“Ortak gelirimizi ayrımsız tüm çalışanlara paylaştırarak olağanüstü günleri dayanışma ile atlatabiliriz” gibi bir söylem neden çok zor geliyor?
Çok somut bir önerme bu!
Çünkü o gelirleri hep birlikte yaratıyoruz.
Maliye’deki “ortak kasa” içerisinde bir yoksulun ödediği harç, fon, vergi de var, casinoların imtiyaz ücreti de… Seyrüsefer harcı, damga pulu, akaryakıt fonu da var, iletişim vergisi de…
***
Ne zaman ki mali imkânlar daralıyor, özel sektör çalışanları “memur maaşlarını” işaret ediyor, kamu çalışanları da “zenginleri, patronları…”
Böylece “düzen” değişmiyor (!)
Yoksul yine yoksulluğuyla kalıyor.
Zengin zenginliğiyle…
“Orta Sınıf” da kendi konfor alanında korunuyor.
***
İlginçtir.
Bizim ülkemizde “zenginlerden” çok daha fazla vergi alındığı zaman bu gelir “yoksullara” geri dönmüyor!
Her şartta “güvencesiz yoksullar” kendi pratiğini yaşıyor.
Örnek mi?
Annan Planı dönemi…
Maliye’nin gelirleri misli misli artmıştı.
Peki bu gelir nasıl paylaşıldı?
Bir dönünüz geriye, o dönemin gelirlerini, giderlerini inceleyiniz.
***
Ekonomik eşitsizlik ya da gelir dağılımındaki adaletsizlik kültürel bir sorundur aynı zamanda…
Üretim ve maliyet dengesinin asla olmadığı, çok kazananın çok daha az ürettiği ya da gidere orantılı toplumsal bir faydanın ortaya çıkarılmadığı çarpıklıktan söz ediyorum.
***
Hep söylenen “zenginler” ya da “ultra zenginler” kimdir sahi?
Çünkü bunlar –tanımını açık seçik yapmazsanız eğer- “soyut” kavramlardır.
Yarı yurdumda soyut kavramlar önde koşuyorsa, somut gerçeklik değişmiyor demektir.
“Zenginler” demekle olmuyor.
İnsandan insana değişiyor.
Benzin istasyonundaki pompacı için “zengin” lüks arabasıyla yanına gelendir.
Oysa buralarda “lüks araç” kullananların çoğu kendine “fakir” diyendir.
Mermerci çırağı için “havuzlu ev”in sahibidir zengin.
“Havuzlu ev”de oturan için banka patronu!
Tezgahtar kıza sorsanız “13’üncü maaşı ödenen” zengindir.
Bir bankanın veznesinde çalışan arkadaşım, “onlar zengin” demişti, iş çıkışı, memurlara bakarak.
Memura sorsanız zengin Suat hocadır, Çangardır, Boyacıdır, Arkın’dır!
Şimdilerde “zengin” diye anılanların çoğu bahisçidir, kumarcıdır, yap-satçıdır!
***
Hâlbuki “zengin”in çok daha ölçülebilir bir tanımı olmalıdır.
“Servet” ya da “Varlık” vergisinin tarifini neden yapmıyor kimse?
Bu ülke “servetini” de bilmiyor sanırım…
Nüfusunu bilmediği gibi!
“Emlak” ya da “seyrüsefer” vergileri örneğin, varlıkla ilgilidir.
Çünkü aracı ya da emlağı pahalı olandan daha çok vergi alınır.
***
Peki “Servet Vergisi” nasıl olur?
“Banka mevduatı falan rakamın üzerinde” denir örneğin…
Ya da…
“Aylık geliri falanca rakamı aşan…”
O rakam nedir?
“Servet” nerede başlar?
Elbette “varlığı” kadar “borçları” da dikkate alınır bir insanın…
Nihayetinde “zengin”in tanımı yapılmadıkça ve “servet”in bu tartışmanın anlamı yoktur.
***
İdeal olan “dolaylı vergilerin” kaldırılmasıdır.
En az bu tartışılıyor.
Hani yoksulun da zenginin de eşit ödediği Katma Değer gibi, fonlar gibi!
Kayıt dışılığa göz yumuluyor çünkü…
Çünkü herkes de biliyor bütçenin çoğunluğu bu “adaletsiz” vergi ve fonların kendisinden oluşuyor.
***
Tanımı yapılmış servet ya da varlık vergisini illaki destekliyorum.
En baştaki uyarımı da yineleyerek…
Çünkü ada yarımızda zenginlerden çok daha fazla vergi alındığı zaman bu gelir yoksullara dönmüyor.
Bir “proje” olarak servet ya da varlık vergisini tartışırken, şu temenni zorumuza gitmemeli diyorum yine de…
“Ortak gelirimizi ayrımsız tüm işçilere paylaştırarak olağanüstü günleri dayanışma ile atlatabiliriz.”
İki toplum (!)
“İki toplumlu” tanımını “İki taraflı” diye sunuyor, iradesi ve iktidarı tartışmalı, yeni Cumhurbaşkanlığı aklı!
Birleşmiş Miller önünde, “toplum lideri” olduğunu unutarak...
Yine o Birleşmiş Milletler'in 'resmi' tanımlarına sırt dönerek ve aslında dünyadan uzaklaşarak..
“İki toplumlu” anlayışın aslında siyasi eşitliğimize dair öznelik içerdiğini ve Kıbrıs ülkesindeki asli ortaklığımızı pekiştirdiğini görmezden gelerek...
Toplumu beğenmiyor, “iki taraf”tan biri yapıyorlar bizi!
Toplum olmaktan “taraf” olmaya geriletiyor hepimizi, uluslararası hukuk ya da dünyayı umursamayan, vilayetin taraftarları!
Kendileri çalıyor, kendileri oynuyor nasılsa!