15 Temmuz 1974, Yunan Cuntası destekli bir grup EOKA’cının Kıbrıs’ta bölünmüşlüğü daha da karmaşık hale getirdiği sürecin başlangıç tarihidir.
Soğuk savaş koşullarında ‘komünizm tehlikesi’ne karşı her türlü derin devlet marifeti sergileniyordu. Petrole uzanan yol üzerinde ‘Sovyet yanlısı’ ya da ‘bağlantısız’ ülke kalmamalıydı.
Kalsa bile orada yaşayanlar ‘tam bağımsız’ olmamalıydı.
1970’li ve 80’li yıllarda birçok ülkede darbe yapıldı. Kah askerler, kah mollalar!
Hiçbir darbe o ülkenin insanlarına yarar sağlamadı.
Kıbrıs’taki 15 Temmuz darbesinin tek hedefi Kıbrıslı Türkler değildi. Cuntanın hedefinde Makarios ve başta AKEL’ciler olmak üzere sol görüşlü Kıbrıslı Rumlar vardı.
Bununla birlikte Kıbrıs’taki darbenin en belirgin sonucu adanın fizikken ikiye bölünmesi oldu.
**
Kıbrıslı Rumlar çocuklara tarihi öğretirken 20 Temmuz’dan başlarlar. 15 Temmuz’dan hiç bahsetmezler.
‘Resmi tarih’ böyledir ne yazık!..
Hedef doğruları, gerçekleri öğretmek değil, resmi propagandayı güçlendirmektir.
Bizim gibi geri kalmış, hele çatışma kültürüyle beslenmiş topraklarda tarih eğitimi objektiflikten çok uzaktır.
Ortadoğu sorunu İsrailliler tarafından farklı, Filistinliler tarafından farklı yazılır, anlatılır.
Kürt sorunu Kürtlerin anlatımında başka türlüdür, Türkiye’deki tarih eğitiminde farklıdır, Suriye’de başkadır, Irak’ta daha değişiktir.
Herkes ‘kendi tarihini’ yazar ve anlatır. İnsanlar tarihi yanlış öğrendikten sonra doğrulara ulaşması güçleşir. Hatta çoğu insan yanlış bilgilerle tamamlar ömrünü…
**
Kıbrıs’ta faşist Yunan darbesi olduğu gün 6 yaşımdaydım. Evdim’de bağ bozumuyla uğraşırken patlak veren krizin ardından İngiliz üslerinde geçen 6 aylık kamp hayatı, sonra Adana’ya götürülüşümüz ve 1975 başlarında Yeşilada isimli yolcu gemisiyle adanın kuzeyine dönüşümüz silik bir film şeridi gibi geçer hep gözümden.
Soğuk savaş koşullarının dayattığı darbe ve peşi sıra Türkiye’nin 20 Temmuz ve 14 Ağustos müdahaleleri, ada üzerindeki herkesin yaşam şeklini kökünden değiştirmişti.
Geçenlerde sohbet ederken halama “Acaba bunlar yaşanmasaydı biz nasıl bir hayatımız olurdu?” diye sordum. O dönemde lise öğrencisi olan halam da bilemedi bu sorunun yanıtını…
Kim bilebilir ki?
15 Temmuz günü darbe haberi geldiğinde ve ardından “Köyü boşaltın” talimatı verildiğinde kimse “Bir daha köyümüze geri dönemeyeceğiz” diye düşünmemişti!
Sadece “yükte hafif, pahada ağır” şeyler almışlardı yanlarına… Yani para, altın… Hatta çoğu onları da almamış, ‘güvenli’ saydığı bir yere saklamıştı, nasılsa döneceğiz diye…
Ama olmadı.
Film orada koptu, bir daha da geri sarılamadı.
Bizim coğrafyadaki ‘darbe günlükleri’ de acıdır böyle…