Polise “YOLSUZLUK” dosyalarını soruyorum.
“Başsavcılığa sorunuz, biz teslim ettik, dosyalar orada” diyor.
Başsavcılığa soruyorum.
“Polisle konuşunuz” diyor.
Dalga mı geçiyorsunuz?
* * *
Bir “yarım ağız”dır gidiyor.
Kimden korkuyorsunuz?
Kimi koruyorsunuz?
* * *
Bakan “engelleyenler var” diyor...
“Soruşturmayı engelleyen var...”
İcabına baksana!
Ne bekliyorsunuz?
* * *
Telefon trafiğine başlıyorum.
Anlıyorum ki, aslında “araştırma, soruşturma, kovuşturma” tamamlanmış.
Dosyaların Meclis’e gönderilmesi “son imza”ya kalmış.
“Araştırma” ne kadar güvenli yapılmış, orasını bilemiyorum.
* * *
Bu meseleyi “KURULTAY”a karıştırmak istemiyorum.
Çünkü bir partinin kurultayından çok daha önemli bir iddia var ortada.
Kimilerinin tek derdi aslında “parti içi rekabet...”
O nedenle de diyorum ki, bu dosyalar Meclis’e ulaşsa dahi Kurultay sonrasına kalmalı...
* * *
Bir de şu ikiyüzlülük var.
Susuyorlar!
Ama “arkadan” dürtüklüyorlar.
Parti içi yarışta kimse bu “şaibeli hesaplar”dan rahatsız değil mi?
Niye açık açık konuşmuyorlar?
* * *
İki ayrı dosya var.
Birine “Mali Polis” bakmış.
“Para karşılığı yurttaşlık” işleri...
İddiaya göre “kardeş eliyle”...
Bir diğerine yine polis içinde oluşturulan, Kıdemli Savcı’nın başkanlık ettiği, özel bir “Yolsuzluk Araştırma Komitesi...”
Polise de Savcılığa da “güvensizlik” var, anlayınız ne haldeyiz...
Temizlik gerekiyor, köklü temizlik.
Yoksa bu kir, bu çürüme öyle kolay kolay akıp gitmeyecek.
Manzara net: Tuza tuz gerek!