"Bilincin eylem zamanı şimdidir,
-adalık- zamanıdır.
Geçmiş ve şimdi yalnızca materyaldir.
O materyal kullanılarak gelecek yapılandırılır, ki paradoksal olarak o
“gelecek” hep gelecektir.
Yani hiç gelmeyecektir...
“Şimdi” ise felsefi olarak ele alınamaz, zira “zamansızlık”ta daha oluşurken kaybolur,
geçmişe dönüşür…"
(Bilgin Saydam / Psikeart: Sayı 44)
Geçmiş, gelecekle ilgili ümitleri beslediği için önemlidir.
Bu yüzden geçmiş, değer ve anlam kazanır...
Materyaldir...
O materyal kullanılarak, gelecek yapılandırılır...
"Gelecekle" ilgileniyor musunuz?
Peki Kıbrıs tarihi bize ne anlatıyor?
İnsan aklının mümkün kıldığı tüm egemenlik şekillerininin denendiği,
fakat ne yazık ki şu ana kadar hiçbirinin işe yaramadığını mı?
Gelen-giden liderlerin,
Kıbrıs'ın büyük sorunlarını geçmişte hiçbir zaman çözemediklerini,
şu anda da hâlâ çözemediklerini,
ve gelecekte de çözemeyeceklerini mi?
Belki de bizim istediğimiz gibi bir gelecek sağlamaları,
onların yeteneğini aşmaktadır,
ne dersiniz?
Belki de biz Kıbrıslılar,
aynı alışkanlıkların yaratıklarıyız...
Aynı şeyleri düşünmek,
bizleri aynı seçimleri yapmaya yönlendiriyor!
Aynı deneyimler,
aynı duygular,
aynı düşünceler...
Dolayısıyla,
bu adada gelecek hep geçmişe mi dönüşüyor?!
Yoksa defnedilemeyen bir ölü gibi mi yaşıyoruz?
Oysa ki,
"şimdi" gibi bir güne inanmak gibidir hayat!
Gündelik zaman-mekan rejiminin kuralları içerisinde,
ileriye bir adım atmaya benzer;
bilinmeyenin korkusu,
keşfin ümidi vardır adım atmakta!
Metafor olmadan,
yani bir şeyin yerine koyduğu başka bir şey olmadan,
"şimdi" sürdürülemez...