Yarım yüzyılı aşan Kıbrıs sorunu tarihinde çözüme yönelik o kadar çok hayal kırıklıkları yaşandı ki, her yeni başlayan görüşme sürecine dair ‘ihtiyatlı iyimserlik’ veya ‘kronik karamsarlık’ yaklaşımları alışagelmiş tavırlar oldu ve hep aynı soru soruldu: “Kıbrıs sorunu çözülür mü?”!..
Halen yürütülen süreçte de durumlar aynı… Ama bu defa süreç farklı ilerliyor… İki lider nispeten sık görüşüyor, görüşmecileri yoğun mesai yapıyor ve çeşitlendirilmiş alt komiteler de çalışıyor. Liderler birbirini suçlama oyununa girmedi… Yani Hristofias’ın “Talat Denktaş gibi” diye yaptığı açıklamanın bir benzerini Anastasiadis yapmadı. Liderler masadan kalkıp gidecek gibi bir eğilimi hiç göstermedi… Elbette aralarında gerilim yaşanıyordur ama odadan çıkıp bunun suçlamalarını yapmadılar, “tencere dibin kara – seninki benden kara” havasını yaratmadılar… Aslında normal olanı bu ama geçmişte böyle olmamıştı.
Bu yeni süreçte çok kritik önemde olan bir başka farklılık yaşandı… İlk kez BM Güvenlik Konseyi’nin (BMGK) beş daimi üye ülkesinin dış işleri bakanları Kıbrıs’ı peş peşe ziyaret etti. Kıbrıs sorunu görüşmeleri her zaman BM nezaretinde, BMGK kararları ile ve belirledikleri ölçütlerde çözüm aramak için yürütüldü. Oyunun kurallarını koyanlar bu kez adaya geldi ve liderlere “çözün artık”, halklara da “gözümüz liderlerin üstündedir” mesajlarını diplomasi içinde verdi. Ve belki de liderlere, sorun çözülmezse neler olabileceğini de anlattılar, bir ağız ama ayrı ayrı...
Başka bir önemli gelişme, bu defa AB tarafından, yani diğer ‘oyun kurucu’dan… Kıbrıslı Türklerin AB’ye hazırlanması için geleceğin ‘Federe Kıbrıs Türk Devleti’nin uyum çalışmaları AB ile birlikte yürütülüyor hem de bu isimle… Kıbrıslı Rumlar da buna engel çıkaramıyor. İki görüşmeci birlikte Brüksel’e gidiyor. İki lider birlikte Davos’a gidiyor. Ve ansızın Kıbrıslı Rum lider Türkçe lisanının AB resmi dillerine dahil edilmesi için gerekli girişimleri yapacağını ilan ediyor… Bunlar hiç olmamıştı ve olması da hep Rumlar tarafından engellenmişti…
Ve Türkiye hükümetinin Dış İşleri Bakanı, resmi görüşmeler yapmak üzere, Güney Kıbrıs’ın ana muhalefet partisi lideri Kiprianu’yu Türkiye’ye resmen davet etti… O da ‘işgalci’nin davetine icabet etti; TC Dış İşleri Bakanı yetmezmiş gibi, Başbakan ile de görüştü… Gitmezden önce Anastasiadis ve Yunan hükümeti ile görüştü… Döndü, hepsi ile tekrar görüştü… Rum Ulusal Konseyi üyeleri ile de görüştü; yetmezmiş gibi onlarca yabancı büyükelçilerle de görüştü… Giderken görüştükleri ile ne görüştü, döndü neler anlattı?!. Belli ki giderken Kıbrıs Rum tarafının ve Yunanistan’ın Kıbrıs sorunu ile ilgili resmi tezlerini birlikte derlediler; gelince de Türkiye’de yaptığı görüşmelerin içeriğini, edindiği izlenimleri ve Türkiye’nin kendisine verdiği mesajları aktardı… Bir yerde, Türkiye hükümeti Kıbrıs Rum tarafı ile dolaylı görüşme yaptı, bunun için de Kiprianu seçildi… Böyle bir şey daha önce hiç olmamıştı…
Kiprianu’nun yaydığı havaya göre, Türkiye çözüm istiyor, Akıncı süreçte yetkili liderdir ve Türkiye garantörlük konusunu tartışmaya hazırdır… İlk iki mesajı Kıbrıs Türk tarafı da veriyordu ama Kıbrıslı Rumlar buna hiç itibar etmedi. Şimdi anlamış gibiler… Kıbrıslı taraflar sorunun tüm konularına çözüm ürettikten sonra garantörlük de tartışılabilecek…
Görüşme sürecinde değişik iklim yaratan tüm bu gelişmelerde ‘ezber bozan’, ‘oyun kuran’ etkenler nelerdir? Doğal gaz mı? Çok da değil; 2004’de de AB üyeliğinin benzer bir etki yaratması beklenmişti ama ‘oyun kurucu’ olamadı… Türkiye’nin yüzünü AB’ye çevirmesi, AB’nin de kerhen de olsa Türkiye’ye olumlu yaklaşması mı? 2004’de de vardı ama ‘oyun kurucu’ olamadı…
Buzulun görünen kısmı bunlar… Görünmeyen kısmında ne olabilir? Uluslararası toplum ve AB Kıbrıs sorunundan artık bıkmış usanmış durumda… Kıbrıslı tarafların azamiyi elde etmek arzusuyla sürdürdüğü çözümsüzlük koşulları, BM ve AB’yi yeterince meşgul etmiş, hırpalamış, pahalıya mal olmuştur. Dünyanın başka ve daha büyük sorunları var… Ortadoğu kan gölüne dönmüş, bölge halklarının radikal gruplarının kan davası Batılı ülkelere terrörizm belasını musallat etmiş… Batılı ülkelerde sosyal, siyasal ve hatta ekonomik yaşam tedirginlikle malul… Emperyalist güçler bölgeyi yeniden tasarlıyor ve bu tasarı içinde Kıbrıs da var… Kıbrıs’ın liderlerine ve özellikle Güney’in liderine “ya çözün, ya da kaderinize razı” olun mesajları verilmiş olabilir. Azamiyi kazanmak için görüşme sürecini uzatırlarsa, azamiyi kaybedecekleri ima edilmiş olabilir. “Bırakın üniter devlet rüyasını, federal çözüm bile tehlikeye girebilir” tehdidi diplomasi içinde anlatılmış olabilir. Doğal gazı öyle – böyle yapmak hayallerinin, çözümsüzlük koşullarında, kontrol edilemeyecek bir Türkiye ile kabusa dönüşebileceği anlatılmış olabilir… Türkiye’nin AB üyelik sürecini engellemelerinin Kıbrıs sorunu çözümsüzlük sürecinde ya işlemeyeceği, ya da AB’ye zarar vereceği ve AB’nin de zararın faturasını Rum – Yunan ikilisine yazacağı söylenmiş olabilir…
Mesajlar sadece Kıbrıslı Rumlara verilmedi herhalde ama çözümsüzlüğün sorumlusu Kıbrıslı Türkler olsa bile, onların kaybedeceği bir şey kalmadığı için, üçüncü tarafların Kıbrıslı Türklere tehdidi pek de ‘oyun kurucu’ olamıyor; ıslanmışın yağmurdan korkusu yok gibi…
Yani artık Kıbrıs sorunu çözüm süreci eskisi gibi sürdürülemeyecek bir aşamaya geldi; ne ezber kaldı, ne de eski oyunları yeniden sahneleyebilmek… Süreç ya çözüme ya çözülmeye gitmektedir. Marifet bu yeni iklimde çözümü, yani Birleşik Federal Kıbrıs’ı gerçekleştirmektedir; çözülme adanın felaketi olacak…