Her insan veya şöyle diyelim “hepimiz”, mutlaka “delilik” yaparız!
Kiminin yaptığı delilik komiktir, gülünür; kiminin yaptığı ise kötüdür, mesela öldürür!
-*-*-
Yani güldüren bir delilik söz konusuysa mesele yoktur!
Ama öldüren bir delilik söz konusuysa, sıkıntıdır!
-*-*-
“KKTC’nin nüfusa ihtiyacı var!”
Bunu söylemek bence deliliktir!
Neden deliliktir?
Çünkü, KKTC’nin mevcut alt yapısı, nüfus artışını kaldırmaz!
-*-*-
Yeraltı suyu tükenmiştir, Türkiye’den gelen su da “risklidir” her an “kopabilir ve haliyle durabilirdir”...
Elektrik yetersizdir...
Ve kirlidir...
Ve pahalıdır...
-*-*-
Kısacası KKTC’ye nüfus taşımak, KKTC’nin nüfus yapısını değiştirmek - artırmak, “delice yanlışlar”dır ve bugün yaşadığımız her türlü olumsuzluğun sebebidir...
-*-*-
İşgücüne ihtiyaç olabilir...
Ekonomik açıdan, “marketler satış yapsın, çok para kazansın” diye de dar beyinler düşünmüş olabilir!
Veya İskele – Esentepe bölgelerinde şu anda yaşananlarda görebileceğimiz gibi; yabancılara daire ya da ev satıp çok para kazanmak da bir siyaset olabilir ki bence her ikisi de çok hatalıdır!
-*-*-
Delice yanlışlar yapılmıştır bu konularda ve yapılmaktadır!
-*-*-
“Siyasi anlamda Rumlarla nüfusu eşitlemek lazım” diye düşünmek ise “delilik ötesidir”...
Bu şekilde düşünmek veya düşünüyor olmak, psikoloji veya psikiyatri bilimlerinin henüz çare üretemeyeceği seviyede bir cins ruh sağlığı sorunudur...
-*-*-
Çok basit bazı örnekler vereyim...
Daha kolay anlaşılması açısından...
-*-*-
Sabahleyin, Gönyeli Çemberi’nden Mağusa İstikameti’ne gidiyorsunuz...
Aynı bölgede iki özel okul, sanayi fuarı, sanayi bölgesi, spor kompleksi falan yapıldı...
Okul saatlerinde toplu taşımacılıkla bireysel taşımacılık tam bir rezalete dönüşüyor...
Bazı otobüsler up uzun ama yollar onlara göre değil...
Yüzlerce veli, çocuklarını özel araçlarıyla taşıyor...
Tam bir keşmekeş...
Herkes işine gücüne gecikecek; trafik sıkışacak; çok ciddi yakıt harcaması ama ondan kötüsü korkunç bir çevre – hava kirliliği yaratılacak...
Yaratılıyor da!
-*-*-
Nüfusu artıralım!
İyi artıralım da bu nüfusun seyredebileceği yollar yapamadınız!
Toplu taşımacılık yok zaten olanlar da mevcut şehir planı içerisinde sağlıklı hareket edemiyor...
Bayındırlık ve Ulaştırma Bakanı, başka hesapların peşinde, “Karpaz yolları harika oldu, teşekkürler Türkiye’m” diye mesaj yağdırıyor!
-*-*-
Bir başka örnek vereyim...
Girne, İskele, Esentepe, Alsancak, Lapta, Tatlısu gibi bölgelerdeki yapılaşma, göz kamaştırıyor değil mi?
Alsancak ve Lapta’da kanalizasyon yok...
Ve göz kamaştırıcı apartman ya da villalarda oturanların atıkları toprağa veriliyor...
-*-*-
Girne ve İskele’de insan atıkları denize boşaltılıyor...
O koskocaman apartmanlar hep satılsa, yaşayanlar günde birer kez büyük abdest yapsa, memleketi mok götürecek!
-*-*-
Daha çok bina, daha çok para!
Daha çok nüfus, Rum’a korku!
Delilik değil de nedir?
Arı kovanına çomak sokmaya
çalışan bal yapmaz arılar!
Kıbrıs Türk toplumu içerisinde, türünün ilk örneği bir “yer” hizmete giriyor...
Avrupa Birliği (AB) sponsorluğuyla...
-*-*-
Dün bir grup gazeteciye bu “yer” ile ilgili bilgi verildi...
Perşembe günü yani 24 Nisan’da ise Lefkoşa’da Surlariçi’ndeki bu “yer”in resmi açılışı yapılacak...
-*-*-
Nedir bu “yer”?
En basit ifadeyle şöyle anlatalım; “paranız yok, fikriniz var” buraya gideceksiniz...
Burada son teknoloji kullanılarak yaratılan bir “arı kovanı” var...
Ya da “kuluçka kovanı”...
Kendileri adına “EU Incubator Hive” demişler...
Yani AB’nin kuluçka kovanı...
-*-*-
Gideceksiniz, iş kurmanıza yardımcı olacaklar, fikirlerinizi geliştirmeniz, hatta maddi destek bulmanız için yol gösterecekler...
Teknolojiden faydalanabileceksiniz...
Kahveniz, çayınız bedava...
Play station bile var...
Dinlenebileceksiniz...
-*-*-
Bu “yer” yani kuluçka kovanı, şimdilik 12 kişiye hizmet verecek...
Her yaştan girişimciyi kabul ediyorlar ama anladığım gençler tercihleri olacak...
Büyük bir fırsat, çok önemli bir hizmet...
-*-*-
Şimdi...
AB, sadece bu konuda değil, belki de onlarca ayrı projede Kıbrıs Türk toplumuna ciddi anlamda destek vermektedir...
-*-*-
KKTC’de Ersin ve Tahsin kardeşlerin kafa yapısı, “verdikleri sözleri tutmadılaaaaar... AB’yi kovacağııııııızzzz...” gibi son derece boş sloganlarla yüklüdür...
Irkçı ve doğru olmayan bu çıkışlarını her ikisi de etraflarındaki ganimet tayfası da sürekli dile getiriyor...
-*-*-
Zaman zaman olduğu gibi, dün de AB yetkililerinden birine sordum...
Kendilerine KKTC’deki resmi makamlar tarafından zorluk çıkarılıyor mu?
Dün sorduklarım kibar insanlar, “yok hayır, hatta ilişkilerimiz çok iyi” görüşünü belirttiler...
-*-*-
Peki Tahsin ve Ersin’lerin derdi nedir?
Arı kovanına çomak sokmaktır!
Çünkü onlar, bal yapmaz arıdırlar ve toplumun bal yapmasını engelleyip, eşek arılarına tüm kovanlarımızı teslim edip, “vız vız vızıldayarak” yaşamayı tercih etmektedirler...
-*-*-
Yani bör bör bönürmeleri, şov maksatlı bayrak kavgaları, sert çıkarmış gibi görünmeleri falan “iş oladır”...
Vız vız!
Bal yok!
Balla uğraşanlar zaten hain!
Balla uğraşanlara yardımcı olanlar da düşman!
Ersin ve Tahsingiller kahraman!
Hade be o yanı!
Önce Türkiye!
TAK Ajansı’ndan bir haber geldi... Diyor ki, “... KKTC Milli Olimpiyat Komitesi (MOK), Annan Planı referandumunun yıldönümünde, referandumunun üzerinden 19 yıl geçmesine rağmen Kıbrıs Türkü’ne uygulanmaya devam edilen spor ambargolarına tepki göstermek amacıyla Birleşmiş Milletler organları ve daimi üyelerine iletilmek üzere BM yetkilisine mektup verdi...”
-*-*-
Merak ediyorum, bu mektup, aynı ambargoyu uygulayan ve Kıbrıs Cumhuriyeti ile her türlü resmi teması yapan Türkiye’yi de kapsıyor mu?
-*-*-
Kısacası, Dursun Koç kardeşimin ve ekibinin bronzosu, Türkiye’yi kınamak için yeterli şekilde sıkar mı yoksa gevşek mi?
Hiç inandırıcı değilsiniz sevgili Dursun Koç!
Hatta komiksiniz!
Önce Türkiye tanısın, kabul etsin, Kıbrıs Cumhuriyeti ile resmi spor karşılaşması yapmayı reddetsin!
Sonra birlikte yürüyelim!