Kıbrıs sorununda çok eski günlere dönmüş durumdayız. Sanki son 20 sene hiç yaşanmadı. Sanki Annan Planı hiç gündeme gelmedi. Sanki referandum olmadı. Sanki bir taraftan güçlü ‘hayır’, diğerinden güçlü ‘evet’ çıkmadı.
Sanki AB Yeşil Hat ve Mali Yardım Tüzükleri’ni kabul etmedi.
Sanki Crans Montana süreci yaşanmadı. Sanki harita görüşülecek noktaya varılmadı. Sanki Türkiye ‘garantileri hallederiz’ demedi.
Sanki Kıbrıs sorununun bütün parametreleri konuşulmadı. Sanki mülkiyetle ilgili teferruatlı çalışmalar yapılmadı. Sanki güç paylaşımı ve yetkiler müzakere edilmedi.
Sanki ‘egemenlik ve tanınmışlık paylaşımı’ ile ‘toprak paylaşımı’ meseleleri liderlerin önüne hiç gelmedi.
Bugünlerde verilen beyanatlara, yapılan atışmalara bakılırsa Kıbrıs’ta 2000’li yılların öncesine geri dönüldü.
* * *
Bugün Dünya Barış Günü ve her iki toplumda barışa dönük neredeyse umut kalmadı.
Tatar-Anastasiadis ikilisi elbirliğiyle şovenizmi tırmandırıyorlar. Sürekli gerilim yaratmaktan başka işler yok gibi…
Diyalog ortamı tamamen yok edildi. Herkes monolog yapıyor. Her ikisi de kendi tribünlerine oynuyor. ‘Bizimki’nin bir de Türkiye tribünü var tabii… Oraya da oynuyor haliyle…
2000’li yılların öncesine döndük, evet…
Toplum liderleri arasında o dönemde de diyalog yoktu. ‘Doğrudan müzakere’ edemiyorlar, ‘dolaylı görüşmeler’ bile çok ender olabiliyordu.
Mesele ‘statü’ idi yine… Dönemin Kıbrıslı Türk liderliği –ve elbette Ankara- ‘ayrılıkçı’ bir tutumla sürekli ‘ayrı devlet’ talep ediyordu.
O dönemde de bunun Kıbrıslı Rum liderliğindeki yansıması ‘üniter devlete dönelim’ şeklindeydi.
Şimdi de tıpatıp bunlar oldu, oluyor.
* * *
Tatar ile Anastasiadis ‘toplum lideri’ pozisyonundadırlar, ama her ikisi de toplumlarının iradesini yansıtmıyorlar.
Topu topu 7-8 aylık bir dönemde ‘samimi’ bir buluşma dahi yapmadılar. Göstermelik, yabancı güçlerin zorlamasıyla birkaç kez bir ataya geldiler ama uzlaşı aramak için değil… Birbirlerini suçlamak, karşı tarafın ayağını kaydırmak niyetiyle…
Ve sonunda Kıbrıs’ta ‘uzlaşılabilecek yegane model’ olan federasyon hedefinden kopup uçlara yöneldiler.
Yani marjinalleştiler!
Arkalarını ‘Taksimci’ ve ‘Enosisçi’ çevrelere dayadılar.
Tatar’ın ‘ayrı devlet’ hayali de, Anastasiadis’in ‘1960’a dönelim’ şovu da çözümsüzlüğe hizmet ediyor. Bilerek ve isteyerek toplumlar arası ortamı zehirliyorlar. Müzakere masasının kurulmasını önlemek için söz ve eylem birliği yapıyorlar.
2021 yılının 1 Eylül’ünü bu koşullarda karşılıyoruz.
Bu kafayla ‘barış’ gelmez. Bu kesin…
Ama ‘barış’ bu adaya gelecek. Mutlaka gelecek!
Çünkü barış yapmak gereklidir, zaruridir. Aksi belirsizdir, karanlıktır. Yaşadığımız coğrafya her tür tehlikeye açıktır.
Bu yüzdendir ki Kıbrıs adasının ve bu toprakların gerçek sahiplerinin geleceği marjinal kutuplarda dans eden Tatar ile Anastasiadis’in insafına ve de çıkarına bırakılamaz.
Belki 1 Eylül’ü umutsuz karşıladık bu yıl ama şairin dediği gibi…
Daha var barışa…
Daha var yarına…
İnançla, emekle, sevgiyle gelecek o…