Darbeciyi utandıralım

Cenk Mutluyakalı

“Faiz’e teşekkür etmek lazım” dedi, yetişkin bir okurum.
“Takke düştü, kel kafayı körler bile gördü. Umarım çoğunluk gördü, göreceğini…”

İşte bundan emin değilim.
İlk günden itibaren yaşananları “normalleştirme” çabasına girenler var.
Örneğin…
“Cumhurbaşkanı ile Başbakan uzlaştılar, böylece görev Üstel’e verildi.”
Ya da…
“Tatar, Üstel’i seçti.”
Böylesi yorumlar yapılıyor.
Ortada sanki bir irade varmış gibi…
Karar alma süreçleri güya burada yaşanmış da sonuç bu olmuş gibi…
Müdahaleyi örtüleyen, perdeleyen, gizleyen bir yaklaşım bu!

***

Kıbrıs’ın kuzeyinde demokrasi zehirlenmiştir.
“Müdahale var” demek dahi tek başına anlamlı olmuyor.
Kim yaptı o müdahaleyi?
Darbe varsa, darbeciyi de söylemek gerekiyor.
Kuklaya kızarken, kuklacıyı da anmak kaçınılmaz oluyor.
Ankara’ya susmak, Tatar’a ya da UBP’ye çıkışmak meramı anlatmıyor.

***

“Çoğunluk” olup bitenin farkında mı acaba?
Sanmam!
Dünya kadar insanın gündeminde değil tüm bunlar…
Öyle duyuyorlar da duymuyorlar aslında…
Çünkü bir dolu insan “bedenen” burada yaşıyor ancak “ruhen” değil…
Ekmek kavgasında…
Yaşama tutunma telaşında…
İş, aş, evlat, geçim yorgunluğunda…

Kıbrıs’ın Türkiye’den yönetildiğini açık açık kabullenen binlerce insan var.
Belki onlar daha gerçekçi…
Cumhurbaşkanı olarak Erdoğan’ı biliyorlar zaten…
Kıbrıs’a dair tek bir tartışma dinlediklerini de sanmıyorum.
Ne yerli kanal izliyor, ne de gazete okuyorlar…
Artistleri de siyasetçileri de takımları da bayramları da hep Türkiye’den…

***

O nedenle kendi sesimizin yankısından kurtularak, çok daha geniş bir alanda anlatmak gerekiyor, bu düzende gelecek olmadığını…
Örgütlü bir itirazla birlikte bilinçlendirmeye, bilgilendirmeye, uyandırmaya da ihtiyaç var.

***

Tüm bu yaşananları sığ siyasetin yanlışları gibi görür ve normalleştirirsek çirkef yatağında iyice boğulacağız.

Darbeyi söylemek yetmez.
Darbeciyi de konuşacağız…
Utanması gereken biz değilsek eğer...
Utandıracağız…

 


İl, ilhak

Ankara’nın “KKTC”deki siyaset ve hukuk düzenini değiştirerek, Türkiye’dekine benzer bir düzen getirme arzusundan söz ediyor, gazeteci-yazar Metin Münir.

“Bu düzen, yürütmenin egemen ve keyfi olduğu, yargı bağımsızlığının olmadığı, medyanın yürütmenin kontrolü altında bulunduğu, dinin ağırlığını hissettirdiği bir düzendir” diyor.

Şu saptamayı yapıyor: “Adı konmamış bir ilhak gerçekleştirecek ve KKTC Türkiye’nin adı ilan edilmemiş bir ili olacak.”

“İl” ya da “vilayet” çokça kullandığımız bir benzetmedir.
Öyle de değil!
Çünkü “vilayet” olduğunuz koşullarda dahi kime oy verdiğinizi bilirsiniz.
“Vali”yi tanırsınız açık açık!
Kimse hesap soracağınız yönünde netsiniz…
Kendi siyasi partinizde, kendi başkanınızı seçersiniz en azından…
“İl Teşkilat Başkanı” için kurduğunuz sandığın anlamı vardır.

İl, anlatmıyor durumu…
İlhak, daha yakın…


 



TL’nin yeni erime süreci
 

Türk Lirası yeni bir “değer kaybı” sürecine giriyor.
İyiden “kağıt” olacak TL!
İyice eriyeceğiz.

Bunun sebebi Kıbrıs’ın kuzeyini Avrupa’dan koparmak, çözümden uzaklaştırmak, Türkiye’ye ilhak etmek isteyen siyasettir.

Ne dedilerse yalan çıktı.
“Yeni siyaset”in boyaları çoktan döküldü.
Dünyada tanıyan da yok, umursayan da…
“Kur korumalı mevduat” falan da işlemiyor buralarda…


Maraş’ı Birleşmiş Milletler denetiminde yasal sahiplerine iade etmek, Ercan Havaalanı ve Mağusa Limanı’nı yine Avrupa Birliği ve Birleşmiş Milletler’le birlikte açmak, kendi ayaklarımız üzerinde duracak bir demokrasi ve irade yaratmak dışında çaremiz yok.

Dünyayla bütünleşme, federal çözüm ve Avrupa Birliği’yle işbirliği için sesimizi yükseltelim.

 


söz sandığım

"Şahsınıza karşı haddi aşan, hududu geçen,
küstahlaşanları altın olsa kesenizde,
bal olsa kâsenizde tutmayın"

Neşet Ertaş