1 Mayıs’ta ara bölgede toplanan o kalabalığın içine baktığınızda göremediğiniz devrimciler gibidir bu mücadele.
Hangi mücadele?
Kaldı mı ki diyeceksiniz.
Annan Planı referandumu sonrasında yaşanan hayal kırıklığı ile kendine yeni kılık, kılıf veya parti bulanlar elbette oldu.
O günden bugüne birçok parti kuruldu, çözüm ve AB perspektifinde siyaset yapmanın önemi artmasına rağmen, sert savrulmalar yaşayanlar ve kurulu düzene ayak uyduranların sayısı da aynı oranda arttı.
Şimdilerde eskiden düzenle dirsek temasları olanlar artık KKTC’nin devamlılığını savunur oldular. Bu düşüncelerini kısık sesle söylüyorlar belki ancak sesleri o kadar kalabalık ki gürültülü bir gerçek olarak karşımızdalar.
Bazıları makam, mevki, bazıları gelecek kaygısı için susarken olan bu ülkenin geleceğine oluyor.
1 Mayıs’ta ara bölgede iki toplum bir arada tek ses olurken, bizi tellerin ardında seyredenler veya Ledra Palas sınır kapısına kadar gelip orada durup kalan insanların emek mücadelesine ne kadar destek olabiliyoruz, görüyor muyuz onları, kimlik siyasetimizin neresine koyuyoruz?
Sınıfsal kavga ile kimlikler ötesinde bir mücadelede saf tutmak bugün Kıbrıs’ın kuzeyinde devam eden ve temelinde hukuksuzluğun hüküm sürdüğü düzeni değiştirebilmek için önem arzediyor. Kurucu iradesi bizde olmayan bu yapının sürdürülebilir olmadığını biliyoruz, yeni mücadele araçları bulmalı ve gelecek için kendimize yeni hedefler belirlemeliyiz.
Ben 9 yıl aradan sonra 1 Mayıs yürüyüşüne katılabildim. İfade özgürlüğünüzün olmadığı bir meslekten çıkıp sokağa dönünce bazı değerlerin ne kadar önemli olduğunu daha iyi anlıyorsunuz. Birlikte aynı yolları yürümek temelinde hukuksuzluk bulunan düzeni değiştirmenin en önemli adımı.
Kapandığınız her oda, oturduğunuz her koltuk, sustuğunuz her adaletsizlik, ifade özgürlüğü var, hukukun temeli de sağlam, hukuk devleti tıkır tıkır işliyor diye yazdığınız her kâğıt gün gelir bu hukuksuzluğun temeline bir harç olur.
Geçtiğimiz gün bir arkadaşla karşılaştım. Birlikte gençliğimizde nice yollar yürümüştük, önemli bir mevkiye atandı. Beni görünce önce kravatını düzeltti sonra da uzattığım elimi istemeden sıktı. Sordum, AP seçimlerinde oy kullanacak mısın, partin ne düşünüyor diye.
Kullanmayacağını ve önce evimizin önünü temizlememiz gerektiğini söyledi. Ben kravatını beğendiğimi, güle güle kullanmasını diledim.
Kıbrıslı Türkler Annan Planı’nda hayal kırıklığı yaşayan, sonrasında da bu düzene umutsuzluktan sıkı sıkıya bağlanan genç bir neslin artık bürokraside yerini aldığı günleri yaşamaya başlıyor.
Makul muhalif olmak belki şimdilerde çok revaçtadır.
1 Mayıs’ta “Kıbrıs’ta Barış Engellenemez” diye sloganlar yine atılmıştır, yine dikenli teller arasında kimlik işlemleri yapılmış ve bilgisayarlar yine isimleri kaybetmiştir.
Siyaset ısınmıştır ya da soğumuştur.
Elektrik fiyatları artmıştır ya da azalmıştır.
Gazete sayfaları yazmıştır veya susmuştur.
Bizim artık değişimden korkan, her şeyi ekonomik kalkınmaya bağlayıp bunun için özelleştirmenin tarafında saf tutan sosyal demokratlarımız, sosyalistlerimiz, orta-yolcularımız vardır.
Tek bildiğimiz değişimden korkan, federal birleşik Kıbrıs’tan çekinen, sıkı sıkıya kurulu düzene sarılan nice makul muhaliflerin artık oldukça fazla oluşudur.
Onlar kravatlarını daha sıkı bağlasınlar.
Biz elbet tutacak başka eller ve yürüyecek yolllar buluruz.