Rum arkadaşlarımız anlatırdı. Çok sevdikleri bir dostları, Davlos’ta yaşamaya karar vermiş. Yakınları onu vazgeçirmeye çalışmış ama olmamış.
Davlos(Kaplıca)’da Türkiye/Karadeniz’den gelen göçmenler yaşıyor. Onlar ile anlaşabileceğine, birlikte yaşayabileceğine ihtimal vermemiş dostları, yakınları..
Ev kiralaması, resmi işlemler, biraz zor olmuş ama başarmış..
Kaç yıldır bu ilginç hikayeyi masal gibi dinliyorum. Arkadaşlarımız birkaç kez Davlos’a gidip onu ziyaret etmiş. Hayatından çok memnun olduğunu görmüşler..
Geçenlerde yine konusunu açtılar, uzun zamandır gidememişler. “ Biz sizi götürürüz” dedik. Davlos’a, 2-3 yıl önce başka Rum arkadaşlarla gitmiş, balık yemiş ve Mehtap’ta denize girmiştik.
Rumlar, “Kıbrıs’ın en güzel balıkları Davlos ve Pirgo’dan çıkar” derler. Kapılar açılmadan Rumlar için Davlos’a gitmek imkansızdı. Pirgo, Limnidi’den sonradır ve çıkmaz sokak gibidir. Bizler, Pirgo’ya ancak Baf üzerinden gidebiliriz o da çok zamana ve yorgunluğa bedeldir.
Rum arkadaşlara göre, Limasol, Larnaka ve Baf’ın balıkları kumlarda yaşarmış. Onun için lezzetli değilmiş. Halbuki kuzey denizlerinden çıkan balıklar kayalarda yetişirmiş.
Bizim balıkçı lokantalarımızda en iyi balık da olsa pişirmesini bilmiyorlar. Balığımız iyi ama sunumunda hata var. Rum balık lokantalarında “balık meze” dediğinizde , cömert şekilde her çeşit balığı peşi sıra getiriyorlar. İyi de hazırlıyorlar.
1974 öncesi Leymosun ziyaretlerimizde, Leymosun’a yakın Terazi (Zigi) denilen balıkçı köylülerinin yola çıkıp balık sattıklarını hep anımsarım. Otobüs veya araba penceresinden taze balıkları imrenerek izlerdim. Terazi eskiden köy bile değildi, şimdilerde, balıkçı lokantalarıyla dolu turistik kasaba oluyor. Tabii yine 1974 öncesi Pirgo’da yediğim balığın lezzetini hala anımsıyorum. İncirler’leri de muhteşemdi. Yeşilırmak yolunu geçişe açtıkları zaman, ilk ziyaret edeceğim yer Pirgo köyü olacaktır.
Davlos’a da herkes balık yemek için gidiyor. Bu sefer ise, orada yaşayan bir Rum’a Rum dostlarını götürüyoruz.
Doğa’nın Mart sonu güzelliği, Lefkoşa-Girne-Davlos yolununun uzunluğunu hissettirmiyor. Yol boyunca estetikten yoksun, yarım kalmış, bitmiş ama boş duran binlerce ev ve binalar beni rahatsız ediyor. Çoğu zaman, Girne bölgesindeki(doğu-batı) bu “gelişmeleri!” görmemek için kendime “keşke bir helikopterim olsa da gideceğim yere insem” derim. Ne olacak bu beton mezarları, bu çirkinlikler?
Nihayet Davlos’a varıyoruz. Ziyaret edeceğimiz kişi, o köyde “kaptan” olarak biliniyor. Oranın, büyük, meşhur lokantasının önünde durup kaptanı soruyoruz. Meğer hemen karşıdaki Bangalovlar’da kalıyorlarmış.
Evi bulup giriyoruz, arkadaşlar kucaklaşıyor biz ise tanıştırılıyoruz.
Benim dışımda herkes Rumca konuşuyor. Kaptan denen adam, ocak önünde birşeyler hazırlıyor. Bir süre sıonra Davlos’ta yaşayan Mustafa geliyor.
Türkçe konuşacağım birisini buldum derken o da Rumca’ya katılıyor. Meğer Davlos’a yerleşenler, Laz değil, Trabzon’lu Pontuslarmış. Bu nedenle Davlos’ta yaşayan gençler, yaşlılar Rumca konuşabiliyor.
Kaptan bu bakımdan da şanslı çıktı. Tam yemeğe oturacakken, karşı lokantaya gideceğimizi söylüyorlar. Daha rahat etmek için. Evde Kaptan tarafından hazırlanan balık mezeleri, yumurtalı ayrelli ve gavcar mantarı kızartması ve diğer mezeleri alıp karşıya geçiyoruz. Barbun balığı lokantada kızartılacakmış. Lokanta, Lefkoşa ve başka yerlerden gelenlerle dolu. Bakıyoruz, bir minibüs dolusu Rum da geliyor.
Mustafa 1975’te Davlos’a yerleştiklerinde uzun yıllar çok sıkıntı çektiklerini söylüyor. Özellikle 2003’ten beri köyün ekonomik olarak kalkındığını belirtiyor. CTP örgüt başkanıymış. Talat’a %70 oy çıkacağını söylüyor. Kaptan olsun, birlikte gittiğimiz Rum arkadaşlar olsun Talat’ın kazanmasını istiyor. Nasıl yardım edebiliriz diyorlar. O gece Talat’ın köyde konuşması var. Mustafa “kalın” diyor. Arkadaşlarımızın akşama için başka programları var. Onları götürmek zorundayız.
Ziyaretine gittiğimiz Rum Kaptan, 74’te terkettiği köyünde yeniden yaşamayı hep hayal etmiş. Gün gelip kapılar açılınca, Kıbrıs AB’ye girince hayalleri gerçek olmuş. AB Yeşil Hat tüzüğü avantajı Türk- Rum ortaklığı doğurmuş. Mustafa ve Kaptan, Davlos’tan ve civar yerlerden çıkan balıkları Güney’e ihraç ediyor. Yaşlı Kaptan, genç Mustafa’ya işin püf noktalarını öğretiyor. Onun “hayır” demesini bilmediğinden yakınıyor. Bir nevi hocalık yapıyor.
Mustafa Rum kesimine geçemiyor. O Davlos’taki işleri hallediyor, kaptan da Rum kesimindeki. Düşünüyorum, AB olmasaydı, bir Rum kuzeyde yaşayabilir miydi? Türk ile Rum ortak iş yapabilir miydi? Böylesi bir atmosferin seçimler ile geri götürülmesi kötü olur. Çoğu insan, Talat çözüm bulacak diye onu destekliyor. Ben ise çözüme kadarki sürenin daha da önemli olduğunu düşünüyorum. Bence, uzun sürecek bu çözüm süreçinin Talat gibi ılımlı bir görüşmeci ile sürdürülmesinde büyük yarar vardır.
8 Nisan 2010 Yenidüzen