Değiştirmeliyiz!

Cenk Mutluyakalı

Demokrasimizin ciddi yaralar aldığı süreçleri hep birlikte yaşadık.

Akıncı-Tatar yarışında toplum iradesine kurulan pusu, seçim sandıklarına atılan zehir, Saner-Sucuoğlu-Üstel operasyonları ile ülkeye yaşatılan demokrasi utancı hepimizin üzerine ağır bir güvensizlik olarak çöktü.

O nedenle “karar verici biz değiliz” ve “değiştiremeyiz” hissi tüm toplumun iliklerine kader işledi.

İlk yıkmamız gereken bu duygu halidir.

Biz “değiştiremeyiz” dedikçe, statükodan beslenenler semiriyor ve hepimizi değiştiriyorlar.

***

Kıbrıs Türk siyasi tarihi Türkiye kaynaklı müdahaleler ile meşhurdur.

Adanın kuzeyini teslim alan Ankara vesayeti yıllardır en ciddi sorun olarak içimizi kemiriyor.

Siyasi eşitlik ya da statü kabulü hep güneyden beklenir, halbuki buna sırt dönen kuzey zihniyetidir genelde…

***

Seçmen bu gidişe en önemli tepkisini ara seçimlerde vermişti aslında...

Sandığa gitmeyerek!

Ulusal Birlik Partisi’den “kaçan” seçmen belirlemişti sonucu…

***

25 Haziran seçimlerine katılımın yüzde 29.8’le sınırlı kaldığını anımsatalım.

Bu tepki, çoğunlukla “hükümet” olarak anılan partileri yöneldi.

Bundan ders almadılar.

Hani sokağın deyimiyle “akıllanmadılar.”

Ara seçimin ardından entrika siyaseti bitmedi. Sandıkla yüzleşmediler. Toplumu değil kendilerini düşünmeye, statü hırsıyla didişmeye, biat ve itaat siyasetiyle yürümeye devam ettiler.

***

Demokrasi krizi, kontrolsüz nüfus, irade yoksunluğu ve uluslararası toplumdan uzaklaştığımız yalnızlaşma süreci yaşam kalitemizi ciddi anlamda geriletirken, gelecek endişesini de artırdı.

Şu hatırlatmayı özellikle yapmak istiyorum, yaşam kalitesinin ölçüsü kamu maaşları ya da meyhane masaları değildir.

Adalet ve insan haklarından istihdamda fırsat eşitliğine, gelecek güvencesinden çevre kalitesine, sağlığa erişimden kamusal eğitime  pek çok farklı bileşeni vardır, yaşam kalitesinin…

Bunlardan yoksunuz…

Hele hele dünyadan…

***

Kıbrıs Türk Barolar Birliği yakın dönemde bir açıklama yayınlamış, endişelerini paylaşmıştı…

Siyasetin kendi temel meselelerini çözemeyerek, hukuktan veya yargıdan medet umması; en az siyasetin yargıya müdahalesi kadar tehlikeli sonuçlara gebedir ve bundan kesinlikle kaçınılması gerekmektedir. Kuvvetler ayrılığı ilkesinin özünü oluşturan yasama, yargı ve yürütme arasındaki sınırlar, tüm taraflarca özenli ve hassas bir şekilde korunmazsa; ortada ne Anayasa’nın oluşturduğu organlar ne de demokrasi kalacaktır…

Haklı çıktılar!

Şimdi siyasetin kirini “kitaba uydurmaya” çalışıyor, kimileri…

Uysa ne olacak…

Hayatlarımız kirleniyor sürekli…

Dedim ya, üstesinden gelmemiz ilk zorluk, “değiştiremeyiz” duygusunu aşmaktır.

Unutmayınız, en etkili iletişim, her bireyin, bir ötekini ikna etmesidir önce…

Değiştirmeliyiz!

Buna mecburuz.

  • ( Fotoğraf / Kompozisyon: Emin Çizenel )

:::