Yaklaşık 15 yıldan beri ülkemizdeki çeşitli üniversitelerde mesleğimle ilgili fakültelerde ya da bölümlerde yarı zamanlı dersler veriyorum…
İngiliz da der, “Part Time Lecturer!”
-*-*-
İngiliz basını, medya ilişkileri, televizyon programcılığı, siyaset gazeteciliği, küresel gazetecilik ve daha bir sürü ders anlatmaya çalıştım…
Hem Türkçe, hem İngilizce…
Ders konuları dışında, sınıfta dile getirdiğim iki konu vardı; birincisi “okulunuza sahip çıktığınız müddetçe, o okulun ismi size her zaman yardımcı olur”du…
İkincisi ise her “yabancı” öğrenciye bu ülkeyi çok sevmeleri ve unutmamalarını öğretme çabamdı…
-*-*-
Her hangi bir derste, her hangi bir öğrenciye “siyaset”le alakalı bir cümle sarf etmişliğim yok…
Ama gazetecilik öğrencilerine, “gazetecinin en temel görevi, yönetenlerden değil, yönetilenlerden yana olmaktır”ı mutlaka söylemişimdir…
-*-*-
YDÜ, UKÜ, LAÜ derken son olarak ülkemizin bana göre en büyük ve en değerli üniversitelerinin başında gelen ama aynı zamanda yine ülkemizin en büyük kurumu olan DAÜ’deydim…
DAÜ’de yanılmıyorsam ya beşinci ya da dördüncü dönemimdeydim…
Part Time ders vermek için yapmam gereken online başvuru gecikmişti; bölüm başkanımız ve dekanımızla görüştük, başvurumuzu yaptık ve içinde bulunduğumuz dönemle ilgili biri Türkçe biri de İngilizce olmak üzere “aynı dersi”, çift dilli vermeye başladık…
İki hafta sonra ara sınav var…
-*-*-
Fakülte yönetimi, sınav programını hazırladı, şimdiden ne soracağımı az çok kestirdim, geçen hafta ders günü Brüksel’de olacağım için, öğrenci arkadaşlara, ara sınava kadar hangi kaynaklardan yararlandığımızı, bu kaynakları online bulabileceklerini ve lütfen bulup “lütfen” okumalarını rica ettim…
Ve ayrıca üç de örnek “fotoğraf” çekip, altına çok kısa haberini yazmalarını istedim…
-*-*-
Araya gireyim ve bir şey anlatayım…
Ders vermek demek; illa ki “bilmek” demek değildir…
Ders vermek, “öğrenmek”tir…
15 yıldır sürekli öğreniyorum ve bu da bana mesleki açıdan ciddi avantaj sağlıyor…
Ortalama bir öğrencinin benim dersime her dönem için toplam çalışma süresi tahminimce bir saat bile değildir… Ama aynı dersi her hafta anlatmak için haftalık çalışma – hazırlanma sürem en az 3 saattir…
Keyif almadığımı söylersem yalan olur…
-*-*-
Haa bu arada, kopmaz dostluklar, arkadaşlıklar da cabası…
-*-*-
Neyse, Brüksel’e gittik, döndük…
Derken, tamamı bir bankamızdaki borcuma kesilen “part time” maaşım yatmadı…
Nedir bu maaş?
Sadece ders verdiğiniz dönemleri kapsayan bir ödemem…
Ve sadece “Ayda 30 bin Amerikan Doları”…
Değil tabii ki!
Hemen şoka girmeyin!
2 – 3 bin TL arası bir para…
Lefkoşa – Mağusa benzin, öğle yemeği yetmiyor!
Neyse, maaş yatmadı, sordum…
“Gecikme” dendi…
Birkaç arkadaşa sordum, “yooook biz ödendik” diye yanıt aldığım anda, meseleyi çaktım!
-*-*-
Sonra, “Vakıf Yönetim Kurulu kararı” ile “durdurulduğumu” öğrendim!
Resmi bir tebligat yok, olmasını da beklemiyorum…
Teşekkür ederim!
Mesele anlaşılmıştır!
Kimsenin kimseyle kavga etmesine de gerek yok!
Öğrenci arkadaşlarıma sevgilerimi; fakülte dekanı, bölüm başkanı, hocalar ve özellikle tüm çalışanlara, İletişim Fakültesi kantin işletmecilerine, Büyük Kafeterya’daki herkese saygılarımı sunarım…
-*-*-
Ayrıca bana bu yazıyı yazma fırsatı veren ve ülkemiz üniversite eğitimine “terörist” yetiştirmek için gecesini gündüzüne katan benim gibi bir vatan hainini “kovan”, başta Sayın Cumhurbaşkanımız Ersin Tatar, Ekselansları Türkiye Cumhuriyeti Büyükelçisi Ali Murat Başçeri ve DAÜ Vakıf Yönetim Kurulu Başkanı (Doktor) Erdal Özcenk beyefendiye de şükranlarımı sunarım!
-*-*-
Hayat devam ediyor…
Bu ve buna benzer kararlar, 55 yaşındaki Serhat İncirli’nin yaşını 25’e çekiyor inanın…
“Üzülmedim” dersem, doğru olmaz…
Çok üzüldüm…
Ama bana yapılandan dolayı değil üzüntüm; bu güzel ülkenin ve bu koskocaman üniversitenin içinde olduğu duruma çok üzüldüm…
Hatta itiraf edeyim, gerçekten ağladım da…
Ama tekrar edeyim, gözyaşlarım kendim için değildi, bu ülkeyeydi, bu ülkenin en önemli akademik kurumunaydı…
Ben mi?
Ha ha ha, Erdal doktor sayesinde artık daha genç, daha diri, daha sağlıklı ve daha mutluyum…
Sağ olsun!
Öteki ikisi mi?
Hamdolsun!
-*-*-
Not: Değerli (Doktor) Erdal Özcenk beyefendi, bir an önce alacağımı öderseniz, banka borç taksidim açısından önemi olduğunu belirtirim. Ama ödemezseniz de canınız sağ olsun… Ekstradan sizlere, Gazimağusamızı da en demokratik, en özgür ve en sağlıklı bir şekilde yönetmek için başarılar dilerim!
Seviye iç çamaşırı seviyesi!
Seviye yerlerde sürünüyor!
Cumhurbaşkanı Londra’da!
Bir tek “İngiliz resmi eleman” ile görüşmesi yok!
Dışişleri Bakanı’nı falan geçtim, bakanlığın kapısında nöbet bekleyen Pakistan asıllı koruma görevlisi Muhammed ile görüşse “bravo” diyeceğim!
Yok!
-*-*-
Neymiş; “… Londra’ya gelir gelmez temaslara başlayan Cumhurbaşkanı Ersin Tatar, ilk görüşmesini Kıbrıs Türk Toplumu Futbol Federasyonu yetkilileri ile yaptı…”
Evet, yanlış okumadınız!
Hatta, federasyonun çalışmalarını takdir ettiğini söylemiş!
Vay be!
-*-*-
Üstelik, onlara demiş ki; “… KKTC parlak bir dönem yaşar, ancak dünyada olduğu gibi KKTC’de de ekonomik sıkıntılar var…”
Herhalde tayyare tuttu!
Veya ağır ilaç aldı!
KKTC parlak bir dönem yaşıyor?
Helal!
Hangi teleskopla bakıyorsa, bize de aynısından alsın!
Ve ayrıca, hazır “shopping”e gitmişken, Marks and Spencer’den alacağı donların yanına iki adet de XXXL eklesin, geldiğinde uğrar alırım!
-*-*-
Seviye iç çamaşırı seviyesi!
Yazıklar olsun!
Bana da don al Ersin abi!
İngiliz vatandaşı ama aynı zamanda KKTC’li Ersin bey Londra’ya gitmiş… İlk gün temasları kapsamında eski bakan ve Brooks Newmark ile görüşmüş… Adam Cumhurbaşkanımız ile görüşmeye fanellaynan geldi! Seviyesizlik “fanella boyu”…