Yoğunlaştırılmış müzakere süreci devam ediyor. 25 Temmuz’da başlayan sürecin öngörülen bitiş tarihi, 21 Ekim. Sürecin sonunda liderlerin, BM Genel Sekreteri ile New York’ta bir randevusu daha var. Eroğlu ve Hristofyas, Birleşmiş Milletler’in iki merkezinden biri olan New York’ta, örgütün tepesindeki isim olan Ban Ki Moon’la dördüncü kez bir araya gelecek.
Ban, bu zirveye kadar ciddi anlamda bir ilerleme beklentisinde.
Süreçte toplam 8 görüşme geride kaldı. Bu görüşmelerde ne denli ilerleme kaydedilip kaydedilemediği elbette çok önemli. Ama en az bunun kadar önemli bir diğer konu ise tarafların süreci ne oranda ciddiye aldığı. Fakat ne yazık ki bu konuda pek öyle ahım şahım referanslarımız yok.
Ne Kıbrıs Türk ne de Kıbrıs Rum liderlikleri, yoğunlaştırılmış sürecin arzu edilen şekilde tamamlanabilmesi konusunda gerekli ciddiyeti göstermiyor. Bu da aslında bize, ‘niyeti’ işaret ediyor.
Sözünü ettiğim ciddiyetsizliğin son örneği, KKTC Cumhurbaşkanlığı imzalı.
6 Eylül tarihli liderler görüşmesi tamamlanmadan kısa bir süre önce, saat 14.00 sıralarında KKTC Cumhurbaşkanlığı Basın Bürosu’ndan bir elektronik posta geldi, büronun listesinde yer alan adreslere.
Posta aynen şöyleydi:
“Bugünkü liderler görüşmesinde ilginç bir gelişme yaşandı. Rum lider Hristofyas öğle saatlerinde heyetini almadan görüşme yerinden ayrıldı.”
***
Görüşmenin tamamlanmasının ardından gerek Cumhurbaşkanı Eroğlu’na, gerekse Downer’a bu konu soruldu.
Her ikisinin cevaben yaptığı açıklamalardan anlaşılan o ki, görüşmenin sonunda Kıbrıs Türk ve Rum müzakere heyetleri Downer’la öğle yemeği yemiş, Hristofyas ise yemeğe kalmamış, erken ayrılmış.
Şimdi farklı iki senaryo üzerine biraz kafa yoralım:
Birinci senaryoda Eroğlu ve Downer’a tamamen güvenelim ve Rum lider Hristofyas’ın ara bölgeden erken ve de tek başına ayılışının sebebinin ‘yemek’ olduğu şeklindeki açıklamalarından şüphe etmeyelim.
Peki bu durumda, Hristofyas’ın erken ayrılışı üzerinden bu tür bir spekülasyon niye yapıldı?
Madem ki konu yemekti, orada bulunanların bunu bilmemesi mümkün müydü?
O zaman bile bile bu şaibe niye yaratıldı?
Ne diye ‘ilginç gelişme’ nitelemesiyle birlikte, Histofyas’ın müzakere heyetini dahi orada bırakarak ara bölgeden ayrıldığı, ‘bir sorun var’ imajıyla sunuldu?
İkinci senaryoda ise Eroğlu ve Downer’ın açıklamalarına şüpheyle bakalım. Yani Hristofyas’ın aslında bir sorun nedeniyle ara bölgeyi apar topar, heyetini dahi almadan terk ettiğini, Eroğlu ile Downer’ın ise durumu kamuoyuna mal etmeden geçiştirmek için ‘yemek’ iddiasını ortaya attığını varsayalım. Peki Cumhurbaşkanı ‘sorunu’ içerde tutmaya çalışırken, Cumhurbaşkanlığı Basın Bürosu’nun, bunun tam tersini yapması nasıl açıklanabilir?
Gizlenmek istenen bir sorun, neden bu şekilde açık edilir?
***
Daha görüşme tam anlamıyla tamamlanmadan, Cumhurbaşkanlığı Basın Bürosu’ndan yapılan bu açıklama, sadece ve sadece iki şekilde açıklanabilir:
Ya bilinçlidir ve ‘tepedekilerin’ de bilgisi, onayı ve hatta belki de bizzat talimatıyla yapılmıştır; yani maksat ortamı biraz germektir, ya da ‘tepedekilerin’ bilgisi dışında, ‘aşağıdakilerin’ işgüzarlığıdır.
Ve her iki durumda da yapılan kabul edilebilir değildir. Her iki ihtimal de yukarıda sözünü ettiğimiz ‘ciddiyet’ denen gereklilikten fersah fersah uzaktadır.
Ve naçizane bir uyarı daha:
Cumhurbaşkanlığı Basın Bürosu, rakiplerinden haber atlatmaya çalışan bir ajans gibi hareket edemez, etmemelidir. Orası devletin tepesinin, yani Cumhurbaşkanlığı’nın basın bürosudur ve bizzat Cumhurbaşkanı’nı temsil etmektedir. Altı doldurulmamış, spekülasyon yaratmaktan başka bir işe yaramayan bu tür açıklamalar da, o makamın ağırlığına uygun değildir.
Umarım bundan sonra daha dikkatli davranılır ve de müzakere sürecinin hassasiyetini de göz önünde bulunduran işlere imza atılır.
Gazeteciler konuşacak
Işık Kitabevi’nin geleneksel hale gelen kitap fuarı bu yıl 24. kez bizlerle.
15 Eylül’e kadar devam edecek fuar pek çok değerli etkinliğe ev sahipliği yapıyor. Ve bu yıl, tıpkı geçtiğimiz yıl olduğu gibi, bir gece de biz Gazeteciler Birliği’ne ait.
14 Eylül Çarşamba gecesi, ‘Gazeteci Gözüyle Kıbrıs ve Sahiplenmek’ konulu bir panel düzenliyoruz.
Panelin konuşmacıları, biri Kıbrıs ikisi Türkiye’den olmak üzere üç gazeteci olacak:
Pelin Cengiz- Taraf Gazetesi Köşe Yazarı
Serhat İncirli- Kıbrıs Gazetesi Haber Müdür Yardımcısı/Köşe Yazarı
Sinan Dirlik- Türkiye Toplumsal Yakınlaşma Platformu Koordinatörü/ YENİDÜZEN Gazetesi Köşe Yazarı
Çarşamba gecesi saat 20.30’da, Lefkoşa Gençlik Merkezi’nde (Kızılbaş Kilisesi) buluşmak dileğiyle…
Öfkeli Çocuklar!
Geçtiğimiz hafta sonu Larnaka’daydık. Dönüş yolunda, Lefkoşa’daki bir kırmızı ışık kuyruğunda, pek de hoş olmayan bir şey yaşadık; bir lokantada oturan, yaş ortalaması 14-15 civarında olan bir grup Kıbrıslı Rum gencin, sözlü saldırısına uğradık.
Arabayı gördükleri andan itibaren, hiç düşünmeden sayısız küfür etmeye başlayan bu çocuklar, Kıbrıs sorununa dair çok önemli mesajlar veriyorlardı aslında.
Düşünün, onlar sadece 14-15 yaşlarında.
Bırakın öncesini, 1974’ün bile üzerinden tam 37 yıl geçmiş. Ve bu çocuklar aslında ‘hiçbir şey’ yaşamamış olmalarına rağmen, Kıbrıslı Türklerden nefret ediyorlar.
Onları bu hale getirense, tecrübeleri değil, aldıkları eğitim.
Okuldaki eğitim, evdeki eğitim ve toplumun genel bakış açısı…
Peki durum buyken, bu toplumlar nasıl barışacak?
Liderler her iki taraf için de ‘en güzel’ anlaşmanın altına imza atsalar dahi, devleti oluşturacak vatandaşlar birbirlerine bu denli öfkeliyken, ‘barış’ nasıl tesis edilecek?