Yaşama sebebimiz nedir?
Neden yaşıyoruz?
Ne yapmak, neler yapmak için uğraş veriyoruz ya da vermemiz lazım?
-*-*-
Sonuçta ölüp gideceğiz veya şu anda “çok keyifli” dediğimiz birçok aktiviteyi, ilerleyen yaşlarda “asla yapamayacağız…”
-*-*-
Bir yapay zeka motoruna, bu konuda bir soru sordum…
Neden yaşıyoruz?
Dedi ki, “… Yaşamın anlamı ve amacını bulmak, her insan için farklılık gösterir ve oldukça kişisel bir yolculuktur.”
-*-*-
Doğru!
Mesela coğrafyadan coğrafyaya da çok değişen bir şey…
-*-*-
Örneğin medeni ülkelerde siyaset halk için yapılır; siyaseti şahsı için yapan da her şekilde ya utandırılır, ya kovulur, ya hapsedilir!
-*-*-
Peki KKTC’de?
KKTC’de siyasete girenler arasında elbette “toplum için çalışmak” diye bir hedef koyan ve bunu başarmak için de didinen insanlar çoktur ama nereye kadar?
“Bu tuvalete işemeyeceksin” diye talimat alınan bir coğrafya söz konusu!
Ve hatta “her toplumsal hedef”; çeşitli algı oyunları ya da çok ciddi toplum mühendislikleri ile değiştirilebilen bir coğrafya!
-*-*-
Düşünün bu ülkede “Cumhurbaşkanı” oldunuz!
-*-*-
Konu Ersin Tatar değil…
Veya bunu yazmamın sebebi, Tatar öncesindeki dört cumhurbaşkanının da Türkiye’ye öyle veya böyle teslim oluşları – olmayışları değil!
Bir “gerçek” olarak gözümüzün önünde duranı anlatmaya çalışıyorum…
-*-*-
“Ersin Tatar’ı çok eleştiriyorsun, yanında kalsaydın eleştirmeyecektin” diyenler var!
Çok doğru!
Ama önemli olan Tatar’ı eleştirebilmek değil ki!
Önemli olan, Tatar’a saygısızlık etmeyecek ortamın var olmasıdır…
-*-*-
Tatar, beni yanına aldığında siyasi duruşumu biliyordu ve ne ilginçtir yanında kalmamam gerektiğine karar veren “şahsı” değildi!
-*-*-
Neyse, mesele ben ya da Tatar değil!
Mesele, içinde olduğumuz siyasi yapının, toplumsal geleceğimiz açısından “tarumar” edilmiş olduğu gerçeğidir!
-*-*-
Haaa, bu durum daha önce farklı mıydı?
Hayır değildi!
-*-*-
Sonuç itibarı ile 1958’de resmi olarak başlamış kabul edilen ama elbette daha önceden de cılız bir şekilde geçmişi olan “toplumsal mücadelenin”, şu anda tamamen ortadan kaldırılmış olmasıdır!
-*-*-
Toplumsal mücadele nedir?
Kıbrıs Türk toplumunun özne olduğu çıkarların korunmasıdır – ya da korunmasıydı!
Mesela 1958 hatta 1955’ten itibaren Enosis çılgınlığına karşı direnip de hayatını yitirenlerin, yani şehitlerin asıl amacı, hedefi neydi?
Çocuklarını, toplumu, topraklarını, namuslarını korumaktı!
-*-*-
Şu andaki mücadele nedir?
-*-*-
Artık mücadele hedeflerimiz toplumsal olmaktan çıktı!
Topluma “level” atlatıldı!
Halk oldu ya da millet dendi!
Kıbrıs Türk toplumu artık özne değildir…
Ve çıkarlar, hedefler çok değiştirilmiştir…
Artık Kıbrıs Türkü vardır!
-*-*-
Mesela şu anda “Cumhurbaşkanı” seçmek için, Türkiye’nin anket yaparak aday belirlemesini ya da Türkiye’nin algı operasyonları – toplumsal mühendislik projeleri ile aday saptamasını gayet rahat bir ruh haliyle kabullenmiş durumdayız!
-*-*-
Oysa bu durumda çok önemli bir görevi ya da hedefi olması gereken “Cumhurbaşkanı” sıfatlı ve uluslararası anlamda “toplum lideri” konumundaki “kişinin” tüm itibarı daha başlamadan çizilmiş demektir!
-*-*-
“Olması gereken sağlam duruş” daha başlamadan elden alınmıştır!
Sağlam duruş derken, git ve Türkiye’ye karşı silahlı mücadele başlat manyaklığı değil söylediğim!
Ama şu andaki görüntüyü de verme!
-*-*-
Düşünün, cumhurbaşkanı seçilebilmek için tüm anayasal şartlara sahip biriyim…
-*-*-
Ve şakasını yapıyorum; “ben de adayım, örtülü ödeneği yemek, ekmek elden su golimbadiden yaşamak ve tüm Dünya’yı gezmek” gibi bir hedefiniz varsa, siz de aday olun!
-*-*-
“Yok hayır, benim hedefim var, toplumsal hedeflerim var, oydu da buydu…” demeyin sakın!
Gerçekler ortada!
-*-*-
Düşünün ki, eğer Cumhurbaşkanı seçilirsem, hiç olmadığı kadar rahat beş senelik bir hayatım olacak…
Haaaa öyle şatafatlı, bol korumalı, bol yardımcılı, bol danışmanlı, hep gösterişe dayalı bir hayat talebim yok!
Ama, gerçekten samimiyim, “seçilip de ülkenin geleceği ile ilgili etkin kararlar, etkili siyasetler” ortaya koyabilecek gücüm de olmayacak!
Mümkün mü sizce?
Gerçekler ortada!
İçinde olduğumuz veya yaratılan nüfus yapısında; Kıbrıs Türk toplumu ve bu toplumun çıkarları ile ilgili gelecek planı yapabilen olamaz ki!
-*-*-
Haliyle, seçildiğimi ya da seçildiğinizi farz edin!
Mevcut demografik ve siyasi yapı içerisinde, Türkiye’nin yüce çıkarlarına ters olabilecek bir “anlaşma metni”ne imza atabilir misiniz?
İtiraz edebilir misiniz?
Hatta “gık” diyebilir misiniz?
-*-*-
Haaaa, elbette çok daha saygın ve “ezdirmem sana kendimi” şarkısını içerecek bir duruşunuz olabilir; Kıbrıslı deyişiyle “dibelik de gabak doğramayacağım” diyebilirsiniz ama nereye kadar?
-*-*-
Şu anda gündem olduğu için söylüyorum…
İSİAS konusu…
Bu konuda Şampiyon Meleklerimizin ailelerinin beklentisi, umudu, kesinlikle toplumun tüm kesimlerinin de beklentisidir…
Mahkeme süreci, sonuç ne olursa olsun çok uzayacak…
İlerisi, ileri aşamaları olacak…
-*-*-
Sonuç, “olası kast” olmazsa; Cuma akşamı gerçekleştirilen buluşmada söz alan siyasilerimizin kaçı tepki verebilecek?
-*-*-
Haliyle “seçilirsem” ne yapacağım?
-*-*-
Evet, seçilirsem, devletin – halkın – toplumun ya da algıyla gideceksek “Anavatanımızın” verdiği parayla sarayın mutfağını keyfime göre organize edeceğim…
Yurt içi ve yurt dışı gezilerimi, yine keyfim ışığında belirleyeceğim…
Dünya’yı sallamayan, babadan – anadan kalan mirasyedi evlat havasıyla, kah Avustralya, kah Brüksel, kah Gana, kah Polonya değil; nice yerleri gezeceğim!
-*-*-
Efendim, Ersin Tatar açıkladı; her gittiği yerde devletimizi tanıtma çabası çerisindeydi falan ve de filan!
Yapmayın Allah aşkına!
Sadece son Brüksel ziyareti; “bu iş böyle olmaz, olmamalı ben istifa ediyorum” demesini gerektirecek “zayıflıkta” bir ziyaretti!
Konakladığı otelin Avrupalı kapıcısı ile olsun bir fotoğraf çektirebilirdi; o bile olmadı!
Lütfen!
-*-*-
Çözüm mü?
Geldiğimiz noktada ya da “Kıbrıs Türk toplumu kimliği adına” içine düşürüldüğümüz mutlak mağlubiyette pek de kurtuluş yolumuz ya da şansımız olduğu inancında değilim ama “sıfır umut” pozisyonunda hiç değilim!
-*-*-
Toplumsal kimliğimiz, önceleri “Rum milliyetçiliği” tarafından tehdit edildi, büyük bir başarı ile koruduk!
Ama ne acıdır ki, korumamıza yardımcı olan Türkiye tarafından da bu kimlik, tedavülden kaldırıldı…
-*-*-
“Peki bunca şehit niye verildi?” sorusu, alın size Pazar gününün sorusu olarak gelsin!
-*-*-
Siz de bana soru sorabilirsiniz; “Serhat, cumhurbaşkanı olursan ilk olarak ne yapacaksın?” diye mesela…
Sorun!
Yanıtım net; “Örtülü ödeneği göreyim, ne yapacağımı açıklayacağım ama önce, Avustralya’ya gidip, “Jack's Creek Grain-fed Australian Cross Breed Wagyu Sirloin Steak” yiyeceğim…
-*-*-
Nedir bu steak?
2023 yılında Dünya’nın en iyi steaki seçilen sığır etidir…
-*-*-
Kıbrıs sorununu çözme maksatlı girişimler olmayacak mı?
Hayatını adadığın, bu yüzden hain ilan edildiğin görüşlerin ne olacak?
Halledeceyik!
-*-*-
İlk vermem gereken en acil karar, Cuma namazını hangi camide kılacağım ve akabinde de Avustralya’da yiyeceğim Dünya şampiyonu steakin hangi kıvamda pişirilecek olduğu kararıdır!
Cumhurbaşkanı seçilirsem ilk yapacağım şey, fotoğrafta gördüğünüz 2023 Dünya Şampiyonu “Jack's Creek Grain-fed Australian Cross Breed Wagyu Sirloin Steak”ten yemek olacak… Avustralya’da tabii ki… Nasıl pişmesi gerektiğine henüz tam karar verebilmiş değilim…