Maliye'nin gelirleri artmalıdır!
Belediyelerin gelirleri artmalıdır!
Devletin gelirleri artmalıdır!
Niye?
Hep bunu işitiyor, tartışıyor ve çok daha fazla ödüyoruz.
Vergiler, harçlar, fonlar, pullar artıyor ve sonra ne oluyor?
Sanırım asıl yanıtlanması gereken soru bu!
Bu gelirlerin arttığı oranda bizim hayat kalitemiz artmıyor çünkü...
Maaşlar artıyor hizmetler değil.
“Belediyeler Yasası”yla birlikte şimdi yeniden faturalar yükselecek.
Yine “maaş” ödeyeceğiz cem-i cümle...
Yerel faturalarımız birkaç misli artacak.
Ödemeyelim demiyorum.
Ödeyelim.
Ama hizmet alalım.
İyi hizmet alalım.
Kaliteli, güler yüzlü, gelişmiş ve günün her saatinde hizmet alalım.
***
Maliye'nin gelirleri artmalıdır!
Belediyelerin gelirleri artmalıdır!
Devletin gelirleri artmalıdır!
Niye?
Yollarımızın kalitesi mi artıyor böylece?
Yoksa hastane ya da okulların altyapısı mı gelişiyor?
Özel hastane, klinik ya da özel okullara taşınmak zorunda kalmıyor muyuz böylece?
Sokaklar aydınlanıyor, yaya geçitleri çoğalıyor, bisiklet yolları yaygınlaşıyor mu?
Biliyorsunuz işte...
Bunlar olmuyor!
OL-MU-YOR.
Tam bir çoraklık, köhnelik, vasatlık kuşatıyor hayatlarımızı...
Ama "gelirlerin" artması gerekiyor ve hep daha fazla ödüyoruz.
O ödediklerimiz, hayatlarımıza yansımıyor.
Faturalar artıyor ancak kamusal hizmetin ne kalitesi ne de süresinde hiçbir hareket yok.
Okullar dökülüyor ve eğitim çadırlara zorlanıyor, hastanelerde yarı mesai uygulanıyor, binalar çürüyor, en sıradan işinizi yapmanız için mutlak bir tanıdık, hatırlı ya da yandaş gerekiyor, yeşil alanlar değil cami ve mescitler çoğalıyor, tek bir tiyatro salonu inşa edilmiyor elli senede…
Maliye'nin gelirleri artmalıdır!
Belediyelerin gelirleri artmalıdır!
Devletin gelirleri artmalıdır!
Soruyorum: Niye?
Özenle bayrak asılır, bayrak saklanır
Avrupa Birliği’nin mali desteği, Birleşmiş Milletler Kalkınma Programı (UNDP) ve Maronit halkının işbirliği ile Kormacit’e “Dayanışma Merkezi” yapıldı.
Açılışı tam olay oldu.
İnsanların ne seçme seçilme hakkına saygı gösteriyorlar, ne de kendi topraklarına dönebilme… Taş taş üzerine koymadıkları gibi yapanı da engellemek istiyorlar. Hele de Kıbrıs’ta barışın inşası sürecine destek varsa olabildiğince zorluk çıkartıyorlar.
Kormacit’teki açılış etkinliğinde adeta “silah zoruyla” protokol düzeni uyguladı “kktc” yönetimi…
Polisten uyarı gitti!
Açılışı yaptırmayacaklardı, düşünsenize…
Tam bir güç nizamı…
Çevik Kuvvet gönderildi zaten etkinliğe…
1.2 milyon Euro yatırımla işbirliği ve dayanışma merkezi kuruldu, teşekkür edeceklerine, zorluk çıkarıyorlar.
Kıbrıslı liderlere de son dakika daveti yapıldı aslında, katılmadılar.
Avrupa Birliği’nin açılış etkinliği sürecini çok doğru yönettiği iddiasında değilim ancak nedir öyle polis tehdidi falan…
Adanın kuzeyinde oluşturulan düzenin uluslararası hukuk ya da demokrasi değil “askeri güç” üzerinden var olduğunu illaki gösterecekler.
Ha unutmadan!
Bir de gidip köye bayrak astılar geceden…
Maronit toplumunun mülkiyet hakkına saygı yok, köylerine dönüş için çalışma yok, demokrasi yok, irade yok ama bayrak var!
***
Dikkat ediniz, ne zaman Türkiye’de derbi maç olsa, kale arkalarında “kktc” bayrağı görünür!
Siz sanmayınız o bayrağı bir taraftar alır da gider.
Üstelik de her maça!
Hepsi organize işler…
Sahadan kameraya ‘kktc’ bayrağı yansır ama Fenerbahçe, Larnaka’ya gider, AEK İstanbul’a… Trabzon APOEL’e gider, APOEL Trabzon’a ama sizin payınıza tribünün bir köşesine asılmış bayrak kalır!
Gençlerimiz olup biteni uzaktan izler ama en büyük becerisi dünyayla aramıza uçurum koymak olanlar bayrak sallar sürekli!
***
“Türk Devletleri Teşkilatı Zirvesi”nde öyle değil mi?
Bayrak vardır fonda ama teşkilattaki devletlerin hiçbiri “kktc”yi tanımaz!
Kıbrıs Cumhuriyeti’nin büyükelçiliği vardır çoğunda…
***
Nerede “yoksak” orada bayrak dalgalanır.
Hep göstermelik!
Hep riyakarlık!
Yine de yemeyelim haklarını!
Avrupa Komisyonu ya da Birleşmiş Milletler temsilcisini kabulde örneğin göremezsiniz o bayrağı…
Özenle saklanır (!)
***
Bayrak ve güç gösterisine harcadıkları enerjiyi bu ülke evlatlarının geleceğini aydınlatmak için kullansalardı keşke… İrade ve demokrasiye sahip çıksalardı… Kıbrıs’ın değerlerini, kimliğini, haysiyetini, kültürünü korusalardı… Bağnazlığa, gericiliğe, yobazlığa başkaldırsalardı…
Semboller ve kutsallar üzerinden yaratılan yanılsamayla, hayatlarımız çürütülüyor, sürekli…
“Alet olduğumuz kavga bizim kavgamız değil”
Öylesine güzel anlattı ki Faize (Özdemirciler) şair duyarlılığı, yurtsever içtenliğiyle... İçime çöktü düşünceleri... Ne hissetmişsem, sözcüklere büründü... O nedenle, buraya da almak istedim, makalesindeki o etkin girişi...
"Şu an yaşamakta olduğumuz şey bizim hayatımız değil, başkalarının hayatıdır. Alet olduğumuz kavga bizim kavgamız değil başkalarının kavgasıdır. Çocuklarımızı enkazında bıraktığımız deprem, sığınacak liman diye gördüğümüz zorba bir devletin kendi halkına reva gördüğü cinayetler zincirinin payımıza düşen halkasıdır, oysa herkes şahittir ki deprem kader, depremde ölenler de şehit değildir. Unutulmuş bir ülkedir burası, unutuşun ülkesidir, burası kendi ülkelerini bir başka ülkenin yavrusu olarak kabul ederken utanmayanların nostaljik şeysidir."