Cumhurbaşkanı Mustafa Akıncı, basın özgürlüğüne bakışın göreceli olduğunu, konuyu iktidardakilerin başka, muhalefettekilerin başka yorumladığını söyledi.
Akıncı’nın, Kıbrıs Türk Gazeteciler Birliği'nin 3 Mayıs Dünya Basın Özgürlüğü Günü dolayısıyle düzenlediği törendeki sözleri, üzerinde düşünülmesi gereken önemli soru işaretleri barındırıyor.
Önce Cumhurbaşkanının devamla neler söylediğine bakalım:
Muhalefette başka iktidarda başka
"Muhalefettekiler hep basın özgürlüğünün olmadığını, olması ve daha da genişletilmesi gerektiğini söylerler. İktidardakiler ise daha farklı gözlüklerle bakarlar ve derler ki '(basın özgürlüğü)vardır bunu dikkatli kullanın.”
Bir siyasetçinin, hele Cumhurbaşkanı katındaki birisinin, siyaset dünyamızın basın özgürlüğüne çarpık yaklaşımını eleştirmesi çok önemli ve gelecekte yapılması gerekenler açısından umutlanmamıza yol açıyor.
Basın özgür olsun benim olsun
Siyasi parti, siyasi grup ve siyasi sözcüler maalesef bugüne kadar, kendi seslerinin duyurulmasını basın özgürlüğü açısından yeterli gördüler. “Basın özgür olsun, benim olsun” anlayışıyla hareket ettiler, kendilerinin eleştirilmeyeceği, sorgulanmayacağı formüller aradılar.
Bütün siyasi grupların sorumluluğu ayni değil elbette, ancak sonuçta çok iç açıcı bir basın özgürlüğü manzaramız yok; farklı iktidarlar bir türlü basın özgürlüğüne güvenceli zemin hazırlayacak yasal değişiklikleri yapamadılar; 1947 tarihli Fasıl 79 hala yürürlükte; BRT ve TAK mevcut yasalarıyla özerk kamu kuruluşları değil. İnternet medyasının yasal zemini için yapılan hazırlıklar, baskıcı düzenlemelerin getirileceği endişelerini yaratıyor.
Liberal özgürlükler bile yok
Liberal basın özgürlüğü kriterleri açısından bakarsak, sadece kamu medyasının değil, özel medyanın da siyasetten bağımsız, özerk bir konumda olmadığını görüyoruz. Kaldı ki “basın özgürlüğü”nün kendisi de dinamik bir kavram ve kriterleri sürekli değişiyor. Eskiden gazetecilerin hapse atılmaması, sık sık aleyhlerine dava açılmaması basın özgürlüğü için yeterli sayılırdı. Halbuki bugün iletişim hakkı yeni boyutlar kazandı ve halkın bilgiye, gerçeğe ulaşma hakkını sağlayamayan bir medya özgür kabul edilmiyor.
Liberal ötesi “iletişim hakkı”
Basın özgürlüğü kavramının ve ‘iletişim hakkı’nın, “bırakınız yazsınlar, bırakınız yayınlasınlar” diye özetlenebilecek liberal anlayışı çoktan aştığını da bilmemiz gerekir. Mesela toplumdaki tüm farklılıkların, tüm renklerin kendilerini medya ile ifade etme hakkının, kendiliğinden bir sürece bırakılması artık kabul edilmiyor. Bu gelişmiş medya mevzuatına sahip ülkelerde yasalarca güvence altına alınan bir hak haline getirilmeye çalışılıyor. Özel medya kaçınabilse bile kamu medyasının, bu sorumluluğu yerine getirmesi bir “zorunluluk” olarak düzenleniyor.
Gerekli acil adımlar
Tekrar edersek basın özgürlüğü dinamik bir kavram ve kriterlerinin sürekli geliştirilmeye ihtiyacı var. Ancak Cumhurbaşkanı Mustafa Akıncı’nın sözleri bize acil bir sorunu çözmemiz gerektiğini söylüyor: Kuzey Kıbrıs’ın belli başlı siyasi grupları, iktidarda başka, muhalefette başka bir basın özgürlüğü söylemini kullanmayacakları medya ortamını yaratmak için gerekli adımları atmalıdırlar. Partiler ve sivil toplum örgütleri, basın özgürlüğünün ölçüsünün kendi seslerinin duyurulmasından ibaret olmadığını anlamalıdırlar.