“Daha soğumadı…”

Sevgül Uludağ

 

***  DR. DERVİŞ ÖZER’DEN “TECAVÜZ DOSYASI”… - 2 –

 

DR. DERVİŞ ÖZER

Ben bir ölüyüm. Bir ölünün, tecavüze uğrayıp öldürülen bir kadının ağzından dinleyeceksiniz bu hikâyeyi. Belki biraz iğrenç gelecek ama bunların hepsi bana yapıldı.

Savaşın ikinci veya üçüncü günüydü. Savaş o kadar hızlı gelişti ki çocuklarım ve ben kaçamadık. Köyde bizim gibi kaçamayanlar bir eski evin içine toplanmıştık. Bizi bulacaklardı bunu biliyordum ama savaşın şiddetinin geçmesini bekliyorduk. Belki de Birleşmiş Milletler’in adamlarını görür onlara isimlerimizi yazdırırız ve esir statüsünde oluruz diye bekliyorduk. Geceleri gizlice evlere gidip ekmek ve su alıp geliyorduk. Ve gündüzleri de dışarıda bir kişi bırakıyorduk. Birleşmiş Milletler’in arabalarını görmeyi ve başkalarının bizi görmemesini umuyorduk.

İkinci veya üçündü gündü. Öyle hatırlıyorum saklandığım yerden yolu gözetliyordum. Köyümüz tamamıyla boşalmıştı. Köyde inekler, keçiler ve koyunlar etrafta dolaşıyor arada sivil birkaç araba içerisi eşya dolu geçiyordu. Evlerinin kapıların bazıları açık, pencereler kırıktı. Köydeki evler yağmalanmış ve bazıları da yağmalanıyordu.

Saklandığım eve iki silahlı adam geldi. Zaten kapısı açıktı. İçeri girdiler odaları tek tek gezdiler. Sonra evin içinde değerli şeyler aramaya başladılar. Çekmeceleri döktüler ve dolapları boşalttılar. Birisi ki sesini tanıyordum bulunduğum odaya geldi yatak şiltelerini kaldırıp attı ve beni yatağın altında buldu. Ve diğer odadakine bağırıp gelmesini istedi. Beni bulan adam silahını üzerime çevirdi ve yatağın altından çıkmamı istedi. Yatağın altından çıktım ve ellerim havada bekledim. İkisi de bana bakıp konuşuyorlardı. Dillerini anlıyordum çünkü bu adamlarla tarlada beraber çalışmıştım. Bizim tarlalarımızda onlar burçak yolarken ben de onlara bulgur pilavı ve su taşımıştım. Beni görünce suratlarının şekli değişti yüzlerine iğrenç bir ifade geldi.

Beni ilk bulan “ilk sıra benim” dedi, ikincisi rütbesinin olduğunu ve ilk sıranın kendisinde olduğunu söyledi.

Anlamıştım, kaçmaya çalıştım, yakaladılar ve ellerimi bağladılar. İlk sırayı beni bulan almıştı. Ve beni yatağın üzerine yatırarak defalarca tecavüz etti. Dışarıdaki adamın “Acele et!” demesine rağmen defalarca tecavüz etti.

Tecavüz ederken eski günlerden bahsediyordu. Ama sesi hırıltılı bir hal aldığı için anlaşılmıyordu. Ne kadar sürdü bilmiyorum ama o an bana yıllar gibi geldi. Tecavüzü bitirdi ve benim suratıma bakmadan silahını kurup bütün kurşunları üzerime boşalttı.

Hiç acı duymadım, hemen ölmüşüm. Zaten daha önce öldüğüm için bu kurşunlar canımı acıtmadı. Şimdi kanlar içinde yatağın içinde yarı çıplak yatıyorum. Kurşun seslerini duyan ikinci adam koşarak içeri girdi ve benim cesedimi gördü. Ve bana tecavüz eden adama bağırmaya başladı. Beni öldürdüğü için arkadaşına bağırıyordu. Onu itip, ona vurmaya çalışıyordu. Bana tecavüz eden adam kavgadan sıyrıldı ve evin dışına çıktı.

Dışarıdan arkadaşına bağırıyordu. “Daha soğumadı, sen de tecavüz edebilirsin” diye. Ve ikinci adam silahını duvara dayayıp ölmüş bedenime tecavüz etti, sonra da kalkıp hiç kavga etmemişlercesine, birbirlerine sigara ikram edip şakalaşarak ve gülerek uzaklaştılar.

Bedenim günlerce yatağın üzerinde kanlar içinde kaldı. Ve çürüdü. İçeriye girilmez olunca da, bir dozerle evi üzerime yıkıp gittiler.

Aradan yıllar geçti… Bir gün biri ben sağken, diğeri ben ölüyken bana tecavüz eden bu iki adam köy kahvesinde bir meseleden birbirlerine girdiler, çok kötü kavga ettiler… İşte o zaman bana ben sağken tecavüz eden adam ötekine dönerek “Sen ölüye bile tecavüz etmiş adamsın be!” diye bağırdı… Böylece köy kahvesinde oturanlar bu olayı öğrenmiş oldular… Kulaktan kulağa yayıldı ve bütün köy bu korkunç olayı öğrendi… Bu olay Mesarya’daki o köyde hala fısıltıyla anlatılır…

İşte benim hikâyem de bu.

 

(DR. DERVİŞ ÖZER – MAYIS 2015)