Türkiye'de püskürtülen darbe girişiminden sonra, pek çok siyasi gelişme yaşanıyor. Üstelik darbe gecesi, darbecilerin gerçekleştirdiği vahşi ve insafsız saldırıların görüntüleri de yayınlanıyor.
Bunlar insanı ürperten, lanet okumasına neden olan görüntüler. Sivil insanlara dönük vahşi saldırıları nefretle izliyoruz.
Ancak bunca acının içinde sevindirici olan bir yan var. TBMM'de birbirinden farklı ve karşı olan siyasi partilerin, ayrıca etkin sivil toplum örgütlerinin darbeye karşı açık ve net karşıtlıkları.
Yalnız bu değil, demokrasiye bağlılık açıklamaları. Üstelik bu, darbe sonrası alınan OHAL kararlarına dönük eleştirileri ve karşıtlıkları olsa da, halkoyu ile seçilmiş Meclis'e, onun içinden çıkan Hükümete ve halkoyu ile seçilmiş Cumhurbaşkanına saygı ve tümünü meşru gören açıklamaları eşliğinde oluyor.
İşte bu geleceği şekillendirecek başlangıçtır. Eğer hukuk devleti temelinde gelişmeler, farklılıklara karşın gelişirse, gelecek çok sağlam ve etkin olacaktır.
KUZEY KIBRIS'TA
Türkiye'deki bu gelişmeler bizi çok ama çok düşündürmelidir. Kuzey Kıbrıs'ta yaşayan bizler artık çok değişik ve dünkü düşünce kalıplarımızı zorlayacak fikirler üretmek zorundayız.
İki temel sorunda farklı ve yeni bir paydayı geliştirmemiz gerekir.
Bunlardan biri, Kuzey Kıbrıs'ta ekonomik, siyasi ve toplumsal yapısal sorunlarımıza çözüm temelinde yeni bakış acısı üretmek olmalıdır.
Diğeri de çözümsüzlük girdabında yıllardır debelendiğimiz Kıbrıs sorununun çözümüne dair olmalıdır.
Kuzeyde biz; Türkiye'den aktarılan kaynaklarla ve buna dayanarak, bununla tek başına varlığımızı iademe ettirme çabasının ne günü, nede geleceği kurtarmaya yetmeyeceğini artık kavramamız gerekiyor...
Bunun için farklılıklarına karşın Meclis'te temsil edilen veya edilmeyen siyasi partilerin bunu kavraması gerekir. Ayrıca iş ve emek dünyasının da bunu ele alması gerekir.
Bunun için Türkiye ile sağlıklı ilişkileri korurken, artık, kendi ayaklarımız üzerinde nasıl duracağımızın arayışını, farklı bakış açıları korunarak bu hedefin ortak paydasını üretmemiz gerekiyor.
Diğer temel sorunda Kıbrıs sorunudur. Bunun Ortak Belge temelinde çözümü içinde, ideolojik ve siyasi tüm farklılıklara karşın, ortak paydayı toplumsal temelde geliştirmemiz gerekiyor.
Bunda kuşkusuz Kıbrıs Rum Toplumuna da düşen bir sorumluluk vardır.
Onlarında artık zamana oynamak anlayışından çıkmaları gerekiyor.
Örneğin Cumhurbaşkanı Sayın Akıncı, "2016 sonunda çözüm" dediğinde ona Güneyin değişik siyasi güçlerinin kendi meşrepleri içinde yanıtları şu ortak noktada olmamalıdır.
" Mesele zaman değil, antlaşmanın içeriğidir" gibi olayı zamana yaymayı meşru gösteren mantığa dayalı sözler cevapları olmamalıdır. Bu sorgulanmalıdır.
Çünkü artık çok açıktır ki kaybedilen her yıl, çözümü daha da zorlamaktadır.
EİDE
BM Genel Sekreterinin Özel Temsilcisi olarak Sayın EİDE göreve başladığında çok önemli açıklamalar yapmıştı.
" Siz Kıbrıslılar şanslısınız, çünkü dünyada birbirleri ile çatışmalı olan BM Güvenlik Konseyi Daimi üyeleri bir tek Kıbrıs sorunun çözümü konusunda hem fikirdir. Ancak siz buna da bel bağlamayın, çünkü Orta Doğu, Avrupa ve bölgede meydana gelen gerginlik ve çatışmalar bunu sarsabilir, bu yüzden elinizi çabuk tutun, zamanı iyi değerlendirin" mealinde açıklamalar yapmıştı.
O günden sonra son üç sene içinde Orta Doğu, Avrupa ve dünyada çok belalı gelişmeler yaşadık.
Pek çok şey alt üst oldu. Bunları uzun uzun yazmayalım.
En son da Türkiye'de darbe girişimi oldu. Şimdi orada çok şey yeniden kurulacak. Hem içte, hem de Türkiye ile Avrupa ve ABD ilişkileri bakımından.
İşte bundan sonra artık aklı başa devşirme gelişmelidir. Artık Zamana oynama oyunundan uzak durmak gerektiği çok açıktır.
Kıbrıs Rum tarafı bunu artık değerlendirmelidir. DISİ eski milletvekilinin Türkiye'de darbe olunca gördüğü ham hayal gibi, beklentiyi Türkiye'nin maf olacağı şartlar üzerine kurarak, kendi dar milliyetçi bakışı temelinde bir sonuç oluşacağı hayali ile malul olan kafaların, Kıbrıs sorunun Federal ilkelerde çözümüne karşı zamana oynama oyunun tutsağı olunmamalıdır... .
Bu mantıkta sakat olan diğer yan ise Kıbrıs Türk Toplumunu yok saymak malullüğüdür. Sanılır ki bu milliyetçi ham hayallere, Türkiye'nin sıkışıklığı yol açacak. Peki, Kıbrıs Türk Toplumu, halk ifadesi ile yazayım, "gonnara mı toplar? "
Bu mantıkla, 1963-1974 arası heba edildi. Şimdi ayni mantıkla, 1974-2016 ya kadar olan sürenin Federal çözümün gerçekleşmesi için heba edilmesinin yol açtığı çıkmaz nedeni ile artık bu yanlış mantıktan geri durmak gerektiği çok açık...
Velhasıl kelam, bu darbe bizi de sarsmalıdır. Kıbrıs Türk Toplumu olarak Demokratik hukuk devleti zemininde, ekonomik olarak kendi ayaklarımız üzerinde duracağımız bir yapı için kafa kafaya vermek gerektiğini artık net olarak kavramalıyız.
Yok, hala, Vakıflar Bankasına münhalsız 18 kişi istihdam yaparak, siyaset yaptığını zan eden UBP- DP Hükümetinin mantığı temelinde gidersek, maalesef hiçleşeceğiz.
Kuzeyde ve Güneyde Kıbrıs sorununun Federal temelde çözümü için eski kalıpları kırmamız ve zamana oynama akıl dışılığından çıkmamız gerektiğini görmemiz gerekir.
Bu yüzden bu darbe, hem Kuzeyde, hem Güneyde bizi de siyasi yaşamımızı ve düşünce şeklimizi yeniden değerlendirme konusunda sarsmalıdır.