTP-BG’nin kararını “Türkiye’ye karşı şok” diye nitelediler.
İlerleyen saatlerde ise AB Bakanı Egemen Bağış çıktı ve “CTP bu kararını gözden geçirsin” mealinde bir şeyler söyledi.
***
Egemen Bağış’ın söyledikleri ‘dil sürçmesi’ değilse eğer ve doğru yansıtılmışsa, bunun ciddi yansımalarını hep birlikte yaşayacağız.
AKP iktidarı, eskiden ‘derin devlet’in dayatmak istediği gibi bir ‘milli dava’ konseptine geri dönme eğilimi içine girmiş demektir bu…
Oysa 2002’de ilk iktidara gelişlerinde “Kıbrıs’taki statükonun devam edemeyeceğini” söyleyen ve o günün ‘milli dava’ liderleriyle taban tabana zıt düşen ve kapışan bizzat AKP yönetimi ve hükümeti değil miydi?
Kıbrıs’taki çözüm güçleri ve başta da CTP’nin mücadelesi sayesinde ‘milli davacılar’ın Kıbrıs siyaseti terk edilmemiş olsaydı eğer, Türkiye ne AB üyelik müzakerelerine başlayabilir, ne uluslar arası itibarını ileriye taşıyabilir, ne ekonomik büyümede mesafe alabilir ve ne de ‘derin devlet’le mücadelede şimdiki noktaya ulaşabilirdi.
Bu süreçleri hep Erdoğan’ın yanında duran Egemen Bağış unutmuşsa eğer, hatırlamasında büyük fayda var.
‘Gözden geçirilmesi’ gereken CTP’nin kararı değil, alelacele ve tepki politikalarının ürünü olarak imzalanan TC-KKTC Kıta Sahanlığı Antlaşması ve Koca Pirin Reis’le Akdeniz’in doğusunda oynanan oyundur!..
CTP Parti Meclisi’nin kararı, savaş nutuklarına kadar uzanan bu gergin ortamda Kuzey Kıbrıs’ta yaşayan herkesin yüreğine su serpti, umut verdi.
Aynen 2002’de ‘milli dava’cıların Annan Planı’nı “ihanet belgesi” diye nitelerken CTP’nin ve diğer çözüm güçlerinin yaptığı gibi…
O zor dönemde ‘milli davacı’lara yenik düşülse ve bu cesur adımlar atılmamış olsa muhtemelen Türkiye’de ‘AB Bakanlığı’ diye bir bakanlık olmayacaktı.