İfade edilmeyen gerçekler, yetenek, liyakat, eylemsizlik zaafiyeti, kısır döngü, birlikte üretmek, paylaşmak, sanatın ortak dilini kullanarak bariyerleri aşmak ve daha fazlasını anlatan oyun: CUT
Demirel: “Üretmediğin sürece meselenin sadece “olmamak” kısmında kalırsın”
CUT oyunu için ekiple sözleştik ancak oyunun ekibinin bu oyunda sahneye çıkma yanında başka projelerde çalışmaları ve/veya yeni oyun provaları almaları sonucunda bir türlü CUT ekibini biraraya getiremedik. Hem zaman darlığı hem de adanın her iki kesiminde yaşamanın yarattığı ekstra engelleri aşabilmek adına ekiple soru-cevap şeklinde iletişim kurarak onların görüşlerini sizlere aktarmayı uygun bulduk. Bu bağlamda oyunun yazarı-yönetmeni Nehir Demirel, ortak yazarı Nejdet Serkan Sadıkoğlu, oyuncular Penny Finiri ve Birce Birsel Çağlar’in sorularımıza verdikleri yanıtlarını birleştirerek sizlerle paylaşıyoruz.
Murat OBENLER
Finiri: “Kendimize ve seyircilere bir şeyler katmak, hep birlikte ülkemizde zihinsel açıdan zengin, engin ve bütünleyici bir kültür yaratmak için tiyatro yapıyoruz”
Tiyatro sizin için ne anlam ifade ediyor? Tiyatro yapmak ne ifade ediyor?
Nehir Demirel: Dünyevi dertlerden kopmakla, insanın ve hayatın en diplerine inmek arasında bir duygu. Temelde, oyun oynarken eğlenmek demek tiyatro. Oyunun keşfinden keyif almak demek.
Nejdet Serkan Sadıkoğlu: Kendine has bir evren yaratmak ve o evren içerisinde belirli konular hakkında soru sormak, sorgulamak, tartışmak.
Penny Finiri: Tiyatro sırf tiyatro yapmış olmak için yapılmaz. Tiyatro hayatta kalmak için de yapılmaz. Kendimize ve bizi izleyen seyircilere bir şeyler katmak ve hep birlikte ülkemizde zihinsel açıdan zengin, engin ve bütünleyici bir kültür yaratmak için tiyatro yapıyoruz. Sahnede dururken bütün dünyaya sesleniyormuş gibi hissediyorum, söylediklerimi bütün dünya duymalıymış gibi geliyor.
Birce Birsel Çağlar: Aslında bu soruyla ilgili çok derin cevaplar vermemiz gerekiyor muhtemelen ancak çok basit; tiyatro ve oyunculuk benim için yapmaktan çok keyif aldığım ve beni hayatta en mutlu eden şeylerin başında geliyor. Ne mutlu bana ki tiyatroyu mesleğim haline dönüştürme şansına sahip oldum.
Demirel: “Mesleğimizin tek konuşulmayan fakat her türlüğü zorluğun onun etrafında döndüğü temel konu ‘yetenek’. Genel yaşayış içinde ise bu bize ‘liyakat’ problemini getiriyor”
CUT adlı bir oyun fikri nasıl ortaya çıktı, yazım süreçleri nasıl gelişti? Shakespeare’nin Hamlet’i ile kendi düşüncenizi birleştirmek fikri bir yandan oldukça yaratıcı dururken bir yandan da tehlikeli sularda yüzmek anlamına da gelmiyor mu? (Çok iyi yüzücülerimiz varmış, onu da görmüş olduk) Sonuçta bir tiyatro klasiği olan Hamlet’in metni var ortada.
Demirel: Nejdet’le yine dünyayı kurtardığımız bir gece, Gülsefa’nın orada bulunup konuşulan her şeyi not alması bize ciddi bir motivasyon verdi. Kafamdaki imaj oyunun seyrini değiştiren an olmalıydı. Önünü ve sonunu kurguladık. Oturup yazdık. Komedi elbette ki trajik olandan gelir. Sahne üzerinde, ifade edilmeyen gerçeğin çeşitli davranış bozukluklarına sebep olduğunu görüyoruz. Bu da bize komediyi getiriyor. Ne zaman ki gerçek konuşulur hale geliyor, o zaman iki karakter arasındaki duvarlar yıkılıyor ve duygular ortaya çıkıyor ve bariyersiz bir iletişim başlıyor. Shakespeare ve Hamlet’le buluşmak elbette ki tehlikeliydi. Mesleğimizin tek konuşulmayan fakat her türlüğü zorluğun onun etrafında döndüğü temel konu ‘yetenek’. Genel yaşayış içinde ise bu bize ‘liyakat’ problemini getiriyordu. Doğru insanların doğru yerde olmaması sistemin acımasız bir oyunu. Özelde bunu kendi mesleğimizde de yaşıyoruz. Bunun için eyleme geçmemek de tam olarak zaafiyetimiz. Bu bir kısır döngü. Hem mesleki, hem yaşamsal, hem de toplumsal anlamda ‘olmak ya da olmamak’ eylemin kendisine ve var olma çabasının zorluğuna parmak basıyor.
Sadıkoğlu: Nehir Demirel ile birlikte sık sık hikayeler ve karakterler üzerine sohbet ederiz. Cut fikri yine sohbet ettiğimiz bir gün Gülsefa Dede’nin Hamlet ödevi üzerine konuştuğumuz bir sırada Nehir Demirel’in Cut oyunundaki Oyuncu ve Yönetmen karakterlerinin fitilini ateşlemesiyle başladı.
Demirel: “Herhangi bir yerden maddi destek almadan ürün ortaya koymak çok zordur”
Bu ekip nasıl bir araya geldi? Bu ödenekli bir tiyatro da olmadığı için hayatını Kıbrıs adasının kuzey ve güneyinde, Türkiye’de hatta İngiltere’de sürdüren tiyatro sevdalısı gönüllülerin oluşturduğu bir kolektif/topluluk gibi duruyor.
Demirel: Herhangi bir yerden maddi destek almadan bir ürün ortaya koymak çok zordur. Fakat aklımdaki soru şuydu : “Kimlerle çalışmak istiyorum?”. Penny Finiri ile daha önce Limasol Ethal Tiyatrosu’nda Strindberg’in Baba oyununu çalışmıştık. Onu tanımıyordum. Fakat aramızda şahane bir iletişim başladı. Çok yetenekli ve duyguları/dünyaya bakışı benimkiyle paraleldi. Birce Birsel Çağlar ile ise çocukluk yıllarından üniversite yıllarına taşınan bir dostluğumuz var. Sonrasında bu hiç kopmadı ve mesleki anlamda da birbirimizi büyüttük. Beraber keşfettik. Yetenekli, cesur ve yeniyi denemekten korkmayan bir oyuncu. Elimde iki baskın oyuncu vardı. Ve aralarında şahane bir enerji ve denge oluşacağına emindim. Öyle de oldu. Onun dışında Türkiye’nin en iyi tasarımcılarından Hakan Dündar bize kostüm ve kukla tasarımında yardımcı oldu. Fatih Çiçekli daha önce çalıştığım bir müzisyen. Bu yepyeni deneyime şahane besteler yaptı. Diğer katkı koyan herkes benim en yakın arkadaşlarım. İnanılmaz bir özveri ve inançla herkes yanımdaydı. Teşekkür ederim.
Sadıkoğlu: Nehir Demirel benim okuldan hocamdı. Ben tiyatro bölümü ( oyunculuk) son sınıfındayken Nehir okula geldi ve benim mezuniyet oyunumda yönetmenim oldu. Sohbet ettikçe zevklerimizin, tiyatroya bakışımızın birbirine çok yakın olduğunu fark ettim. Okul sonrasında da hoca-öğrenci ilişkimiz dostluğa kardeşliğe dönüştü.
Çağlar: “Beni en çok geren ve zorlayan İngilizce konusuydu. Bu ekip çalışmasıyla bu bariyeri aştığımızı ve oyunun icrası noktasında da dilin sıkıntı yaratmadığını düşünürüm.”
İngilizce dilinde bir oyun yazmak ve oynamak konusunda kendinizi yeterli yetkinlikte buluyor musunuz?
Demirel: Oyun Türkçe yazıldı. Aslı Konaç ve Eren Ertürk tarafından İngilizce’ye çevrildi.
Sadıkoğlu: Oyunu Türkçe yazdık. Profesyonel çevirmenler oyunu çevirdi.
Finiri: Evet, İngilizce oynamak konusunda yetkinim. Ne söylediğimi ve bunu neden söylediğimi bildiğim sürece Çince de oynayabilirim. Tiyatro durumlar ve duygularla ilgilidir; yeterli zaman verildiği ve gereken hazırlık yapıldığı sürece, her şeyi yapmak mümkündür.
Çağlar: Bu oyunun bir oyuncusu olarak bu oyunu oynamaya karar verme aşamasında da sürecinde de beni en çok geren ve zorlayan konu İngilizce konusuydu. Hiç anadilim dışında tiyatro yapmamış olmanın verdiği tedirginlik, bu konuya takılmamak gerektiği konusunda kendimi ikna ettiğim ana kadar (ki bu an çok geç geldi) sürdü. Bu ekip çalışmasıyla aşmamız gereken bariyerlerden biri de dil konusuydu, yetkinlik konusunda bir şey söylemek anadilim olmadığı için haddim değildir elbette ama bu bariyeri aştığımızı ve oyunun icrası noktasında da dilin sıkıntı yaratmadığını düşünüyorum.
Demirel: “Üretmediğin sürece meselenin sadece “olmamak” kısmında kalırsın.”
Kıbrıs’ın insanlarının elinden oyunlar çıkması çok temel bir mesele benim için. Her şeyin başı üretim değil mi? Kendin olmanın, özgür olmanın, ekonomik olarak bağımsız olmanın kısacası var olmanın temeli.
Demirel: Üretmediğin sürece meselenin sadece “olmamak” kısmında kalırsın.
Demirel: “Bu bir gözlem, maruz kalma ve ifade etme oyunu”
Oyunun içinde anlatılan konulara baktığımızda insan hayatı ile ilgili önemli paralellikler var. Bunun sizin hayatınızla da kesişen yanları var mıdır? Oyunu izleyen siyasetçisinden yerel yöneticisine, sanatçısından kamuda ödenekli tiyatroda çalışanına, gazetecisinden memuruna ve özel sektör çalışanına herkesin bu oyunda kendi hayatı ve işi ile ilgili paralellikler bulduğuna eminim.
Demirel: Bu bir gözlem, maruz kalma ve ifade etme oyunu. Elbette ki paralellikler var. Sonuçta bizden çıktığına göre kurgunun ötesinde bir etkilenilmişlik vardır.
Sadıkoğlu: Oyunda mesleğini yapabilmek için yeterli kabiliyet ve donanımda olan karakter ile bu meziyetlere sahip olmayan diğer karakter birlikte iş yapmak için kendilerini aynı ortamın içerisinde buluyor. Çağımızda insanların birçoğu kendini bu durumun içerisinde buluyor.
Finiri: Kaderin insanlara oynayabileceği en kötü oyunun, onlara az yetenek, bolca da hırs vermek olduğunu söyler Beethoven. Öyle insanlarla karşılaştım, eminim hepimiz karşılaşmışızdır. Mesele neyle mücadele edeceğimize karar vermekte. Başkalarının eksiklikleri beni ilgilendirmez, beni kendi yapabileceklerim ilgilendirir.
Sadıkoğlu : “İki zıttın bir araya gelmesinden eğlenceli bir durum komedisi çıkabileceğini, karakterlerin içinde bulundukları durumun çaresizliğini de daha iyi açığa çıkaracağını düşündük”
Vahşet komedisi diye nitelediniz CUT oyununu. Liyakat problemi, aile kurumunun ataerkil yapısı, çalışma hayatının acımasız dişlileri ve zorunlulukları, şans(sızlık)-yetenek(sizlik) ikilemi ve oyuncu karakteri üzerinden bir yüzleşme hikayesi, sanatın devlet(kamu) ile bir arada kullanıldığı her koşulun bozulup yozlaşmasının resmi aslında çok trajik, vahşi, acımasız, adaletsiz vs. Neden bunları komedi ile anlatma yolunu seçtiniz?
Demirel: Bu biraz da bizim tiyatroya ve anlatım şekline bakış açımızla ilgili. Nejdet’le ortak paydada buluştuğumuzda kendine özgü bir üslup yakaladık. Bu oyundaki komedi unsurları oyunun çatışmasını ve iki karakter arasındaki mücadeleyi daha anlaşılır kıldı.
Sadıkoğlu: İki zıttın bir araya gelmesinden eğlenceli bir durum komedisi çıkabileceğini, aynı zamanda bu yöntemin karakterlerin içinde bulundukları durumun çaresizliğini de daha iyi açığa çıkaracağını düşündük.
Çağlar: “Kendimizi sadece “adanın farklı dillerini konuşan Kıbrıslıları” olarak, bir hissettiğimiz için birlikteyiz zaten. Birlikte çalışmak, üretmek, vakit geçirmek, eğlenmek ve paylaşımda bulunmak istediğimiz için de bu oyun çıktı”
Özelde tiyatro genelde sanatın Kıbrıs adasındaki barış ile de ilişkisini kuruyorsunuz. Bu oyunun adanın farklı dillerini konuşan Kıbrıslıları’yla buluşması ile bağlantılı da bir konu sanırım. Burada sanatçının nasıl bir duruşu, hareket ve eylem planı olması gerekiyor?
Demirel :Barış birlikte üretmektir. Ve bu üretimi dünyaya açmak bizim için kaçınılmazdır.
Çağlar: Biz de kendimizi sadece “adanın farklı dillerini konuşan Kıbrıslıları” olarak, bir hissettiğimiz için birlikteyiz zaten. Birlikte çalışmak, üretmek aynı zamanda vakit geçirmek, eğlenmek ve paylaşımda bulunmak istediğimiz için de bu oyun çıktı. Bu gündelik eylemlerdir aslında bizi bir ve yakın hissettiren. Hiçbir kurumun dahil olmadığı ve kişileri bir araya getirmediği, birlikte olmak istediğimiz için bir arada olduğumuz ve hayalini kurduğumuz barış ortamında, birlikte nasıl çalışacağımızı deneyimlediğimiz için kıymetli bu oyun benim için. Bu duruşumuzu sürdürmek ve sirayet etmesini sağlamak gelecekteki daha geniş ve farklı alanlardaki birlikteliklere de vesile olacaktır mutlaka.
Demirel: “Genel olarak, değişik bir türde, dilde, temayla ve üslupla karşılaşan seyirci yepyeni bir deneyimin mutluluğunu yaşadığını ifade ediyor”
Oyunun Lefkoşadasahne ve Satirigo tiyatrosundaki temsilleri nasıl gidiyor? Seyirci ile oyun sonrası yapılan konuşmalarda tepkiler nasıl?
Demirel: Seyircinin coşkusunu ve gözlerindeki heyecanı gözlemlemek bizim tek ödülümüz. Genel olarak, değişik bir türde, değişik bir dilde, değişik bir temayla ve üslupla karşılaşan seyirci yepyeni bir deneyimin mutluluğunu yaşadığını ifade ediyor.
Demirel: “Oyunun gücü, her bir parçasının orijinal olmasından geliyor”
Sizce oyunun en güçlü yanı ve daha fazla üzerinde çalışılması gereken yanı nelerdir?
Demirel: Oyunun gücü, her bir parçasının orijinal olmasından geliyor. Şu anki aklımla benim için gayet yeterli ve etkileyici olduğunu düşünüyorum. Gelin izleyin, birlikte tartışalım.