Yazımı, gazeteye gönderdiğim sıralarda, henüz seçim sonuçları belli olmamıştı. Sizler, bu yazıyı okuduğunuz saatlerde ise, Türkiye’ deki seçimlerin akıbeti de belli olacak. Bakalım, seçim sonuçlarından sonra, nasıl bir manzara ile karşılaşmış olacağız.Makalemi, Perşembe ve Cuma günleri yaşanan, aşırı kur artışları üzerine kaleme aldım.
Döviz kurlarının yükselişi, geçtiğimiz haftanın sonuna doğru adeta uçuşa geçti. Halk ve iş dünyası, gelişmeleri endişe ile izliyor. Türkiye’deki seçim sonrası, piyasalar nasıl etkilenecek diye, gerek iş çevreleri, gerekse de vatandaşlar arasında belirsizlik kaygısı var.
Türkiye’ de 14 Mayıs'ta gerçekleştirilecek seçimler öncesi, artan döviz talebiyle beraber, döviz kurlarındaki yükseliş tavan yaptı ve pek çok insan, döviz bürolarına akın etti.
Türkiye’ de iş insanları ve yurttaşlar, bankalardan istedikleri dövizleri alamayınca, döviz bürolarına hücüm edildi.Birçok insan, seçimden sonra dövizin daha da artmasından korktuğu için, döviz almak istedi. Bu yoğun talepten dolayı, kurlar, serbest piyasada aşırı yükselişe geçti.
Piyasalardaki belirsizlik ve geleceğe yönelik endişe ve risk algısı, döviz kurlarındaki son 2 günlük yükselişleri tetikledi. Yaşanan panikten dolayı, Ülkemizde, geçtiğimiz Cuma günü, serbest piyasada döviz kurları, Dolar da 23, Euro da 25, Sterlin de ise, 29 TL yi gördü.
Son dönemde, döviz kuru fiyatlanmasında, Merkez Bankası kuru, ticari banka kuru ve serbest piyasa kuru olmak üzere, üç farklı döviz kuru oluştuğunu hep beraber takip ettik.
Hatırlanacağı üzere, yaklaşık 1 ay önce, TC Merkez Bankası'nın, bankalara, döviz talebinin baskılanmasını tavsiye ettiği yönündeki haberlerin ardından, piyasada döviz alış ve satışı arasındaki makas, önemli oranda açılmıştı.
Döviz artışı, halkımızın halihazırda içinde bulunduğu ekonomik koşulları günden güne daha da kötüleştiriyor, döviz borcu olanları paniğe sevkediyor.
Döviz kurlarının geleceği, Türkiye’ deki seçimden sonra, uygulanacak faiz ve enflasyon politikalarıyle ilintili olacaktır.Faiz oranları, enflasyon dikkate alınarak belirlenir ve ülkeye uzun vadeli, düşük faizli kredi ve kaynak girişi sağlanırsa, süreç içinde dövizin ateşi düşebilir.
Buna elbette, yerli ve yabancı yatırımlarının, üretimin, ihracatın ve diğer gelirlerin artması da ivme kazandıracaktır.
Piyasadaki ve döviz kurlarındaki dalgalanmanın durması ve dengeye gelmesi için, belli bir zamana ihtiyaç olacaktır.Bu da uygulanacak stratejik politikalar ve planlamalar doğrultusunda gerçekleşecek icraatlarla mümkün olabilir.
Ülkemizdeki malların çoğunluğunun yurt dışından dövizle alınması, kurlardaki artışlarla birlikte, fiyatları da yükseltmekte ve piyasada pahalılık yaratmaktadır. Döviz artışından kaynaklanan pahalılık, üretimi az olan ülkemizi, Türkiye’ den daha fazla etkilemektedir.
Dövizin artması ve Türk Lirası’ndaki değer kaybı nedeniyle, Nisan ayı enflasyonu oldukça yüksek çıktı. Döviz artışı ile birlikte, önümüzdeki aylarda enflasyon oranının( pahalılık) daha yüksek çıkması beklenebilir.
Halkımızın esas beklentisi, dövizdeki yükselişe karşı, hükümetin vergi düzenlemelerinde ve hayatın başka alanlarında önlem almasıdır. Kur’lara zaten müdahale edemiyoruz.
Bunlar yapılmazsa, dövizin patlaması ile, enflasyon ve pahalılık rekor düzeylere ulaşacak. Hal böyle olunca da, devletin ödeyeceği hayat pahalılığı ödeneği daha da artacak, bu da bütçenin dengesini bozacaktır.
Ülkemizde döviz yükseldiği zaman ve zamlar başlayınca, tüketim ve halkın satın alma gücü düşmekte, esnaf, daha da zora girmektedir. Bunu önlemek için, Ticaret sektörü de, kar marjlarını makul düzeylerde tutmalı, Devlet de, Fiyat denetimlerini düzenli olarak yapmalıdır.
Yüksek döviz artışlarının olduğu dönemlerde, 6 ayda bir yapılan maaş ve asgari ücret artışlarının, 3-4 aylık periyotlarda yapılması düşünülmelidir. Ayrıca, TL nin öngörülmeyen değer kayıplarından kaynaklanan yüksek enflasyonun bütçeye getireceği ek külfet, Türkiye ile yapılan ekonomik protokoller vasıtasıyla talep edilmelidir.
Öte yandan, döviz artışlarının olumsuz etkisinden kurtulmanın en önemli aracı, istikrarlı bir Muhasebe birimi olarak Euro’nun kullanılmasıdır.
Bu, dolaşımda Euro kullanılması değil, Euro’ ya endeksli bir uygulamaya geçilmesi anlamını taşımaktadır.Ülkemizde bir çok mal ve hizmet, zaten döviz bazında fiyatlandırılıyor.Vatandaşların gelirleri ise TL dir.
Euro’ya endeksli bir uygulamaya geçilmesi halinde, gelirler de Euro bazında olacak, piyasa istikrara kavuşabilecek ve TL’nin değer kaybetmesi noktasında, vatandaşlar ve iş dünyası da korunabilecektir.
Ülkemiz piyasasında, mal ve hizmet fiyatlarının büyük çoğunluğu dövizle fiyatlandığı için, döviz kuru yükselişleri, bizi Türkiye’ ye nazaran çok daha olumsuz etkilemektedir. Sadece geçen yıl bile, bizdeki toplam enflasyon, Türkiye’ den yaklaşık yüzde 30 daha yüksek çıkmıştı.
Enflasyon oranlarının, kurların arttığı dönemlerde yükseldiği de, yadsınamaz bir gerçekliktir. Örneğin, tarihsel süreçlere baktığımız zaman, 1990, 1994, 2001 yıllarındaki, TL’ nin büyük oranlarda değer kaybettiği, ( Devalüasyon) döviz kurlarının uçtuğu dönemlerde, çok yüksek, hatta üç haneli, enflasyon oranları ile karşılaşmıştık.
Geçtiğimiz yıl, 28 sene sonra, rekor olan yüzde 94.5 oranında enflasyonu görmüştük. Bütün geçmişten gördüğümüz bu tecrübeler, döviz kularındaki artışların, maalesef bize okkalı bir pahalılık dalgası getireceğidir.