İşte bu bölge 16 “kayıp” şahıstan geride kalanların bulunduğu alandı ve şimdi bu “kayıplar”dan geride kalanlar teker teker ailelerine iade edilmeye başlıyor, defnedilmek üzere…
Dali’ye vardık ama vakit henüz erken – cenaze töreni kilisede saat 16.00’da yapılacak – biz barikatta kuyruklara takılabiliriz endişesiyle erken çıktık ve erken vardık Dali’ye. Kilisede kimsecikler yok, bu yüzden Hristakis’i arıyorum ve geldiğimizi söylüyorum… Hemen bir arkadaşını gönderiyor ve o bizi Hristakis’in evine götürüyor…
Evin girişinde Mihalakis Solomontos’un küçük tabutu, önünde de fotoğrafı var… “Kayıp” Mihalakis Solomontos’un yatalak eşi Egli’ye seslenmeye gidiyoruz eşimle birlikte – yattığı yerden kalkamıyor… Egli’nin elini tutuyorum, ona herhangi bir şey söylemiyorum çünkü bugün yaşanmakta olanları tarif edecek sözcükler yok… Yalnızca ona bakmak bile içimi parçalıyor, tüm bu yıllar boyunca, yarım yüzyıl boyunca ne tür acılar içinde yaşamış olduğunu tahayyül bile edemiyorum.
Mihalakis Solomontos tam 50 yıl önce bu evden çıkıp gitmiş ve bu kadın 50 yıl boyunca kocasından bir haber beklemiş… Ancak şimdi geri dönüyor kocası, küçücük bir tabutun içinde, doğup büyüdüğü, evlenip çoluk çocuk sahibi olduğu bu köye defnedilmek üzere… Oğullarının ve kızının büyüyüp serpilmesini göremedi, “kayıp” edilişinden beş ay sonra dünyaya gelen en küçük bebeğini hiçbir zaman kollarına alıp kucaklayamadı, hiçbir zaman yaşlanma fırsatı bulamadı… Bu iyi kalpli, insancıl yürekli insan, komşu Limbya köyünden bazı Kıbrıslırum çeteleri Dali’ye gelip de bazı Kıbrıslıtürkler’i öldürmek istediğinde onları kesin bir ölümden kurtardı… Bu masum insanın Kıbrıs’ta çıkarılan fasariyalarla, çatışmalarla hiçbir alakası yoktu, herkesin sevip saydığı, Kıbrıslıtürkler’le de çok iyi ilişkileri olan bir insandı ve işkence altında öldürüldü – onları öldürmek için kurşun bile harcamadıklarını öğreniyorum, işkenceyle öldürülmüşler ve sonra da Hamit Mandrez’e gömülmüşler…
Geriye dönüp o yılları düşündüğümde, bu işkenceler ve cinayetleri kimlerin işlemiş olabileceğiyle ilgili bir fotoğraf galerisi geçiyor gözlerimin önünden: Bu cinayetlerden sorumlu olabilecek olanların her biri ya kendileri acayip biçimde öldüler, ya karıları yataklarda eriyip aktı gözlerinin önünde ve karılarının tuhaf hastalıklarına çare bulunamadı, hatta bir tanesinin oğlu da yıllar sonra bazı karanlık gruplarla anlaşmazlığı nedeniyle işkence altında öldürüldü… Tümü de doğa tarafından şu veya bu şekilde cezalandırıldı… Elbette tüm bunlar asla “teselli” olamaz ancak bunlar benim bildiğim gerçekler…
Dali’deki kilise insanlarla dolup taşıyor, bizim gibi başka Kıbrıslıtürkler de cenazeye gelmişler Mihalakis Solomontos’un küçük tabutuna çiçekler koymaya… Ben de rengarenk çiçeklerle bezeli bir çelenk getirdim, tabutunun önüne koyup onunla vedalaşmak üzere…
Yakın geçmişte Avrupa Parlamentosu’na milletvekili seçilmiş olan Stilyanidis’in duygusal konuşmasını dinliyoruz – Stilyanidis, Hristakis’in sınıf arkadaşıymış, “O zamanlar gençtik, çocuktuk, Hristakis’in ne tür acılar çekmiş olduğunu yıllar sonra anladım” diyor… Gözyaşları içinde konuşuyor ve “Milliyetçilik ve nefretin seçilecek bir yol olmadığını” anlatıyor… Dali’nin Belediye Başkanı Leontios Kallenos da konuşuyor ve Mihalakis’in başından geçenleri anlatıyor, onun vurularak değil, işkence altında öldürülmüş olduğunu anlatıyor… Dali Belediye Başkanı gerek Kıbrıslıtürk, gerekse Kıbrıslırum “kayıplar”la ilgili yaptığım çalışmalar nedeniyle bana teşekkür ediyor konuşmasında…
DEVAM EDECEK