TC Dışişleri Bakanı Hakan Fidan bugün Ankara’da önce Dışişleri Bakanı Tahsin Ertuğruloğlu ile bir araya geldi. Akabinde de BM Genel Sekreteri'nin Kıbrıs Konusunda Şahsi Temsilcisi María Angela Holguín Cuéllar'ı kabul etti.
-*-*-
Bu satırları yazdığım bugün öğleden sonra KKTC saati ile 16.00’ya kadar Fidan’ın her iki “görüşmesi” ile ilgili ayrıntılı açıklama yapılmadı.
-*-*-
Her iki görüşme, TC Dışişleri Bakanlığının X sosyal medya hesabından yapılan paylaşımlarla duyuruldu…
-*-*-
Cuéllar’ın, TC Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan ile de görüşmesi bekleniyordu…
Ancak yine bu satırlar yazılırken, Erdoğan, Adıyaman’da halka seslenmekteydi…
-*-*-
Artık, bazı şeylerin değişeceği, değiştiği ve öyle ya da böyle, Kıbrıs müzakerelerinin yeniden başlayacağı kesin…
Tahminimdir; Fidan, Tahsin abime bu mesajı vermiştir…
Keşke bu görüşmeler, en azından Yunanistan’daki gibi şeffaf olsa ve kamuoyu en açık, en doğru şekliyle her şeyi öğrense…
-*-*-
“Görüştük!”…
İyi tamam da halk ne görüştüğünü bilmesin mi?
Siz sahip, halk da köleniz mi?
Yoksa demokrasi bir peynir çeşidi mi?
Ambargo ve izolasyon
varsa, sorumlusu biziz!
Kıbrıs Cumhuriyeti Futbol Federasyonu Başkanı Yorgos Kumas “… Kıbrıslı Türk gençlerin dünyaya açılmasına asla izin veremeyiz” dedi mi?
Bu soruya ısrarla yanıt aradım!
Bütün çeviri programlarını kullandım, Yunanca yazılmış haberleri de taradım…
İnatla aradım, Rum tarafındaki bazı gazetecilere de sordum; “… Kıbrıslı Türk gençlerin dünyaya açılmasına asla izin veremeyiz” demedi!
En azından öyle bir ifadeye ben rastlamadım!
-*-*-
Haaa demiş olabilir mi?
Demişse, faşistin tekidir!
Önceden belirteyim ama bu kişiyi veya temsil ettiği kurumu suçlayarak, kendi ezikliğimizden ve zavallılığımızdan kurtulmaya çalışmayı doğru bir siyaset olarak görmediğimi de başlamadan belirtmek isterim!
-*-*-
Yorgos Kumas’ın kesinlikle söylediği şu gerçekler var!
Mevcut yapının değiştirilemeyeceğini söyledi…
Kıbrıs’ta futbol ile ilgili statünün de değiştirilemeyeceğini kaydetti…
-*-*-
Kaldı ki, şu anda Kıbrıs Cumhuriyeti en üst futbol liginde, Omonia Futbool Takımı kadrosunda, “Yabancı statüde” değil, “Kıbrıslı” olarak resmen futbol oynayan bir “Kıbrıslı Türk” bulunuyor…
-*-*-
Kumas’ın, “… Kıbrıslı Türk gençlerin dünyaya açılmasına asla izin veremeyiz” demesinin birinci “açığı” zaten buradadır…
Yani bunu söylemiş olsa bile, aptalca bir hata yaptığının ispatı, Omonia kadrosundaki çocuğumuzdur…
-*-*-
Kıbrıs’ta ayrı bir federasyona izin yoktur…
Yani UBP Genel Sekreteri Oğuzhan Hasipoğlu’nun sorduğu, “… Bizim çocuklarımızın ayrı bir federasyon çatısı altında Dünya’ya açılmasının ne mahsuru olabilir?” sorusu, masum bir soru değildir…
-*-*-
Tıpkı ayrı bir devlete izin verilmediği gibi, ayrı bir federasyona da izin verilmez…
-*-*-
Efendim, Dünya’da buna uymayan örnekler yok mu?
Uyan da var uymayan da!
İskoçya, Galler, Kuzey İrlanda ve İngiltere futbol federasyonları, bazı uluslararası turnuvalarda temsiliyet hakkına sahiptir…
Ama mesela Diyarbakır merkezli bir “Kürdistan Futbol Federasyonu” kurmaya kalkanın değil, adını ananın ananasını karpuza çevirirler… Neyse!
-*-*-
Kısacası, evet, gençlerimizin Dünya’dan uzak olmaması şarttır…
Biz de yarışabilmeliyiz, futbol oynayabilmeliyiz…
Ve bunu aşmanın tek yolu vardır; Kıbrıs sorununa siyasi çözüm bulmak!
-*-*-
Gerisi anlamsız, hamasi siyasettir!
Bilmem anlatabildim mi?
-*-*-
Kıbrıs sorunu çözülmediği müddetçe, “Rumlar bizi engelliyor” diye sızlanmak; sürekli yenilgi halidir!
Başarısızsınız ve başarısızlığınızı; başkasının başarısı mazeretine bağlamak ezikliğinden kurtulmak zorundasınız!
-*-*-
Kıbrıs sorununda geldiğimiz nokta; sadece Kıbrıs Türk toplumunun kaybettiği bir noktadır…
Ve bu acı, bu ezik, bu sürekli yenilgilerle dolu noktadan kurtulmanın yolu, bir düşman ya da bir karşı taraf yaratıp sürekli suçlamak değildir…
-*-*-
Gençlerimiz Dünya’ya açılamıyorsa, bunun en büyük sorumlusu, çözümsüzlüğü çözüm kabul eden mevcut zihniyet, mevcut yönetimdir…
KKTC malı deniz, soymayan keriz!
Bağımsızlık Yolu Mali Sekreteri Münür Rahvancıoğlu, bazı işverenlerin uygulamadaki yanlış düzenlemelerden dolayı işçilerin yatırımlarını yapmamayı tercih ettiğini, devletin zarara uğratıldığını savundu.
-*-*-
Nasıl olur?
Oluyor işte…
-*-*-
Rahvancıoğlu anlatıyor…
“… İşverenlerin maaş ve yatırımlar toplamı, kayıtlı işçi başına 31 bin 794 TL… Bazı işverenler çalışma izni çıkaracağı vaadiyle 6 ay boyunca kayıt dışı işçi çalıştırıp, net asgari ücreti yani 24 bin TL'yi ödeyerek her ay 7 bin 794 TL haksız kazanç elde ediyor…”
-*-*-
“… 6 ay kayıt dışı işçi çalıştırdığı tespit edilen bir işverene, 27 bin TL (brüt asgari ücret) ceza kesiliyor… İşçinin muhaceret cezası (Muhaceret Yasası'ndaki ilgili koşullara uygunsa) affediliyor… Ancak işveren 6 aylık sigorta, ihtiyat sandığı yatırımı yapmadığı için toplam 38 bin 897 TL avantaj elde etmiş oluyor… Böyle bir durumda işveren 11 bin 310 TL menfaat sağlanmış oluyor… Haliyle Sigorta 30 bin 621 TL, İhtiyat Sandığı da 8 bin 276 TL zarara uğratılmış oluyor…”
-*-*-
Ne mi yapmalı?
Rahvancıoğlu, yapılması gerekenin, kayıt dışı çalıştıran işverenin, kayıt dışı çalıştırdıkları sürelere ilişkin yatırımları ödemesi ve tespitin yapıldığı tarihten itibaren ilgili işçiyi bir yıl yatırımlarını yatırarak çalıştırma zorunluluğunun getirilmesi olduğunu ifade etti…
Dikkat! Polis düşüncelerimizi okuyabiliyor!
Abiciğim, ablacığım, yağcılığın, yalakalığın da bir sınırı olmalı…
Bizde yok!
-*-*-
Polisimizi özellikle son Ukraynalı uyuşturucu satıcısı ile ilgili başarısından dolayı kutluyoruz…
-*-*-
Ama aynı polisimiz; “Tayyip Erdoğan yalakalığı” yapacak diye, kendi kendini rezil etmiş!
-*-*-
Nasıl mı?
Sol Hareket’ten dört kardeşimiz, 3 yıl önce Tayyip Erdoğan posterlerine saldırdıkları ve üzerlerini karaladıkları şikayetiyle tutuklanmıştı…
Polis, kameraları inceledi, bu dört kişinin saldırgan olmadığı saptandı…
Dosya kapanacak!
E olmaz!
Kapanırsa, Erdoğan’a yalakalık geri kalmış olacak!
-*-*-
Ne yaptı polis biliyor musunuz?
“Yapmadınız ama yapmayı düşündünüz” diyerek, dört kişiye dava okudu!
-*-*-
Dün Özgür Gazete’de okudum bu haberi…
O saatten beri, polisteki mistik hafıza – düşünce okuyucusu ya da falcının kim olduğunu merak ediyorum…
Gidip ben de düşüncelerimi okutmak isterim!
Kim bilir, Erdoğan ile ilgili düşüncelerimden dolayı, Ersin beyi atarlar, beni başkan yaparlar!
Neden olmasın?
Seviyoruz, şikayetiniz mi vardı?
Ağılda gömülü paha biçilemez heykel!
Ulukışla köyünde bir ağıl…
Ve ağılın yanında ya da içerisinde, ele geçirilen bir heykel…
Eski Eserler ve Müzeler Dairesi’ne göre Ulukışla’da bir ağılda ele geçirilen heykel, M.Ö. 600 - 480 yıllarına ait tanrıça heykeli…
Yani en az 2 bin 500 yıllık!
Muhteşem bir tarih!
Muhteşem bir eser!
Ve nerede bulmuşuz?
Ağılda, gömülü!
Uzmanlar incelemişler ve heykelin Geç Arkaik -Milattan Önce 600 - 480 dönemine ait bir tanrıça heykeli olduğu tespit edilmiş…
Dört tutuklu var!
Heykelin fiyatı mı?
Nüfusumuz gibi; “Söyleyemem!”…
Çünkü bilmiyorum…
Ama paha biçilemez olduğundan eminim!
Çalmaya devam; 1974’ten beri uğraşıyoruz, ganimet bitmek bilmiyor!