Belki herkesin dili farklıdır bu dünyada…
Konuşurken ama…
Ya susarken?
‘Suskunlukların dili aynı’ymış.
Duyguların dili aynı aslında…
Gülmenin…
Ağlamanın…
Sevmenin…
Üzülmenin…
Nefretin…
Ve aşkın…
**
Filistinli bir annenin yüreğini yakan evlat acısıyla Bosna’daki anneninki arasında fark var mıdır?
Amerikalı bir delikanlının genç aşığına duyduğu sevgi ile Yunanlınınki ne kadar farklı olabilir?
Kardeşi öldürülen bir İsrailli’nin öfkesi daha az yahut daha fazla olabilir mi, aynı durumdaki bir Türk’ün, bir Suriyeli’nin, bir Iraklı’nın öfkesinden?
Babasını kaybeden çocuğun boğazında düğümlenen hıçkırık, konuştuğu dile bağımlı olarak azalabilir veya çoğalabilir mi hiç?
Ve mutluluğun dışa vurumu, içten gülmenin, kahkahanın dili var mıdır?
**
‘Barış’ın da yoktur dili…
Ya da hangi dilde olursa olsun, barış aynı şeyi söyler bize…
İnsan sevgisini anlatır en önce…
Yaşamın merkezine başka değerleri değil, insanı koymayı…
‘Önce insan’ diyebilmeyi…
Yoksa ‘barış’ gelmez hiç…
Adına ‘barış’ dediğiniz, başka amaçlara hizmet eder sadece…
**
Dünyayı yöneten mantık, yukarıda anlatıldığı gibi çalışmıyor ne yazık…
En azından şimdilik…
Bir ‘güç dengesi’ idare ediyor bizi…
Bütün insanlığı!..
Gücün varsa, güçlüsün.
En çok da askeri güç olmalı elinizde…
Çok sayıda asker…
Yok edici silahlar…
Tanklar, toplar, uçaksavarlar…
Savaş uçakları, gemileri, denizaltılar…
Hatta kitlesel yok ediciler!..
Güç için lazım bunlar…
**
‘Soğuk savaş’ sonrası dönemde bunlar olmayacaktı güya…
Sovyetler Birliği dahil Varşova Bloku ülkelerinin dağılışıyla beraber ‘tek kutuplu dünya düzeni’ daha az silahın olduğu, halkların ve ülkelerin kalkındığı bir döneme girecekti.
Oysa 1989’dan bu yana dünyada çıkan savaşların haddi hesabı yok!
O dönemde NATO-Varşova dengesi uzayda bile silahlanma yarışına kadar varmıştı. Peki ya şimdi?
İnsanlığın gelişimi, özellikle de Afrika ve Asya’yı kasıp kavuran sefaletin önüne geçilmesi için kullanılacak kaynaklar silahlanmaya ayrılıyor.
‘Barış’ umutları ertelenirken birçok coğrafyada, yeni çatışma nedenleri de birbirini izliyor.
**
Kafamızda ‘gösteri amaçlı’ da olsa uçuşan savaş uçakları ‘güç gösterisi’nden başka bir şey değil…
Bugünün dünya düzeninde Türkiye’nin bölgede ‘güçlüyüm’ mesajı vermesi, ne yazık ki sürpriz de değil.
Sürekli savaş halinde olan bir dünyada yaşıyoruz.
Ve ateşkesin hüküm sürdüğü koşullar altında ‘öğretilmiş çaresizlik’ içerisinde karmaşık duygular içinde izliyoruz başımızda dolaşanları…
Her duygu gibi bizim ‘karmaşık duygularımız’ın da dili yok anlaşılan…
Bir yanımız ‘barış’ istiyor. Bir yanımızda ‘şüphe’ler, diğer yanımızda ‘gelecek kaygıları’ var.
Dünden bugüne gelemeyenler olduğu gibi, bugünle yarının bağlantısını yapamamış olanlar da mevcut…
Lafın kısası, daha var ‘barış’a…