'Demokrasiyi baltalamak değil sağlamlaştırmak üzere değişiklikler yapılmalı'

Gündemdeki soruya ilgili kesimler ne diyor, ‘sorun’a nasıl bir çözüm öneriyor?..

GÜNDEMDEKİ SORU’N...

Meltem SONAY

İFADE ÖZGÜRLÜĞÜNE KISITLAMA,  KORKU İKLİMİ YARATMA ADIMI MI?

İnsan Hakları Platformu -  Demokratik Haklar Program Koordinatörü Didem EROĞLU:

“Topluma yaşatılmak istenen baskı ve korku düzeni, daha da derinleşecektir”

Gündemdeki soruya ilgili kesimler ne diyor, ‘sorun’a nasıl bir çözüm öneriyor?..

Ceza Yasası, Özel Hayatın ve Hayatın Gizli Alanının Korunması ve Müfsidane Yayınlar Yasaları’nda öngörülen değişikliklerle sosyal medya ve medyada yer alan birçok eleştiri ya da yorumun, suç kapsamına girmesi hazırlığı ve son dönemde sosyal medyada paylaşılan ifadelere ilişkin açılan davalar…

Bu alanlarda ‘denetim ve ceza’ gerekli mi yoksa bu adımlar ‘İfade özgürlüğü kısıtlama, korku iklimi’ yaratmaya mı yönelik?

 

İnsan Hakları Platformu -  Demokratik Haklar Program Koordinatörü Didem EROĞLU:

“Rahatsız edici, iğrendirici, hoş olmayan, şoka uğratacak ifadelerin dahi korunması, insan hakları bakımından gerekli ve demokratik değerler açısından kilit öneme sahiptir…”

Son dönemde demokratik haklar ve ifade özgürlüğü bağlamında, ülkemizde ard arda yaşanan ve giderek sıklaşan olaylar endişe vericidir. Demokrasi farklı kesimlerin temsiliyeti, karar alma mekanizmalarına dahiliyeti ve ifade özgürlüğü yani bireyin ya da bir topluluğun düşüncelerini, eleştirilerini, fikirlerini baskı altında hissetmeden ifade edebilmesi ile anlam bulur. Bu bağlamda ifade özgürlüğünün kısıtlanması, baskıcı denetime tabi tutulması veya sansürlenmesi kabul edilebilir değildir.

İnsan Hakları açısından baktığımız zaman; İfade özgürlüğü, Evrensel İnsan Hakları Beyannamesi, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi de dahil olmak üzere birçok uluslararası belgede düzenlenen temel insan haklarından biridir. Bu hak, ancak özgürce bilgi edinme ve kanaat hakkı ile anlam kazanır. Demokrasinin gereği olan her türlü fikrin yer bulabilmesi için bireyin haber alma hakkına, düşüncelerini dilediği biçimde oluşturmasına ve bunları farklı araçlar ile (medya, sosyal medya, kitap) yaygınlaştırılması engellenmemelidir. Bu hak herhangi bir ayrımcılığa uğramadan herkes için; ve sadece baskın söyleme uygun fikirler için değil karşıt söylemler için de geçerlidir. Bu doğrultuda rahatsız edici, iğrendirici, hoş olmayan, şoka uğratacak ifadelerin dahi korunması, insan hakları bakımından gerekli ve demokratik değerler açısından kilit öneme sahiptir. Rakip siyasi partiler hakkında ve bunlar arasında serbest tartışmayı kolaylaştırır, vatandaşların endişelerini yetkililere iletmesine olanak tanır ve yeni politikaların ve mevzuatın dikkatli bir incelemeye tabi olmasını sağlar. Hükümetin demokratikliği ve hesapverebilirliği, ifade özgürlüğü ile artırılır, çünkü bu, yetkililerin yetkin ve dürüst olmasını sağlamaya yardımcı olur ve bireylerin hükümetin eylemleriyle ilgili endişelerini dile getirmelerine ve tartışmalarına olanak tanır.”

 

“…baskı ve korku düzeni daha da derinleşecektir.”

“Anayasa 24. Düşünce, Söz ve Anlatım Özgürlüğü Maddesinde şöyle der: Herkes, düşünce ve kanaatlarını, söz, yazı, resim veya başka yollarla tek başına veya toplu olarak açıklama ve yayma hakkına sahiptir. Bu hak, herhangi bir resmi makamın müdahalesi ve Devlet sınırları söz konusu olmaksızın, kanaatını anlatma, haber ve fikir alma ve verme özgürlüklerini kapsar. Maalesef şu an gündemde olan Ceza Yasası, Özel Hayatın ve Hayatın Gizli Alanının Korunması ve Müfsidane Yayınlar Yasalarında öngörülen değişiklikler, zaten ülkemizde sorunlu olan bir alanı daha da geriye götürecek ve bizleri Evrensel İnsan Hakları standartlarından ve demokratik bir toplum olmaktan daha da uzaklaştıracak ve topluma yaşatılmak istenen baskı ve korku düzeni daha da derinleşecektir.

Zaten halihazırda demokrasi ve insan hakları açısından sıkıntılı yasa maddeleri birçok davaya konu olmaktadır. ‘Yasaklı kitap’ davaları, ‘hakaret’ davaları, Şener Levent, Ali Kişmir, Avrupa Gazetesi yazarlarına açılan toplamda 9 dava gibi medyaya açılan davalar, Abdullah Korkmazhan, Mine Atlı gibi kişilere sosyal medya paylaşımlarından dolayı açılan davalar toplumda gerginlik ve baskı hissini arttırmaktadır. Anayasa, mevzuatımıza dahil edilen insan hakları sözleşmeleri ve onlara bağlı oluşturulan içtihat birlikte değerlendirildiğinde, yukarıda sayılan meselelerin ifade özgürlüğü kapsamında değerlendirilmesi ve soruşturma konusu yapılmaması ve dava açılmaması gerekirdi. Örneğin iç hukukumuzun bağlı olduğu Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) kararları ışığında özellikle gazetecilerin ifade özgürlüklerinin cezai yaptırım riskiyle karşı karşıya bırakılarak kısıtlanması hak ihlali anlamı taşımaktadır. Bunun aksine insan hakları yükümlülükleri gereği bu hakları korumak devletin pozitif yükümlülükleri arasında yer almaktadır. AİHM açık şekilde üst üste ürettiği içtihatlar ile günümüzde ifade özgürlüğünü riske atacak cezai yaptırım öngören yasa maddelerinin orantılılık ilkesi ışığında ifade özgürlüğü hakkı ihlali doğuran, demokrasiyi zedeleyen ve toplumlarda oto sansürü oluşturabilecek bir durum olduğunu kabul etmektedir. Lakin ülkemizdeki mevcut bazı yasal düzenlemeler ve siyasi baskılar; özgürlükleri hiçe sayan, insan haklarına aykırı soruşturma yürütülmesi ve ardından cezai yargılama yapılmasına zemin yaratmaktadır. Bu yeni yasal değişiklik önerileri ile sağlamlaştırmak istenilen işte bu zemindir.”

 

“Bu yasalarda değişikliğe gidilmelidir ama bu değişiklikler demokrasiyi baltalamak yerine sağlamlaştırmak üzere yapılmalıdır.”

“İfade Özgürlüğü, düşünce özgürlüğünün aksine uluslararası standartlara göre de mutlak değildir. Fakat bu kısıtlamalar “kanunla sağlanmalıdır”; sadece belirli sebepler için uygulanmalı, demokratik bir yapıda olmalı; ve bu kısıtlamalar katı gereklilik ve orantılılık testlerine uymalıdır. Ayrıca kısıtlamalar gereğinden fazla belirsiz olmamalı ve yetkililere aşırı derecede takdir yetkisi vermemelidir. Bu alanda sivil toplum hali hazırda çeşitli çalışmalar yürütmektedir. İdealde karar alıcıların bu konuda irade gösterip sivil toplum ile birlikte çalışma yürütmeleri halkın karar alma sürecine katılımı konusunda yasa yapıcılara olumlu katkılar sağlayacaktır. Bu noktada irade çok önemlidir.

Evet bu yasalarda değişikliğe gidilmelidir ama bu değişiklikler demokrasiyi baltalamak yerine sağlamlaştırmak üzere yapılmalıdır. Özellikle gerçekleştirilecek bir yasal tarama ile iç hukuktaki ifade özgürlüğü ile sorunlu ve çelişkili maddelerin tespit edilmesinin yerinde bir ilk adım olduğu inancındayız. Bunlardan ilk bakışta göze çarpan Fasıl 154 Ceza Yasası 47.  Maddesi Müfsit Niyetli Yayınlar (cumhurbaşkanına hakaret de dahil); 57. Maddesi Yasa Dışı Cemiyeti Savunma ve Teşvik Suçu; 59. Maddesi Tasarrufunda Yasa Dışı Cemiyete Ait Müfsit ve Propaganda Niteliğinde Yayınlar Bulundurmak; 68. Maddesi Yabancı Devlet Yetkililerine Zem ve Kadih Suçu; ve 6. Bölümünde düzenlenen Zem ve Kadih Suçları ayrıca Bilişim Suçları Yasası ivedilikle uluslararası standartlara ve Anayasa’ya göre iyileştirilmelidir. Bunun yanında 62/2017 Bankacılık Yasası, 29/1983 sayılı Askeri Suç ve Cezalar Yasası gibi içerisinde ifade özgürlüğünü kısıtlayan çeşitli yasalar da bu açıdan yeniden düzenlenmelidir. Ayrıca yargı bağımsızlığı olmayan ve yargıç güvenceleri ile donatılmış olmayan Bilgi Teknolojileri ve Haberleşme Kurumu’na keyfiyete açık bir şekilde erişim engeli koyma yetkisi verilmesi problemlidir ve İfade Özgürlüğünü kısıtlamayacak şekilde yeniden düzenlenmelidir.

İnsan Hakları Platformu olarak bu alandaki gelişmeleri yakından izleyip, raporlayacak ve ülkemizdeki demokratik süreçlerin etkin bir şekilde çalışması ve her bireyin temel insan haklarına saygılı olunması için mücadele edeceğiz”.

Özel Haber Haberleri