1974 yılının 13 Temmuzu’nda adamıza turist olarak gelerek yaz tatilini Maraş’ta geçirmeye çalışan Hollandalı emektar gazeteci Richard Keijzer, hatıralarını paylaştı... Maraş’a ilişkin bir sosyal medya sayfasında hatıralarını paylaşan Richard Keijzer’den izin alarak yazdıklarını özetle derleyip Türkçeleştirdik. Richard Keijzer, o günlerde çektiği fotoğrafları da paylaştı. Biz de bunları okurlarımızla paylaşmıştık 8, 9 ve 10 Ağustos 2022 tarihlerinde, bu sayfalarda...
Bay Richard Keijzer hatıralarının devamını da yayımladı ve biz de bunları okurlarımız için derledik... Keijzer, hatıralarının devamında, darbenin yarım bıraktığı Maraş tatili sonrasını kaleme aldı... Keijzer, özetle şöyle yazdı:
MAĞUSA/MARAŞ SONRASI, İKİNCİ BÖLÜM...
“Kıbrıs’tan kaçtıktan sonra (Temmuz 1974’te gerçekte böyle hissetmiyordum ama sonradan böyle hissettim), tatilimizin geriye kalanını Mayorka’da geçirdk. Biraz güneşlendik, dinlendik ve genel olarak iyi vakit geçirdik...
Oradaki ilk sabahımızda önümüze Hollandalı bir aile çıktı, ellerindeki gazeteden Hollandalı olduklarını anlamıştık, lütfen gazetelerine bir bakabilir miyiz diye izin istedik. Henüz Kıbrıs’tan geldiğimizi söyledik onları, aradaki buzları eritmek için ve evet, gazeteyi okuyabilirdim diye yanıt verdiler. Sonrasında onlara herşeyin nasıl olup bittiğini ve savaştan nasıl sağ kurtulabildiğimizi aktaracaktık. Henüz tam olarak savaş çıkmamıştı o günlerde ancak bizim başımıza neler gelmiş olduğunu aktardık kendilerine.
Mayorka’dan sonra Almanya’ya uçtuk ve oradan da trenle Hollanda’ya gittik, kaygılı ailemiz ve arkadaşlarımız bizi beklemekteydi... Başımızdan geçenleri tekrar tekrar aktarmak durumundaydık...
Bundan iki gün sonra, yerel bir gazete bizi telefoniyen aradı ve röportaj verip vermeyeceğimizi sordu. Evet, röportaj verebilirdik, bir kez daha hikayemizi anlatmak zorunda kalsak da... Röportaj, “Kıbrıslılar eğer ateş etmeye başlamazlarsa, aslında hoş insanlardır” başlığıyla yayımlanacaktı...
Buraya aldığım gazete küpüründeki fotoğrafımızdan da görebileceğiniz gibi sarışındık, zayıftık ve oldukça uzun boyluyduk... Bu da Maraş’taki ilk gecemizde tuhaf etkilere yol açmıştı... 48 yıldan beridir ilk kez bunu kamuoyu önünde söylüyorum... Ortalama Kıbrıslı erkekler için uzun boylu + sarışın + zayıf demek, “İsveçli” demekti ve onlar için “İsveçli kızlar” demekti. Özellikle geceleri... O nedenle bir dizi erkek bizi dikizliyordu. Ta ki onlara doğru döndüğümüzde, kız olmadığımızı görünceye kadar bize bakıyorlardı...
Röportaj esnasında bize adaya dönmek isteyip istemediğimizi de sormuştu gazete. Yanıt evet idi fakat ne zaman, bu belirsizdi... Bir tahmin beş yıl sonra, öteki tahmin 50 sene sonraydı... 48 sene sonraki tahmin daha akla yakındı...”
MAĞUSA/MARAŞ SONRASI ÜÇÜNCÜ BÖLÜM...
“Tüm turistlerin eşit olmadığı kanıtlanıyordu... Bizleri tur operatörü Neckermann adadan hızla çıkardığı halde, diğerleri o kadar da şanslı değildi...
2016 yılında 1974’te Bellview Apart-Otel’de kalmakta olan Hollandalı kızlardan birisiyle temasa geçmiştim... Bizim Cuma sabahı, daha doğrusu Perşembe gecesi otelden ayrıldığımızı görmüşlerdi...
Hollandalı kızlar otellerinde kalmışlardı, tam olarak ne yapmaları gerektiğini kestiremiyorlardı... Şanslıydılar ki Hollanda elçiliğinden bir yetkili geceyi Maraş’ta geçirmişti ve geride kalan tüm Hollandalı turistleri toparlamaya çalışmıştı... Bir Britanya konvoyu eşliğinde Dikelya’daki enklava götürülmeleri için düzenleme yapmıştı.
Hanneke bana şöyle dedi: “Güneye doğru seyahatimiz hiç hoş değildi, çevremizde el bombaları ve başka şeyler patlayıp duruyordu. Bir noktada konvoyumuz bir savaş uçağının hedefi olmuştu...”
Gece olmuş ve herkes araçlardan çıkarak açık havada gecelemek durumunda kalmıştı... Açık arazideydiler, valizlerinin arkasına sığınmış vaziyette... Sabah erkenden konvoy Dikelya’ya doğru yeniden hareket etmişti...
“Orada iki ip arasında bir kuyruğa girmek zorunda kalmıştık, aşırı sıcakta yiyecek birşeyler alabilmek için sıradaydık. Çok aşırı sıcaktı... Kilo kaybettiğim tek tatil de bu olacaktı” diye anlattı Hanneke...
Dikelya’dan Baf yakınında bir başka üsse doğru seyahatleri devam edecek ve orada geceleyeceklerdi... Oradan da bir Herkül taşıma uçağı onları alıp İngiltere’nin güneyindeki İngiliz Kraliyet Hava Kuvvetleri’ne ait Lyneham uçakalanına götürecekti. Bu uçağa ulaşıncaya kadar aradan iki gün geçmiş olduğu için Büyük Britanya’ya geç varmışlardı... Kısacası, seyahat acentesinden insanlar tarafından karşılanmak için geç kalmışlardı... Hanneke ve arkadaşları, tatilleri için Rotterdam’dan Bel Air acentesi aracılığıyla yer ayırtmışlardı... Bu acentenin müdürü olan Bay Boer, Transavia’dan kiralanmış bir charter uçakla İngiltere’ye gelmişti – Kıbrıs’tan gelenleri alıp onları güvenli biçimde eve götürmeyi hedeflemişti... Bay Boer, “Adada 23 turistimiz vardı, iki tanesi güvenliktedir şimdi. Geriye kalanlar nerededir, bilmiyorum, güvende olduklarını varsayıyorum” demişti.
Kızlar Lyneham’dan bir taksi alarak Londra Heathrow uçakalanına gitmişlerdi – arada 75 millik bir mesafe vardı. Sonra da Schiphol uçaklanına gidecek bir uçağa binmişlerdi. Aileleri ve arkadaşları onları karşılamaya gelmişti çünkü İngiltere’den onlara telefon etmişlerdi... Hanneke, “Şimdi bunu asla düşenemeyiz ancak o günlerde Kıbrıs’la hiç iletişim yoktu” diye anlatıyor... “Akrabalarımız da bu yüzden pek çok uykusuz gece geçirmişti, nerede olduğumuzu, iyi olup olmadığımızı bilmedikleri için...”
Eve geri dönüş ücretsiz değildi, kızlar Hollanda dışişleri bakanlığından para borçlanmak zorunda kalmışlardı... “Sonra da bir yazışma savaşına giriştik, kim neyi ödemeliydi falan diye... Tüm bu süreç de tam üç sene devam etmişti... Düşünebiliyor musunuz? TAM ÜÇ SENE...” diyor Hanneke...
Bir tür tazminat yerine, seyahat acentesi onlara Kasım 1974’te bir seyahat teklif etmişti – kimileri Mayorka’ya, kimileri de Paris’e gitmişti – biz de Versay şatosunda buluşmuştuk... Dünyamız çok küçüktü...”
MAĞUSA/MARAŞ SONRASI DÖRDÜNCÜ BÖLÜM...
“18 Temmuz 1974 Perşembe günü, Beyrut’taki Hollanda Büyükelçiliği’nden bir yetkili, Mağusa’ya/Maraş’a gelmişti, burada bulunan Hollandalılar’a bakmaya... Bunlardan birkaçı kentte yaşıyordu, geriye kalanlar turistlerden oluşuyordu... 15 Temmuz’daki darbeden sonra Hollanda Dışişleri Bakanı Van der Stoel, her bir Hollandalı şahsın mutlaka bulunup durumunun ne olduğuna bakılması gerektiği yönünde bir talimat vermişti.
Böylece en yakın büyükelçilik (bu durumda Beyrut’taydı bu elçilik), küçük bir ekibi Mağusa’ya göndermek zorundaydı. Mağusa/Maraş’a nasıl gelmişlerdi? Uçaklar uçmuyordu, normal feribotlar artık devrede değildi – Beyrut ile Mağusa arasındaki mesafe yüzülemeyecek ya da küçük bir tekneyle aşılamayacak kadar büyüktü – arada 130 mil vardı...
Daha fazla ayrıntı elde etmek maksadıyla, dışişleri bakanlığına bir elektronik posta gönderdim ve birkaç gün sonra (kayda değer biçimde hızlı yanıt vermişlerdi), bana bu tür konuları ele alan özel bir bölümün adını verdiler. Bu bölüme yazdığım bir elektronik postaya da hızlı sonuç aldım ve onlar da beni Milli Arşiv’e yönlendirdiler. Burada kamuya yarı yarıya açık olan çeşitli raporlara ulaşım elde etmiştim... Bunları gözden geçirebiliyordum, bundan kastedilen “görüyordunuz, not alıyordunuz fakat FOTOĞRAF ÇEKEMİYORDUNUZ”.
Böylece arşive gittim ve bir dizi dosyayı masama koydum. Akdeniz’de dışişlerinin kayıtlarıydı bunlar ve evet, işte Beyrut’tan Mağusa’ya giden elçilik yetkilisinin seyahati de vardı bu kayıtlarda. Trawler Hummel II adlı bir gemiyle gitmişti Beyrut’tan Mağusa’ya – bu gemi Hamburg’ta yapılmıştı fakat Britanya bayrağı altında seyahat ediyordu. Bu gemi CBS haber ajansı ile İtalyan RAI haber ağı tarafından charter olarak kiralanmıştı. Gemide bir düzine de Hollandalı gazeteci vadı, mümkün olduğunca kaynağından bilgi almak istiyorlardı. Sonraları bu gemiye “Al Hamza” adı verilecekti... Daha sonra da “Badr el Mustafa III” adını alacaktı. Bu gemi şu anda nerededir, bilinmiyor...
Hollanda Büyükelçiliği’nden Bay Beems, Salaminia Tower Hotel’de kurmuştu küçük ofisini, burada ona teleks vasıtasıyla ulaşılabiliyordu. Teleks numarası 2581 idi arşive göre...”
(Richard Keijzer’in notlarını derleyip özetle Türkçeleştiren: Sevgül Uludağ/YENİDÜZEN).
Richard Keijzer'in otelinin balkonundan çektiği bu resimde, darbeciler arabada tüfeklerini sallarken görülüyor...
İngiliz Kraliyet Hava Kuvvetleri RAF'e ait bir Herkül uçak...
Richard Keijzer'le röportaj yapan gazetenin küpürü...