Niyazi Kızılyürek
niyazi@ucy.ac.cy
Kıbrıs Cumhuriyeti’nin kuruluş tarihi olan 16 Ağustos 1960 tarihinde Ayhan Hikmet ve Ahmet Muzaffer Gürkan Cumhuriyet adlı haftalık bir gazete çıkarmaya başladılar. “Yolumuz ve Ülkümüz” başlıklı bir yazıyla gazetenin amacı şu sözlerle özetletiyorlardı: “Kıbrıs Cumhuriyetinin ilanı gibi tarihi bir hadiseyle yaşıt olarak yayım hayatına atılan “CUMHURİYET” büyük Atatürk’ün “Yurtta Sulh Cihanda Sulh” prensibine ayak uydurarak ve yurdumuzun, Kıbrısımızın, Akdeniz’de barışın en güzel bir örneğini vermesi için yayım yoluyla gayret sarf edecektir. (1)
Ayhan Hikmet, 1960 yılına kadar Dr. Küçük’ün Kıbrıs Milli Türk Birliği partisinde üye idi. 9 Haziran 1960 tarihinde Dr. Küçük’e bir mektup göndererek istifa ettiğini bildirdi. İstifa gerekçeleri arasında “inkılâp” dediği 27 Mayıs darbesini “sevinçle alkışladığı” ve “bütün kalbiyle desteklediği için” parti içinde bazı kimselerin tepkisini çektiğini yazıyordu. (2) 17 Haziran 1960 tarihinde ise 27 Mayıs darbesiyle iktidarı ele geçiren Milli Birlik Komitesine bir mektup göndererek Kıbrıs Türk liderlerinin “sakıt diktatör Menderesçi ve zalim” olduklarını ileri sürüyordu ve “Kıbrıs’ta herhangi bir demokratik hareketi kanla boğmak azmindedirler” diyordu. Mektubunda ayrıca, “Rum ve Türk cemaatları arasında kanlı hadiselerin tekrar başlamasını özleyen bir zümrenin varlığına” dikkat çekiyordu. (3)
Ahmet Muzaffer Gürkan milliyetçi, hatta bir dönem “Turancı” olarak biliniyordu. İkisi de Denktaş-Küçük ikilisine karşı çıkıyor ve 27 Mayıs darbesinin yarattığı coşkulu ortamda Denktaş-Küçük ikilisinin iktidarına son verilmesini umuyorlardı. AKEL üyesi Derviş Ali Kavazoğlu ile yakın işbirliği içinde olan iki gazeteci, 27 Eylül 1960 tarihinde Kıbrıs Türk Halk Partisini kurarak aktif siyasete atıldılar. Partinin kurucuları arasında Dr. İhsan Ali de vardı. İhsan Ali anılarında Gürkan ile Hikmet’in çalışmalarını maddi ve manevi olarak desteklediğini yazar. (4) Kıbrıs Cumhuriyeti’ni yaşatmak, Atatürk ve Venizelos yakınlaşmasını örnek alarak iki toplum arasında işbirliğini desteklemek, partinin ve gazetenin temel görüşleri arasında yer alıyordu. Derviş Ali Kavazoğlu ve İhsan Ali’nin etkisiyle (İhsan Ali ile Kavazoğlu gazeteye takma isimlerle veya imzasız olarak yazı yazıyorlardı) “Kıbrıs Kıbrıslılarındır” şiarını öne çıkaran gazete, ulusal toplumların varlığını yadsımadan bir tür “Anayasal Yurtseverlik” olarak tanımlayabileceğimiz bir çizgide yayın yapıyordu. Örneğin 2 Ocak 1961 tarihinde “Kıbrıs Kıbrıslılarındır” başlıklı bir yazıda şöyle deniyordu: “Vatanını ve milletini seven her Kıbrıslı Türk ve Ruma düşen vazife, yekdiğerinin haklarına hürmet etmek, hür Kıbrıs’ın yaşamasını ve takamül etmesini sağlamak, cemaatlarını daha demokratik, daha müreffeh, daha mes’ut ve sulhcu bir hayata ulaştırmak için bütün gücüyle çalışmaktır. (...) Kıbrıs’ın istiklaliyeti, herhangi bir millete veya devlete ilhak edilmesi değil, Kıbrıs’ın Kıbrıslılar tarafından idare edilmesidir. (...) Bu arada şunu kaydedelim ki, orta çağdan kalma teokratik zihniyete siyasi kürsülerden değil de, kilise çanları arasından gelen mahdut sayıda papazların (din adamlarının) mes’uliyetsiz sözleri ve kaynağı gerçeklere, siyasi ve içtimai hadiselere değil de, dini efsanelere dayanan, demode fikirleri müstakil Kıbrıs devleti gerçeğini hiç bir zaman değiştiremez.” (5)
Görüleceği gibi Cumhuriyet gazetesi ayrılıkçı Kıbrıs Türk liderliği kadar, “Enosis” peşinde koşanlara, özellikle de Kıbrıs kilisesine karşı çıkıyordu. Bu yüzden iki gazetecinin bütün şimşekleri üzerlerine çekmeleri şaşırtıcı değildi. Zaten daha gazeteyi çıkarmadan önce Kıbrıs Türk liderliğine karşı takındıkları eleştirel tavırlar yüzünden tepki almışlardı. Ahmet Gürkan, 1960 yılının başında saldırıya uğrayarak dövülmüştü. Dayak olayından sonra bir bildiri dağıtan TMT, Gürkan’ı “cezalandırdığını” itiraf ederek, onu ayrıca ölümle tehdit etmişti: “Diş Doktoru Mahir Adataş ve Avukat Ahmed Muzaffer Gürkan, şu veya bu şahıs, yahut müesseseye muhalefet ettikleri için değil, cemaatımızın milli birliğini bozucu hareketleri sebebiyle cezalandırılmışlardır. Böyle devam ederlerse öldürülecekleri şüphesizdir”.(6)
Cumhuriyet gazetesi, Kıbrıs tarihinde iki ulusal toplumun bağımsız Kıbrıs devleti çatısı altında birlikte yaşamasını savunan ve Enosis ile Taksim fikirlerine karşı çıkan tek yayın organıydı. Öyle anlaşılıyor ki, gazete Türkiye büyükelçisi Emin Dırvana’nın sempatisini kazanmıştı. (7) Hatta elçilik tarafından destek ve teşvik görüyordu. Nitekim gazeteyi yakın takip altında tutan Türk istihbaratının “Komünist Türkler” başlıklı istihbarat raporlarında Cumhuriyet gazetesinden söz edilirken gazetenin çıkışında elçiliğin ve elçilikte görevli Pamir’in rolünde şu sözlerle bahsediliyordu: “Bu gazetenin çıkışında bizimkilerin oynadığı rol... Pamirin odasından çıkmazdı bunlar.” (8)
Gazete yayın hayatı boyunca sık sık Emin Dırvana’ya övgüler düzüyor ve büyükelçinin Kıbrıs Cumhuriyeti’nin yaşatılması yolunda verdiği mücadeleden övgü dolu sözlerle bahsediliyordu. Fakat Özel Harp Dairesi’ne bağlı TMT ile Rauf Denktaş gazeteye ve gazeteyi çıkaranlara husumetle bakıyordu. Kıbrıs Türk liderliğinin hazırladığı bir “gizli” belgede yazılanlar bunun en açık kanıtıdır: “Cemaat içinde muhalefet yapmak sevdasında olanlara "milli davanın" ana hatları dikte ettirilmeli; milli davayı baltalayacak şekilde neşriyat ve propaganda yapmaları önlenmelidir. Rumların meftunu ve hayranı olduğu, İngiliz İntelijansı ve Rum müfrit Enosis liderleriyle irtibatı bulunduğu tespit edilen Dr. İhsan Ali ve onun hampacısı kesilen bir cinsi sapık (Muzaffer Gürkan) ile komünistlerle ilişiği olduğu tespit edilen Ayhan Hikmet Rum ameline hizmet eden faaliyet ve yazılarından vazgeçirilmeli; milli bir davanın varlığına inanmıyorlarsa susturulmalıdırlar.” (9)
Yukarıdaki satırların yazılmasından bir süre sonra, yani, 1962 yılının 23 Nisan akşamı ile 24 Nisan sabahında Ahmet Muzaffer Gürkan ile Ayhan Hikmet vurularak susturuldular. Gürken, akşam 8.30 civarında evinin bahçesinde park edilmiş arabasında katledildi. Silah sesini andıran sesler duyan fakat kapı sesi zanneden karısı kocasının öldürüldüğünü ertesi gün sabah 04.00 sularında fark ederek polise bildirdi. Gürkan’ın kanlar içindeki bedeninin yanında bir pide şiş kebabı bulundu. Belli ki, işinden evine Kıbrıslıların “milli yemeğiyle” dönmüştü. Ayhan Hikmet ise saat 01.45 sularında yatağında karısının gözleri önünde vurularak öldürüldü. Öldürüldüğünde evinin telefon ve elektrik bağlantıları kesikti. Hikmet’in karısı gazetecilere iki maskeli kişinin kocasına dörder el ateş açtığını, kapıda ise üçüncü bir kişinin bekçilik yaptığını söyledi. (10)
Cinayetlerin kendi üstüne yıkılması için Kıbrıslı Rumların bir provokasyonu olduğunu ileri süren Rauf Denktaş, iki gazetecinin öldürülmesini kınamadığı gibi, cenaze törenine de katılmadı. Ayrıca, polisin olayı aydınlatmak için kendisine yaptığı yardım başvurusunu geri çevirdi ve polis karakoluna gitmeyi reddetti. Gerekçe olarak da “Mahi” gazetesinin olayları “çarpıtan yorumunu” ileri sürdü. (11)
Gazetecilerin öldürülmesi, büyük infial yaratan ve iki toplum arasındaki ilişkileri epeyce geren Ömeriye ile Bayraktar camilerine bomba konulmasının sonrasına rastlar. İki gazeteci camilere yapılan saldırıları kimlerin düzenlediğini açıklamaya hazırlanıyorlardı. Öldürüldükleri gecenin gündüzünde, yani 23 Nisan 1962 tarihinde yayımlanan Cumhuriyet gazetesinin son sayısında şunları okuyoruz: “Evet tekrar ediyoruz: Bomba hadiselerinin sorumlusu alçak, adi ve satılmış herifin kim olduğunu aklı selim sahibi herkes tahmin etmiştir. Bu alçağın, bu satılmışın yüzündeki maskenin indirileceği gün yakındır.” (12)
İhsan Ali, cinayetlerden kısa bir süre önce Gürkan’ın İçişleri Bakanı Yorgacis’i ziyaret ederek ona “Denktaş’ın iki toplumu birbirine düşürmek için hazırlık yaptığını” söylediğini anlatır. Hatta bu ziyaret nedeniyle çok öfkelendiğini, Gürkan ve Hikmet ile bütün ilişkilerini kesip onları bir daha görmemeye karar verdiğini söyler. (13) 16 Mart 1963 tarihinde Cumhuriyet gazetesine gönderdiği bir açıklamada “gördüğü lüzüm üzerine, Kıbrıs Türk Halk Partisi ile herhangi bir ilişiğinin bulunmadığını sayın halkımızın öğrenmesi için gazetenizin tavassutunu reca ederim” diyordu. İhsan Ali, Gürkan’ın Yorgacis’i ziyaret etmesini “aptallık” olarak değerlendiriyordu. “Yorgacis’in Denktaş’tan farksız” olduğunu ileri süren İhsan Ali, bu ziyaretin kendisini çok rahatsız ettiğini ve bu yüzden Ayhan Hikmet’in bütün ısrarlarına rağmen onları bir daha görmemeye karar verdiğini iddia eder. (14)
İhsan Ali’nin isyanı haksız değildi. İki toplumun barış içinde bir arada yaşaması için uğraş veren gazeteciler, cumhuriyeti yıkmak amacıyla kurulan AKRİTAS teşkilatının başında bulunan Polikarpos Yorgacis ile güven duyacak kadar naif davranmışlardı. Ahmet Muzaffer Gürkan öldürülmesinden kısa bir süre önce Yorgacis ile bir araya gelerek Bayraktar ve Ömeriye camilerine bombaları Denktaş’ın koydurttuğunu söylemişti. Gürkan’ın sesini banda kaydeden Yorgacis ses kayıtlarını camilerin kundaklanmasını araştırmak üzere kurulan Tahkikat Komisyonuna verecek, Rauf Denktaş da bu kayıtları öldürülen gazetecilere karşı kullanacaktı.
Notlar
(1) Cumhuriyet, 16 Ağustos 1960
(2) Özker Yaşın, Nevzat ve Ben, İkinci Cilt, Yeşilada Yayınları, İstanbul, 1997, s.659
(3) y.a.g.e, s.659
(4) İhsan Ali, Ta Aponimonevmata, Lefkoşa, 1980, s. 40
(5) Cumhuriyet, 2 Ocak 1961
(6) Özker Yaşın, a.g.e., İkinci Cilt, 1997, s.699
(7) İhsan Ali, a.g.e.,1980, s.40
(8) “Komünist Türkler, “Cumhuriyet Gazetesi”, Haşmet Gürkan, Ayhan Hikmet.” Milli Arşiv (Girne), 183 sayılı Rapor.
(9) Glafkos Clerides, My Desposition, Vol.1, Nicosia, 1989, s. 471.
(10) Kipros: İstoria, 1 Temmuz 2003, s.11. Denktaş, olaydan üç gün sonra basına neden polis karakoluna gitmediğini açıklarken olaydan duyduğu “üzüntüyü” de dile getirdi.
(11) Kipros: İstoria, 1 Temmuz 2003, s. 12-13
(12) Cumhuriyet, 23 Nisan 1962
(13) İhsan Ali, a.g.e.,1980, s.40
(14) İhsan Ali, a.g.e.,1980, s.40