Ödül Aşık ÜLKER
CTP Genel Sekreteri, Milletvekili Asım Akansoy, ülkenin ihtiyacının ara seçim değil, erken genel seçim olduğuna vurgu yaparak, “Ara seçim, bizim için bir ilk adım seçimidir. Meclis içerisinde bir güç, denge değişimine yol açmayacak olması, seçimin önemini azaltmaz. Seçim gerçekten önemlidir, değerlidir” dedi.
“CTP’nin mecliste ağırlığını bir tık dahi olsa yükseltmesi, bizim bundan sonraki süreçteki etkimizi daha da arttıracaktır” diyen Akansoy, Sami Özuslu’nun adaylığında katılacakları ara seçimde ülkenin değişim, dönüşüm ihtiyacına cevap verecek hamlenin ilk adımının gerçekleştireceklerini söyledi.
Asım Akansoy, “Meclis aritmetiği değişmelidir, yeni bir irade şekillenmelidir ve toplum rahatlamalıdır, toplumun rahatlamaya ihtiyacı vardır” dedi.
“Ülkenin ihtiyacı olan ara seçim değildir, erken genel seçimdir”
Soru: Ara seçime gidiyoruz, CTP de adayının Sami Özuslu olduğunu açıkladı. Mecliste çok büyük bir değişiklik yaratmayacak olan bu seçimin önemi ve anlamı nedir?
Akansoy: Ülkenin ihtiyacı olan ara seçim değildir, erken genel seçimdir. Meclis aritmetiği değişmelidir, yeni bir irade şekillenmelidir ve toplum rahatlamalıdır, toplumun rahatlamaya ihtiyacı vardır. CTP olarak ara seçim değil, erken genel seçim için çok yoğun bir çalışma yaptık.
Anayasaya da uygunluğu olduğu bağlamını gözetirsek, bir yıl içerisinde bir erken genel seçimin gerekli olduğu görüşümüzü hükümete de ilettik. Fakat bu, karşılık bulmadı. UBP kendi meclis çoğunluğunu kullanarak 25 Haziran’da ara seçim kararı aldı.
Ara seçim kararı alındıktan sonra, yapılması gereken, parti içi demokrasiyi sonuna kadar çalıştırmak, partideki tüm örgütleri, tüm yönetici kadroları dikkate almak, dinlemek ve ona göre karar sürecini ilerletmekti. Biz de aynen bunu yaptık. Adayını en son açıklayan parti gibi görünmekle birlikte, aslında en sağlıklı süreci biz yürüttük. Parti içerisinde uzlaşıyı, birliği, beraberliği koruduk, ki bir sol parti olarak parti içi demokrasi olmazsa olmazımızdır. Ülkenin ihtiyacı olanın, ciddi bir değişim ve dönüşüm olduğu tespitinden hareketle, tezlerimizle, görüşlerimizle, parti programımızla ve tüm örgütlerimizle bu seçime gireceğiz. Bizim için önemli olan, isimden öte, partinin değerlerini taşıyabilecek bir adayımızın olmasıdır, ki aday olarak önerilen tüm arkadaşlarımız çok değerlidir, hepsi de bu vasıflara sahiptir. Takdir Sami Özuslu üzerinden şekillendi ve biz, sevgili Sami Özuslu’yla, bu ara seçimde ülkenin değişim, dönüşüm ihtiyacına cevap verecek hamlenin ilk adımını gerçekleştireceğiz.
“Bu, bizim için bir ilk adım seçimidir”
Bu, bizim için bir ilk adım seçimidir. Meclis içerisinde bir güç, denge değişimine yol açmayacak olması, seçimin önemini azaltmaz. Seçim gerçekten önemlidir, değerlidir. Bu ülkede ekonomik sorunların ne kadar üst düzeyde olduğunu, sosyal sorunların, istikrarsızlığın, geleceği görememenin, eğitimdeki, sağlıktaki rezaletlerin ne düzeyde olduğunu çok iyi biliyoruz. Dolayısıyla, CTP’nin mecliste ağırlığını bir tık dahi olsa yükseltmesi, bizim bundan sonraki süreçteki etkimizi daha da arttıracaktır.
“Toplumun şu anda ciddi bir öfkesi ve tepkisi vardır”
Toplumun şu anda ciddi bir öfkesi ve tepkisi vardır. Bu öfke ve tepki, CTP’nin tezleriyle, görüşleriyle, kadroları ve programıyla bütünleştiği noktada elbette adım adım erken seçime gideceğiz. Bunun ne zaman olacağı, hep birlikte bunu nasıl yöneteceğimize bağlı bir konudur. Süreci ileriye taşımak için gerekli baskıyı ve mücadeleyi CTP yapacaktır.
Soru: Hükümet bir yılını değerlendirdi ve bazı hedefler açıkladı. Size göre hükümetin bir yılı nasıldı?
Akansoy: Bu ülkede, hükümetin ciddiye alınır bir noktada olduğunu, bir yıllık değerlendirmesini ve bundan sonraki öngörüsünü gözetmemiz gerektiğini düşünmüyorum. Hükümet, bugün yalan üstüne yalan, beceriksizlik üzerine beceriksizlik, basiretsizlik üzerine basiretsizlikle memleket yönettiğini iddia ediyor. Bu ülkede, halkın tercihiyle, iradesiyle, icazetiyle şekillenmiş bir hükümet yoktur. Atanmış hükümet olduğu için söylediklerinin hiçbir anlam ve önemi yoktur. Bizim şu anda mecliste yaptığımız nedir? En azından, bu hükümetin ortaya koyduğu çeşitli düzenlemelerin, kamu yararına çekilebileceği kısımları çekme konusunda mücadele etmektir. Bunun dışında bizim bu hükümetten hiçbir beklentimiz yoktur. İnanın hiç ciddiye almadım, hiç önemsemedim. Düşünebiliyor musunuz, karşımızda 45 gün önce Türkiye ile protokol imzaladığını iddia eden bir hükümet var. Ne halkın, ne bakanların, ne milletvekillerinin protokolle ilgili hiçbir bilgisi yok. Sadece o dönemde yapılmış genel geçer açıklamalar var. İşin ciddiyeti tamamen kaçtı. Dolayısıyla yok hükmünde bir hükümetin, görüşleri de yok hükmündedir.
“Protokol düzeni, alt yönetim anlayışını sürdürmek üzere kurgulanmış bir projedir”
Soru: Protokol onay için meclise de gelmedi...
Akansoy: Protokol kamuoyu, siyasi partiler ve meclisle paylaşılmadı. Kabinede olan bazı arkadaşlara “protokol hakkında bilginiz var mı” diye soruyorum, “İnan Asım, yok. Okumadık, görmedik” diyorlar. Böyle bir rezaleti bize yaşatan, Üstel ve Oktay ikilisidir. Protokol, ülkenin geleceğiyle ilgili, iki devlet tarafından imzalanan ve yasalar üzerinde geçerliliği olan bir metindir. Bunun süresi bir yıldan uzun olduğunda, bir onay yasasıyla meclisten geçmesi gerekiyor. Ekonomik olmadığı ve bir yıldan kısa olduğu dönemlerde de bilgilendirmeyle meclisten geçer.
Protokol düzeni dediğim düzen, ne yazık ki bu ülkede alt yönetim anlayışını sürdürmek üzere kurgulanmış bir projeden başka bir şey değildir. Bugüne kadar öngörülen maddelere bakıldığında, kesinlikle Kuzey Kıbrıs’ın ekonomik olarak kalkınmasının sağlandığını söylemek mümkün değildir. Kuzey Kıbrıs, dünden daha kötü noktadadır, daha fazla istikrarsızdır. Daha fazla önümüzü göremez, yatırım yapamaz hale gelmiştir. Bunlar, protokol düzeninin yarattığı noktalardır. Üstelik sadece iktisadi kapsam gözetilmemekte, idari yapılanmadan siyasi sistem değişikliğine, toplumun sosyal değerlerinin, karakterinin aşındırılmaya çalışıldığı bir hedefi olduğu açıktır.
“Protokol düzeni, öğretilmiş çaresizlik dayatmak üzere yapılmaktadır”
Yine bu protokol düzeni, Kıbrıslı Türklere toplumsal bir özgüven sorunu, öğretilmiş çaresizlik dayatmak üzere yapılmaktadır. Sanki Kıbrıslı Türkler kendi kendilerini yönetemezlermiş gibi, muktedir değillermiş gibi... Bunu bize dayatacak anlayışı asla kabul etmeyiz. Ama bu, “dünyanın herhangi bir yerinde, devletlerarası ikili protokol yapılmaz” demek değildir. Elbette yapılır, yapılmalıdır. Ama bunun bir zaman dilimi olur, ömür boyu protokoller üzerinden, alt yönetim ilişkisini üreten bir düzenlemeyi kabul etmemiz asla mümkün değildir. Kıbrıslı Türklerin kendi kendilerini yönetebileceklerini biliyoruz. TC devletinin bize katkısı, bizim talebimize bağlı olarak, bizim istediğimiz alanlarda yönetebilirlik durumunu destekleme mahiyetinde olabilir. Bu konu, çok hassas bir konudur. Ben, iktisadi işbirliği protokollerinin, iktisadi değil siyasi protokol olduğunu düşünüyorum. Ekonomiyi araçsallaştırarak, sosyal, siyasal, ekonomik alana müdahale etmenin yasal hale getirilmeye çalışan bağlamıdır. Bugüne kadar, çeşitli noktalarda karşı çıktığımız açık müdahaleler gibi, bu da bir tür müdahale aracıdır, ancak bunu yasal bağlama oturtuyorlar.
“CTP’nin hükümet iddiasının birinci maddesi, istikrarlı muhasebe birimi”
Soru: Son dönem döviz karşısında TL’nin değer kaybetmesi, bundan dolayı yaşanan sıkıntılar var. CTP’nin istikrarlı muhasebe birimine geçişle ilgili tezleri olduğunu biliyoruz.
Akansoy: Euro bazlı istikrarlı muhasebe birimine geçiş çok temel bir konudur. Bu, TL’yi göz ardı eden bir şey değildir. Fiyatların ve hizmetlerin euro cinsinden değerlendirildiği bir ekonomik yapıda, ücretlinin de maaşının euro cinsinden olması sağlanmalıdır. Alım gücü TL, satılan malın döviz bazında olması büyük bir fakirleşme yaratıyor. Dolayısıyla, Türkiye’ye, TL kullanmaktan dolayı içine düştüğümüz büyük sıkıntının ortadan kalkması için konunun anlatılması, hamle yapılması lazım. CTP’nin hükümet iddiasının birinci maddesi budur, yani biz yarın hükümet konusunda görüşlerimizi ortaya koyduğumuzda bir numaralı konu istikrarlı muhasebe birimi konusudur. Bundan asla taviz vermeyeceğiz. Elbette bu, kolay ve bir günde olabilecek bir şey değildir. Bunun çalışmalarına başlayıp, süratle gerçekleştireceğiz. Bu temel bir konudur ve ekonominin gelişmesinin, insanların yaşamlarını öngörebilmelerinin zemini, yatırımcının nasıl bir yatırım planlamasına sahip olması gerektiğinin cevabı olacaktır. Daha özgür, irademizi yansıtan hamleleri bu zeminde yapabileceğiz diye düşünüyorum.
“Toplumun beklentilerine kafa yorulmuyor”
Soru: Giderek büyüyen tepkiler, eylemler var ama hükümet bunları kaale almıyor. Son zamanlarda öğretmenlerle ilgili bir yasada değişiklik yeniden gündeme geldi, öğretmenler sokakta. Kamu İhale Yasası’nda, AKSA ile uzun süreli sözleşmenin önünü açan değişiklikler yapıldı. Özel okul fiyatlarındaki artışlara, Eğitim Bakanı’nın “biz karışamayız” tavrı ortada... Hükümet hangi sorunu çözebiliyor ya da çözmeye niyeti var?
Akansoy: Hükümetten öte, UBP milletvekillerinin veyahut kabinede bulunan çeşitli bakanların kişisel performansları, tamamen verilen talimat üzerine, kendi siyasi ikballerini karşılamak üzerine kuruludur. Kesinlikle kamu yararına, toplumun beklentilerine kafa yorulmuyor, siyasi programları ve vizyonları yoktur. “Kamu İhale Değişiklik Yasası geçecek. Ünal Beyin kararıdır. Siyasi bir karardır, sizinle tartışmam” tavrı sergileniyor. O yüzden, hükümet yok hükmündedir diyoruz. Herhangi bir şekilde oturalım, tartışalım, değerlendirelim noktası yok. İdari, Sağlık ve Sosyal İşler Komitesi’nde eğitim konusu konuşulurken bu yaşandı. Sağlıkla ilgili tartışmada da aynı noktadadırlar. Komitenin başkanı olan kişi, başbakanla olan ilişkisi üzerinden pozisyon alıyor ve herhangi bir yasanın, sağlıklı bir şekilde tartışılmasının ve kamu yararı ekseninde, katılımcı bir anlayışla şekillenmesinin önüne geçiyor. Güçlü, etkili, belli bir geleneğe dayanan, duyarlılığı olan ve zümresel temsiliyeti olan sendikalarımızın görüşlerini almak varken, KTES diye olmayan bir sendikayı devreye sokuyorlar. Öğretmen sendikalarının, çok haklı bir şekilde, tepkilerini yükseltmelerinin sebebi budur. KTES denen sendika bakanlığı dikkate almayan, elçilikle çalışmanın “nimetlerinden” bahseden, garip bir örgüt. Bunu kabul etmemiz mümkün değildir. Toplumsal değerleri taşımayan, kurumlarımızı yok sayan, sendikaları, siyasi partileri görmezden gelen, TC elçiliği ile ilişkisi tamamen itaat ilişkisine indirgenmiş bir yaklaşımla elbette derdimiz vardır. Çünkü toplumsal varoluşumuzu yok sayan, bizi eriten söylemleri vardır.
“Mevcut protokoller uygulanamaz”
Meclisteki çeşitli milletvekilleri, bazı bakanların değişip yerlerine başkalarının geçeceği hedefiyle kendilerini gösterme yarışına girdiler. Körlemesine, verilen talimatları, toplumu hiçe sayarak hayata geçirmeye çalışmaktadırlar. Bunlar, içinde bulunduğumuz dönemin çok büyük siyasi tahribatlarına neden oluyor ve siyasete olan güven de azalıyor. Meşruluğu olmayan, tamamen aldıkları talimatlarla, imzaladıkları protokoller üzerinden hareket eden bir hükümet var. Bu bağlamda, iktisadi veya ayrı ayrı imzalanmakta olan sosyal işbirliği protokolleri hangi devlet veya uluslararası kuruluşla olursa olsun, bunların içeriğini Kıbrıs Türk halkının belirlemesi gerektir. Artık beş yıllık kalkınma planlarının hazırlanması, ekonomik, sosyal, kültürel kalkınma planları olması gerekiyor. Bunların mecliste tartışılması ve tartışılırken ülkenin tüm sosyal, ekonomik aktörlerinin sürece dahil olması ve ortaya çıkacak ortak akıl metni üzerinden ikili protokollerin istişare edilmesi gerekiyor. Bu, imzalanacak olan protokolün sadece yasallığını değil, daha da önemlisi meşruluğunu, uygulanabilirliğini sağlayacak bir şeydir. İmzalanan mevcut protokoller uygulanamaz çünkü toplumsal değerlere ve güvene dayanmıyor.
Soru: Türkiye’de seçimler yapıldı, başkanlık seçimi ikinci tura kaldı. Seçim sonuçlarını nasıl değerlendiriyorsunuz?
Akansoy: İlk değerlendirmem, çıkan sonucun ne yazık ki istikrarsızlık olduğudur; gerek meclisteki partilerin aldıkları oy dağılımı, gerekse seçimin ikinci tura kalması konusu... Bundan sonraki süreçte, Türkiye’nin işinin daha da zorlaştığını düşünüyorum. Tek adam modeli, başkanlık modeli, “istikrar” diye geliştirdikleri model, tam da düşündüğümüz gibi istikarsızlığı ortaya çıkardı. İstikrarsızlık yanında, özellikle 50+1 yaklaşımı, 1’in 50’yi tahakküm altına almasını doğurdu. Türkiye örneğinde, 1 MHP’ydi. MHP, aşırı sağ, faşist bir parti olarak, Türkiye’nin politikalarını doğrudan belirledi. AK Parti’nin MHP’ye teslimiyeti doğdu ve temel politikalar giderek farklılaştı. O paralelde, Devlet Bahçeli, “Kıbrıs Türk halkına müdahale edilmelidir” diyerek, tarihi bir itirafta bulundu. Bir halkı bu kadar aşağılayan, yok sayan, göz ardı eden bir yaklaşım olamaz. Çok net bir şekilde görüşlerini ifşa etmişlerdir. Bu tür, haddini aşan açıklamaları bizim, hem parti olarak, hem toplum olarak, ne unutmamız, ne de tepkisiz kalmamız mümkündür. Bu, şu ana kadar yapılan müdahalelerin resmi dilde karşılığıdır. Bu itiraf, Sabri Yirmibeşoğlu’nın “Bayraktar Cami’ye bombayı biz koyduk” açıklamasıyla bire bir eş anlamlıdır. Kıbrıslı Türkler olarak biz, ne müdahalelere kapı açacağız, ne müdahaleleri benimseyeceğiz, ne Kıbrıs Türk halkının bir alt yönetim anlayışı içerisine sıkıştırılmasını kabul edeceğiz, ne de bir azınlık olarak hayatını sürdürmesini…
“50+1 modeli, Kıbrıs sorununu da ciddi anlamda esir aldı”
Başkanlık sistemi modelinin siyasi kültürle, coğrafya ile doğrudan ilintili olduğunu düşünüyorum. Şu anda Türkiye’de, 50+1 modeli ne yazık ki demokrasiyi de, yargı bağımsızlığını da, kuvvetler ayrımını da, AB sürecini de, basın özgürlüğünü de çok ciddi anlamda olumsuz etkilemiştir. Bunları görmezden gelemeyiz. Çünkü, bu modeli bize dayatmak isteyen ve çeşitli dönemlerde “Türkiye’de işler ne kadar da güzel gidiyor, bizde de bunlar olsa ne olur” diyen kesimlerin olduğunu çok çok iyi biliyoruz. 50+1 modelinin, Kıbrıs sorununu da ciddi anlamda esir aldığını ve müdahalelerin kaynağının da bu sistemde yeri olduğunu düşünüyorum.
Türkiye’deki seçimin en büyük sürprizlerinden biri, Yeniden Refah Partisi’nin aldığı oydur. AK Parti’nin %7 oy kaybetmesi de, not edilmesi gereken bir konudur. Çünkü devletin tüm aygıtlarını kendi bünyesinde tutan, seçimde kullanan bir iktidarın ikinci tura kalması ve %7 oy kaybetmesi önemli bir mesajdır.
Altılı masanın başarılı olduğunu düşünmüyorum, altılı masanın başarısı ilk turda çok daha yüksek bir oy almasıyla olabilirdi. Son kırk yıllık neoliberal dönem, tüm dünyada, ülkelerde eşitsizliği, fakirleşmeyi ciddi anlamda arttıran bir dönem oldu. Bu dönemde, özellikle orta sınıfın fakirleşmesi, merkez oyların da ya sağa, ya sola kaymasına yol açtı. Sadece merkez oylara oynamak adına, bir sol partinin siyasi söylemini sağa kaydırma çabası ve sağla ittifak çabası yanlış okunmuş bir sosyal sürecin sonucudur. En sonunda, milliyetçilerin daha bir ağırlıkta olduğu bir durum ortaya çıktı. ABD’nin liberal hegemonyasının zayıfladığı, neoliberal dönem sonrası bir süreçte merkez yapılar boşalmış durumdadır, dünyanın dört bir tarafında görülen ve tartışılan budur. CHP’nin 6’lı masası etkili olmadı, CHP hariç 5 parti kazandı.
“Enflasyonun yükseleceğini çok rahat bir şekilde görebiliriz”
Aynı şekilde, kamuoyu yoklamalarında aşırı sağ oyların görülmemiş olması, sadece Türkiye’ye özgü bir durum değildir. Kamuoyu araştırmalarında görünmez olan bu oyların, seçim sonuçları açıklandığında, ciddi anlamda öne çıktığını görüyoruz. Bu, demokrasi açısından ciddi anlamda tehlikeli bir durumdur. Türkiye özelinde, özellikle ekonomi politiğin bugüne kadar TL’yi ne noktaya getirdiği, Türk ekonomisini nasıl savurduğu düşünüldüğünde, aynı politikanın bundan sonra da devam edecek olmasına dönük kaygım, endişem üst düzeydedir. Hukukun üstünlüğüne, demokratik değerlere dayanmayan bir siyasi yönetimin, sağlıklı ekonomik gelişme gösteremeyeceğini herkes çok iyi biliyor.
Dolayısıyla bunun, hem Türkiye hem de Kıbrıs Türk halkları için ciddi olumsuz sonuçları beraberinde getireceğini, dövizin kontrolden çıkacağını, ekonomik yatırımların ortadan kalkacağını, Türkiye’nin bir ucuz iş gücü ülkesine dönüşeceğini ve enflasyonun insanların alım gücünün azalmasına paralel olarak yükseleceğini çok rahat bir şekilde görebiliriz.
“Kıbrıs’ın kuzeyinde çıkan sonuca şaşırmadım”
Soru: Kıbrıs’ın kuzeyindeki yaşayan TC vatandaşları, Türkiye’de çıkan sonucun aksi yönde oy kullandı. Bu nasıl bir mesaj veriyor?
Akansoy: Kemal Kılıçdaroğlu %53.5, Recep Tayyip Erdoğan ise %39.4 oy aldı. TC ve TC-KKTC vatandaşlarının oy kullandığı bir seçim sonucundan bahsediyoruz. Bunu doğru okumak lazım. Bunu en doğru okuması gereken, Türkiye’deki siyasi aktörler olmalıdır. Özellikle son yıllarda, Ankara siyasilerinin, Cumhurbaşkanlığı seçimi başta olmak, iç siyaset, hükümet ve bakan dizaynları noktasında ortaya koydukları kabul edilmez müdahaleler, karşı tepkiyi de beraberinde getirmiştir. Bunun yanında, bu sonuç, demokratik, laik değerlere, özgürlüklere verilen önemin de bir göstergesidir. Ben Kıbrıs’ın kuzeyinde çıkan sonuca şaşırmadım.
2018 seçimleriyle kıyasladığımızda, Kemal Kılıçdaroğlu %37.5’ten %53.5’e fırladı, 2018’e 15 bin 868 oy alırken, bugün 43 bin 774 oy aldı. Bu, Kıbrıs’ta yaşayan, TC vatandaşlığı olan kişilerin rahatsızlığını, beklentisini ortaya koyan bir sonuçtur.