Dağıldık, Odaklanmak Gerek!.

Kutlay Erk

Crans-Montana sonrasında Kuzey’de bir siyasi dağınıklık var… Çok şey söyleniyor, her kafadan bir ses çıkıyor gibi, pek bir şey de yapılmıyor ama… Maronitler konusu bile ortada kaldı… Maraş için iddialı proje çok, ne olacağı ise belirsiz…

Şu anda Kıbrıslı Türklerin ihtiyacı, iç siyasetin toplam unsurlarının bundan sonra ne yapılması üzerine siyasi projeler üretmesi ve uygulama başlatmasıdır. Bir sürü fikir uçuşuyor ama yolları kesişmiyor; havada da kalıyor.

Görüşmelerin bundan sonra BM ölçütlerinde olup olmaması üzerine görüş dağınıklığı var; neyse ki Akıncı yıkılan moralini toparladı da başka yol olmadığı yönünde mesajlar vermeye başladı. Ancak, statüko bağımlıları onun ilk çıkışından aldığı cesareti henüz kaybetmedi.

Maronitlere evlerine geri dönüş hakkının verilmesi en üst düzeyde siyasi katılımla alındı, uygulamasına henüz geçilemedi; toplam sayısı dört bini bulmayan Maronitlerin kuzeye dönmesi halinde KKTC’yi içerden yıkacaklarına dair ürkütücü senaryolar yazıyor statüko bağımlılarından… Bunlar onlardır ki, her milli günde “Bir Türk dünyaya bedeldir” der, yedi cihana meydan okur; dört bin Maronit’in de KKYC’yi içten yıkacağını söyler…

Maraş’ın açılması projesi gündeme atıldı… Açılmasın diyen yok, genel bir görüş birliği var; açılma tarzı için ise görüş dağınıklığı hakim… Nasıl açılacak, kimin idaresinde olacak, kimler dönsün, Vakıf malları ne olacak?!... TMK parasız, Rum başvuruları sonuçsuz; yerel mali kaynak yaratılması için Şerefiye Vergisi önerisi var ama siyaset tarafından ‘hasır altı’ edilmiş olmakla malul… Aslında bu konuda cevap bulunması gereken birçok sorular var, açıklığa kavuşması gereken birçok konular var ama halen sürdürülen tartışma şekliyle “yüz fikir tartışılacak – tek çiçek açmayacak”…

Dağınık gidiyor her şey… Bu hal,  toplumsal çıkarlar için iyi ve doğru değil… Tüm bu konular Kuzey Kıbrıs için önemli; çok yararlı siyasi projeler ve başarılı uygulamalar olabilir ama odaklanmak gerek. Yeni bir ortak vizyon gerek, toplumsal geniş katılımla oluşturulacak bir vizyon gerek… Bunu yapabilmenin yöntemini kurgulayacak ve sürecini yönetecek olanlar da bellidir. Aslında en iyisi Cumhurbaşkanı Akıncı’nın bunu oluşturabilmesi; iç güçlerin dinamikleri ona bunun için yardımcı değil… Dolayısıyla, siyasetin ve sivil toplumun tüm örgütlerinin Crans-Montana sonrasını kurgulamak ve yönetmek üzere ortak zeminde buluşması gerekiyor.

Öncelikle sivil toplumun çalışan ve çalıştıran örgütlerinin bir araya gelebilmesinde ve Kıbrıs sorunu çözüm süreci bağlamında bundan sonra neyin nasıl yapılmasına ortak fikir üretmesinde yarar var. Onların ürettiği fikirler, geniş katılımlı ve genel toplumsal fikir üretmekten özürlü olan siyasete büyük katkı sağlayacaktır; siyaset becerir de ucundan tutar ve ilerlerse, sonuç alınabilir. Yani, bu TMK çalıştırılacaksa ve onun ihtiyacı olan bütçe sadece Türkiye’den kaynaklanmayacaksa, Kıbrıs Rum orijinli malların TMK marifetiyle Kıbrıs Türk orijinli mallara dönüşmesi için, kullanıcıların ve tapu sahibi olacak olanların da katkıları ile bütçeyi güçlendirmek gerekiyor. Bunun yasal düzenlemesinin yapılması için siyasete zemin hazırlanması gerekir, siyasetin de kendi arasındaki popülizm yarışını bu alanda terk etmesi gerekir.

Kıbrıslı Rumların Maraş’a dönüşünü düzenlemek ve gerçekleştirmek fikrinde toplumsal uzlaşı samimi ise, bunu uygulayabilmek için de toplumsal uzlaşının mümkün olması gerek. BM 550 sayılı karar var iken ve bu kararın ilk yarısında Rum sakinlerine açılması, ikinci yarısında da BM gözetiminde olması koşulu var iken Maraş’ın açılması projesininj nasıl şekilleneceğini de toplumsal uzlaşı ile belirlemek gerek. Sonunda BM ile kafa-kafaya gelmek de var, Rumların geri dönüş hakkını cesaretlendirmek için Maraş’a özel uygulamalar için yasal önlemler almak da var… Siyaset bu konuya hem odaklanmak hem de sonuç üretmek için ürkek; sivil toplumunun zemin hazırlamasına, geniş halk kitlelerinin projeye sahip çıkıp destek vermesine ihtiyaç var. Bu da ancak, havada uçuşan fikirleri masaya indirecek ve ortak katılımlı bir projeye dönüştürecek bir çalışmaya olabilir. Ödev gene sivil toplumda olacak, hazırladığı projeyi uygulamak için siyasete teslim edecek. Elbette, sivil toplumun bu projelerin uygulanmasını yakından izlemesi gerekir, mümkün olduğunca uygulamalarda görevler alabilir, ama siyasetin unsurları siyasi rekabeti projeyi yıkmaya değil daha da iyileştirmeye yönelik yapması gerekecek.

Somutta ne gerek?... Çalıştıran örgütleri, yani onların odaları ve birlikleri ile çalışan örgütleri yani sendikaların bir araya gelmesi ve toplumsal genel fayda için birlikte çalışmaları gerek; büyük toplumsal uzlaşı gerek… Bunun inisiyatifi belki Akıncı tarafından alınır veya tarafların saygı ve güven duyduğu bir ekibin kolaylaştırıcılığı ile başarılır… Siyasette UBP ve DP’nin bu çalışmalara vereceği katkı şüphe ile görülebilir ama onların da katılımcılığı denenmelidir ve bunun inisiyatifi de ya CTP tarafından alınabilir, ya da gene tarafların sayıp güvendiği bir ekibin kolaylaştırıcılığı ile yapılabilir.

Crans-Montana sonrası süreç çok hassas olacaktır. Kuzey Kıbrıs’ın şimdiki iç dağınıklığı bir taraftan, uluslararası siyasette olumsuz imaj kazanmış Kıbrıs Rum tarafına imaj düzeltme olanağı verebilir, diğer taraftan da Türkiye’nin ‘hükmü-ü garaguşi’ kararlarına geçit verebilir. Şu andaki dağınık fikirlerin sayısı ve niteliği bir ‘fikir zenginliği’ değildir, sadece fikri üretimdir. Kuzey Kıbrıs insanının geleceğe dair ihtiyacını karşılamıyor. Bu dağınıklık toparlanırsa, odaklanma sağlanırsa, siyasetin uygulaması da başarılı olursa, Crans-Montana’dan sonra gelişecek süreçlerde Kıbrıslı Türkler için bir trafik kazası olmayacaktır.

Siyaset ve sivil toplum dağınıklıktan çıkıp, halkını ileriye taşımaya, geleceğe ulaştırmaya başlamalıdır; Kuzey Kıbrıs insanı bunu hak ediyor…