Değersizin değerlendiği, değerlinin değersizleştiği gün

Eralp Adanır

Antikacı dükkânları hep ilgimi çekmiştir...

Buna ek olarak antika meraklıları, koleksiyoncular, pazarda kurulan masalar üzerinde satış yapan pazarcı-antikacılar...

“Antika, maddi değeri olan eski taşınabilir eşya demektir. Bir eşyanın ya da sanat yapıtının "antika" sayılabilmesi için yaşlı olmasının yanında az bulunur özellikte olması gerekir. Ne var ki her eski eşya da antika sayılmaz. Antikalar ünlü bir kişiye ya da belli bir tarihsel döneme ait olabilir...”

Böyle buyurdu vikipedia.

Sonra kömürle ısıtılan bir ütünün satışta olduğunu gördüm bir yerde.

Düşündüm de, nice entariler, pantolonar, gömlekler ütülemiş bu demir külçesi.

Yok ben yetişmedim o günleri.

Benim zamanımda elektirkliydi önceleri ütü. Sonrasında buharlısı çağ atlatmış kendisine.

Ama o günlerde pek değeri yoktu aslında o ütünün.

Sonuçta ev yaşamında olmazsa olmazlardan biri olarak yerini almıştı hayatımızda.

Belki de “ütü masası” bile yoktu. Hani ihtiyaç olduğu da daha keşfedilmemişti herhalde.

O zamanlar ütü, sadece bir ütüydü. Yenisi çıkınca daha bir değersizleşen ve atılan.

Ya da bir yerlerde süs olsun diye bırakılan. Ama o süs olma hali de o gülerde akla gelmezdi. İşe yaramaz bir ütü sonunda.

Değersiz... kifayetsiz... işlevsiz...

Bugün antika olarak karşımızda dünün değersizi.

Niçin?

Çünkü vikipedia dedi ya “az bulunur” olmasındandır.

Hani bir söz var; “kör öldü badem gözlü oldu” diye. Hah tam da öyle işte.

Bizim kömürle ısıtılan ütü bugün en değerlilerinden oldu.

Hayattında hiç görmediği öneme sahip, kendisine hiç biçilmediği kadar bir fiyatla alıcısını bekliyor.

Dünün “değersizi” bugünün “değerlisi” oldu işte.

Sonra aklıma, değerli-değersizden yola çıkarak insan halleri geldi.

Ha bu arada geldiği gibi yazıyorum ya, “değerli “demişken; ‘80’li yılların “Değerli” isimli çizgi film de aklıma geldi. Şu “kih kih kih” gülen köpek. Neyse şu insan hallerine dönelim...

İster çevremizde olsun isterse aile içerisinde, farketmez, sonuçta bir insanın değerliyken nasıl değersizleştiği, değersiz gibi görünenin da nasıl bir anda “bulunmaz hint kumaşı” olduğuna herkes tanık olmuştur bu yaşam döngüsü içerisinde.

Önce şu “değersiz” diye yorumlayacağımız insan haline bakalım...

Öylesine yaşar giderken, kendi çevresinden başkası tarafından farkına varılmayan, öylece yaşayıp-ölmüş biri olma yolunda gününü gün ederken bir bakmışsınız bir anda, günün insanı olmuş.

Medyanın her alanında boy gösterdikçe bizim “değersiz”, “değere binmiş” meselâ.

Hatta böylesi durumda “yahu bu da nerden çıktı?” sorusunu bile sorduracak nitelikte.

O artık “değerli” bir insan. Değersizlikten değerliliğe terfi etmiş.

Hani deriz ya kendi aramızda, “.ok oldu tabağa girdi”...

Hah tam da öyle...

Tabii bir de değerliyken değersizleşenler var insan halinde.

Yaşamımız içerisinde kendisine değer verdiğimiz hatta yücelttiğimiz insanlar mutlaka olmuştur.

Ona taparcasına, ağzından çıkacak her kelimeyi bir “ayet” kabul eden, dürüstlüğü, aklı, çalışmaları, görüşleri hakkında bizler için bir yol gösterici olanlardan bahsediyorum. Tartışmasız kabulümüz olanlardan.

Tabii birçok kez bu “katma değeri” bizlerin abarttığını da bir yere not alalım.

İşte böylesi insanlar gün gelir öyle bir hata yaparlar ki, gerçek varlık sebepleri ortaya dökülürken, sizin de gözünüzde yüceliği yerle bir olur.

Moraliniz o kadar bozulur ki, “yahu bu insan böyle biri miydi?” diye kendinize sormadan da edemezsiniz.

E, n’oldu şimdi?

Sizin “değerliniz” bir anda “değersiz” oluverdi.  

Artık yaşını başını almış bazı siyasilerin, iş adamlarının, ya da herhangi bir alanda gençliğinde bir isim yapmış olanların bugün zaman zaman hâlâ tercih edilmelerini görünce, şu “antika” tanımı da aklıma gelmedi değil... “az bulunan”...

Böylelerini görünce de insanın aklından binbir yorum geçmiyor değil yani.

Meselâ; “İtmedi bitmedi her zaman kendine bir koltuk buldu siyasette.”

Ya da “bilirkişi-kanaat önderi-ehlivukuf” yaftaları yapıştırılmış, ahı gitmiş vahı kalmışların hâlâ gündemde yer almaları.

Elbette “tecrübe” dolayısıyla da “bilgi” karşısında boynumuz kıldan ince.

Ama şu antikalara da “katma değeri” biz artırdıkça, bulunmaz hint kumaşı oluyorlar işte.

Ya bir müsaade artık...