Murat OBENLER
Edebiyatçı,fotoğrafçı,grafik tasarımcı ve belki de kütüphaneci kimliklerinden süzülüp gelen farklı damlaları foto-manipülatif dokunuşlarla, akımlar ötesi bir bakışla, sanatsal olarak farklı ve ilginç formlara dönüştürerek sanatseverlere sunan Ceyhan Özyıldız ile hem bu kitabın yaratım süreçlerini hem de her biri farklı hikayelere sahip bölümlerle ilgili detayları konuştuk.
“Bu kitap benim sanata başlamamla başlıyor”
İçinde fotoğraf, grafik tasarın,öykü gibi unsurları taşıyan bu çalışman ne kadar geriye gidiyor? Özellikle fotoğraflama kısmındaki görsellere bakılırsa materyal biriktirme oldukça eskiye gidiyor diyebilir miyiz?
Ceyhan Özyıldız: Yüzeysel olarak benim sanata başlamamla bu kitap başlıyor diyebiliriz. Kitabın içeriğinde fotoğraf ,grafik sanatları,öykü var. Yani bu kitap benim bu sanatlardaki birikimimin, edindiğim kültürün bir toplamı gibidir.” O Şeyler” özelinde ise iki yıllık bir maziden bahsedebilirim. İçerik olarak parça parça çalışıyordum ama bir bütünlük olarak böyle bir kitaba dönüşme serüveni son 3-4 yıla dayanır. Son 2 yılda da hızlandırılmış bir süreçten bahsedebiliriz.
Yani kitap bir pandemi dönemi yapımı mı? Bu dönemde özellikle müzik ve edebiyat alanında evlerden çok önemli yaratımlar ortaya çıktı.
Özyıldız: Sanatçılara sorduğunda yaratımlar anlamında herkes Pandemi döneminden memnun. Ben o süreci okumayla geçirdim ve hemen sonrasında “Yemenisi Sarı” adlı öykü kitabımı çıkardım. Bu kitabın yaratım süreçleri çok eskiye gittiği için pandeminin kitap üzerinde bir etkisi olduğunu söyleyemeyiz ama özellikle son bayram döneminde sabah 7- akşam 4 bilgisayarın başında çalıştığımı söyleyebilirim. O dönemde hem okudum hem de yazdım o yüzden elimde büyük bir arşiv var.
Sergi konusuna kitap çalışmasını bitirdiğinde mi karar verdin yoksa ilk baştan bir kitap+sergi düşüncen var mıydı?
Özyıldız: İlk sergi planı yoktu.Sonra Rüstem’s önerisi ile sergi fikri oluştu.
“Deneyselciliği,yeni birşeyler anlatmayı sevdiğim için bir fotoğrafla ne yapabilirime baktım”
Yöntem olarak ilk öyküyü belirleyip sonra uygun fotoğraflar mı çektin yoksa çekilmiş fotoğraflar üzerine öyküler mi yazdın?
Özyıldız: Bu kitapta hepsi de var. Benim arşivimdeki en eski çalışmalar olan zincirli kapı fotoğraflarını biriktiriyordum. Arkadaşlara yaptığım tavsiyeyi önemli bulduğum için buradan bir kez daha tekrarlamak isterim.Neyaparsanız yapın ama yaptıklarınızı bir belgeye dönüştürün. En önemli sıkıntılarımızdan biri arşivciliktir.
Burada karma bir çalışma var. Benim elimdeki neler var ona bir baktım. Detay-doku bağlamındaki çalışmalalarımı derledim. Saat on iki iki, kapılar ve işçilerin ayakizleri birer proje olarak çalışıldı. Bu projelerin özü aynı kalmakla beraber bir kitaba evrildi. Deneyselciliği,yeni birşeyler anlatmayı sevdiğim için bir fotoğrafla ne yapabilirim fikrinden doğan bu projeyi de severek yaptım. Yeni bir ifade biçimi ,dil oluşturmaya uğraş verdim.
Kitabı adadığın kişiler kimlerdir?
Özyıldız: Bu kişiler atalarımdır(babaanneler ,anneanneler). Bugün herkes herkesden birşeyler alıyor, birbirinden birşeyler paylaşıyor. Özellikle Zincirli Kilitli Kapılarda çalışmanın üzerinde olan her şey benim çektiğim fotoğraflardır.Burada bana ait olmayan hiçbir şey yok.
“Bilinçli olarak bir akımın peşinden gitmedim.Yeni yöntemlerle yeni şeyler söylemek lazım”
Dadaizm dışında başka akımların da eserlerde yansımasını görüyoruz. (Ekspresyonizm, yapıbozumculuk vs.) Tek bir akıma bağlı değil de daha farklı, özgür ve özgün çalışmalar yaptığını gözlemledim. Sen bu farklılığı ve özgünlüğü nasıl anlatırsın?
Özyıldız: Postmodernizm zamandayız. Evet İZM’ler sanat tarihini çok etkilemişlerdir ama İZM’lerin klasik izinde giden bir anlayış geride kalmıştır. Sanat tarihini kendimce biliyorum ama İZM’ler artık klasik kullanımını tamamlamıştır. Onlardan birşeyler aldım mı? Bilinçli olarak bir akımın peşinden gitmedim. Almış da olabilirim. Yeni yöntemlerle yeni şeyler söylemek lazım. Belki biraz pop-art veya op-art diyebiliriz.
Bir baktığımızda post-modernizmde her yerde sanat var,herkes bir nevi sanat yaratıcısıdır. Amaç sanatı tabana yaymaktır(bir üst sanat işi olmaktan kurtarmak). O kadar güzel,özgün,deneysel yaratıcılık dolu işler var ki. Kimileri sanatın bir düşünceye ,felsefeye yaslanması gerektiğini savunur ama estetik değerlere de yaslanılabilir(benim Siyah Beyaz kitabımda olduğu gibi).Sanat eseri sadece felsefeden mi beslenir? Bu alan çok zengin.
“Grafik unsurlar ve dijital çalışmalar çok yoğun olarak kullanıldığı için zanaat yönü çok fazladır”
Kitapta grafik tasarım unsurları da oldukça güçlü. Sanki de fotoğrafla sonsuz bir tasarım tekniği ve takrarından oluşan bir kitap yaratmışsın.
Özyıldız: Yapılan herşey bir düşüncenin ürünüdür. İnsanın gördükleri, yaşadıkları ve okuduklarının bütünü,bu dünyadan aldıklarıyla oluşturduğu bilinç,bilgiden bilince doğru ilerleme ve dünyayı farklı yorumlama meselesi çok önemlidir. Ama sanatta en büyük şey bence artık zanaatdır. Michelangelo’nun dediği gibi “ Mermerde bir melek gördüm ve onu çıkarttım” der. Benim bu kitabımda grafik unsurlar ve dijital çalışmalar çok yoğun olarak kullanıldığı için zanaat yönü çok fazladır. 15 yıllık grafiker tecrübem ile ben bunu kendim yapıyorum sanki o mermeri yontar gibi. Zaman içerisinde yaptığım şeyleri de başka şeylere dönüştürdüğüm olmuştur. Algıyı çeşitlendirici eklemeleri severek yapıyorum. Bu kitapta da bölüm bölüm çalıştım ama geriye de dönerek üzerinde tekrar tekrar dokunmalar yaptım. Hem içeriksel hem çalışma biçimi olarak kitabın adı “O şey(ler)II: Tekrar ve Tekrar” oldu. İlk bu çalışma A4 boyutundaydı ama kitap basım aşamasında Rüstem’de Halil Duranay ile buluştuğumuzda boyutu kare olarak ve doğal olarak içeriği de tekrar tasarladım. Basım için ayrılan masraflar belirlendiğinde kitabı bir kez daha tasarladım. Toplamda kitabı 3-4 defa tasarladım. Yani tasarım benim için bir araç değil bir amaçtır. Tasarım bu kitabın bir öğesidir.
Adı geldi şimdi aklıma aniden.İsim baştan itibaren “Tekrar Tekrar” mıydı?
Özyıldız: Hayır o da süreçlerde değişime uğradı. İlk haliyle baskıya girseydik adı “FotoGrafik” olacaktı. Değişe değişe sonra “Patchwork” oldu. Yapıbozumlar,manipülasyonlar,yeniden kurgulamalar ile çalışmayı bir patchwork halısına benzettim. Hem tekrar tekrar fotoğrafların kullanılması hem de üretim sürecindeki tekrarlar kullanımı üzerine kitabın adı Tekrar Tekrar oldu. İsimde Nana Mouskouri’nin “Over and Over”(Tekrar ve Tekrar) şarkısı da beni etkiledi.
“Bu bölüm birbirimizi etkilemek, dönüştürmek/değiştirmekten ortaya çıktı”
Bölümlere baktığımızda “Katmanlar” da görsele, grafik tasarım tekniklerine dayanan farklı yöntemler kullanıyorsun. Her insanın içini,her objenin arka planını farklı tarzlarla açarak derinlerine inme,detaylı analiz etme ve görünmeyen yönlerin insanlara sunma arzusunu hissediyorum.
Özyıldız: Bu bölüm birbirimizi etkilemekten ve dönüştürmekten/değiştirmekten ortaya çıktı. İnsan sosyal bir hayvandır ve fikirsel olarak,görünüşsel olarak, duruş olarak birbirimizi etkiliyoruz. Çoğalırken de kendimizi çoğaltırız, bir nevi kendimizden tekrar tekrar yeni bizler yaratırız. Bu bölümün ilk çalışması tek bir kız çocuğu gibi görünüyor ama bu çalışmada o kız çocuğunu etkileyen 4-5 kişinin portresi de vardır. 5-6 fotoğrafın birbirini etkilemesi sonucunda oluşan bir fotoğraf çalışması oldu.Farklı etkileşimlerden yeni bir insan,yeni bir semt, şehir yaratıyoruz. Bir şehirdeki dinamiklerin(insan,yapı,çevre,kültür,mimari vs.) ve/veya farklı şehirlerin birbirini etkilemesi ile yeni bir şehir (kimlik) ortaya çıkıyor. Yeni bir şeye doğru dönüşür.
Yaşadığımız şehirlere toplam olarak bakıldığında iyiye gitmediği kesin.
Sanatta da etkileşimler sonsuzdur. Grafik, estetik bütünlüğe,uyum(suzluk)a,orana,dengeye önem veren bir sanattır.Bu iki çalışma rastlantı eseri yan yana gelmemiştir. (renksel, duygusal, estetiksel, fikirsel uyum,bütünselliği vardır)
Ben yerelden çok beslenirim ama illa da yerel olacaksın diye bir dertle hareket etmem. Öyküde de aynı tavrı gösteririm. İlla her öykü Kıbrısta mı geçmelidir,illa yaşadığını mı yazmalısın yani? Sanat evrensel dev bir dünya oldu artık.
“Kitap renklerden oluşuyor. Canlı renkler kullanımını tercih ettim”
Renklerin kullanımı da gerçekten gözkamaştırıyor.
Özyıldız: Kitapta canlı renkler kullanımını tercih ettim. Etkili ve vurucu renkler kullanımı,gerektiğinde karşıt renkler gerektiğinde yakın ama parlak renkler kullandım.Kitap renklerden oluşuyor. Rengin bu kitaba etkisi çok fazladır. O renkler kimi zaman düşünceme zıt bile olsa onu kullanmayı istedim. İşçiler hüzünlü bir konu olsa bile onları fotoğraflarken canlı ve farklı renkler kullandım.
Bir sanatçı duyarlılığı ile hareket ediyorum... Sanatı bir silah/güç olarak kullanma taraftarı değilim... Sanatta özgünlüğe inanırım...
Bu işçiler(İzler) çalışmasında bir sınıfsal bakış da sezinliyorum. Binlerce konu varken işçilerin ayak izlerini seçmen bir sınıfsal tercihi de yansıttığını düşünüyorum.
Özyıldız: Bir sanatçı duyarlılığı ile hareket ediyorum ve burada çevre,çalışma şartları,çalışan işçi insan gibi temalara vurgu yapıyorum. Ben sanatı bir silah olarak,güç olarak kullanma taraftarı değilim. Ben işçi bir babanın çocuğuyum ve kendim de işçiydim.Üniversiteye gidene kadar bir fiil işçi olarak çalıştım. İşçilerle çok zaman geçirdim. Yetiştirilme tarzı gereği ortaokuldan lise bitene kadar hatta üniversitede ders sonrasında da işçi olarak çalıştım.Gurur duyarım. Çalışmanın yanında hem ortamları gözlemledim hem de bu insanlarla bir kumanyayı paylaştım da,dertleştim de, sosyalleştim de. İşçiler sokakta da benim dikkatimi çekmiştir hep. Lefkoşada da bir tozlu patikanın üzerinden işçiler geçer. Bu çalışma burdan doğdu. O farkındalık bende oluşmuştur. İlk öykü kitabımda da işçiler çok yer almıştır.
Bu izleri grafik unsurlarla ve metinle başka bir şeye dönüştürdüm. Sanatta özgünlüğe inanırım. Benim yaptığımı herkes yapabiliyorsa benim yapmamın bir anlamı yok ya da herkesin yaptığını benim yapmamın bir anlamı yok.
“Deneyselcilik özgünlüğü de doğurur”
Özgünlük sanattaki (hem yaratan hem sanatsever bağlamında) çok önemli hassasiyetlerden biridir ve tartışmalara da neden oluyor her zaman.
Özyıldız: Bu biraz karakterle de ilgili olduğunu düşünüyorum. Deneyselciliği severim, deneyselcilik özgünlüğü de doğurur. Bir de beslenmeye bağlıdır. Bilgiyi çok seven, bilgiye aşık biriyim ve okumayı,araştırmayı çok severim.
“Kilitli kerpiç kapılar hem anılarla hem de fiziksel olarak ölüme terkedilmişliğin bir anlatısıdır”
Kilitli Kapılar çalışması beni en çok etkileyen bölümlerden birisi. Yerel unsurlar,kültürel kodlamalar oldukça yoğun. Bir hüzün ikilimi hissediyorum. Kapının dışını görüyoruz ama içini de hayal ediyoruz belki de. Bir Kıbrıslı insan figürü görüyoruz yine çalışmada, o bizi eski zamanlara götürüyor ve o eski kapılarla bütünleşiyor.
Özyıldız: Fotoğrafta portre değil de detay-doku çeken biriyim. Kerpiç evler de özel ilgi alanımdır. Nerede bir kerpiç ev görsem hemen yaklaşırım,içine girerim. Bu fotoğrafları Hamitköy ve Gönyeli bölgesi ağırlıklı çektim. Kilitli kerpiç kapılar hem anılarla hem de fiziksel olarak ölüme terkedilmişliğin bir anlatısıdır. İçleri anılarla,birçok eskiyen eşyayla doludur ve zaman içinde değişime uğrarlar. Her girdiğimde yenilenen (dönüşümden dolayı) bir eve girmiş gibi olurum. O senin hissettiğin hüznü ben daha yoğun şekilde oralarda hissederim. Bu evlere tekrar tekrar,çeşitli mevsimlerde de giderim.
Yani sen bir fotoğrafik unsur olarak çekip gitmiyorsun kerpiç evlerin yanından. O evlerle bir duygusal bağın,hukuğun oluşmuş.
Özyıldız: Evet, bu evler değişen canlılardır. Dönüşürler ama yaşam formları değişerek, çeşitlenerek devam eder. Bir defasında farelerden hastalık kaptım. Duvarda o evde yaşamış insanların kronolojik tarihlerini görürsün. Bir tozlu, kırık gaz lambası olur bazen. Ben tüm bu hüznün izleyiciye,okuyucuya geçmesini istedim. Kerpiç evler ayrıca kültürel varlıktır. Oluşturduğum kompozisyon ile onu göstermeyi amaçlıyorum.
“Devlet politikası gereği bu evlerin bazıları restore edilse,kültürel mirasın bir göstergesi olarak geleceğe taşınsa ne kadar güzel olur”
Fotoğraftaki kişiler o eski evlerde yaşamış kişiler mi yoksa rastgele eski kuşaklar-eski evler temalı bir bütünlük çalışması mı?
Özyıldız:Kurgusaldır insanlar ve kapıların kullanımı. Üzücü olan kısmı bu çalışma için fotoğrafladığım kişilerin çoğunun bugün hayatta olmamalarıdır. Evler de yoktur. Bir dönemin evleri ile bir kuşağın insanları da bu çalışmada buluşuyor. Bir ata gittiğinde neler gider, hangi sosyal bağlar,kültürel değer kaybolur. Bizler de o atalarımızın dönüştürdüğü varlıklarız. Bu bir saygı duruşudur da.
İşin hüzünlü bir diğer yanı da asma kilitli kapı çok olmasıdır. Evin sahibi yok,sahibi ölmüş, ev yok olmaya başlamış. Devlet politikası gereği bu evlerin bazıları elden geçirilse,restore edilse,kültürel mirasın bir göstergesi olarak geleceğe taşınsa ne kadar güzel olur.İşte sana kültürel mirası yaşatma örneği. O evler bizim kültürümüze göre yapılmıştır,yaşamlar bizim kültürümüzü yansıtmıştır vs.
“Gölge acaba insanın,objenin kendisinin bir kopyası mı yoksa bir yansıması mıdır? Yoksa o yansıma dönüşüp yeni bir şeye mi evrilir?”
“On İki İki” bölümünde gölgenin sadece bir izdüşümü mü yoksa bir kimlik mi olduğunu sorgulatıyorsunuz? Gölgeler çalışmasının çıkış neden neydi?
Özyıldız: Gölge sanatın her alanında kullanılmış, üzerinde düşünülmüş bir varlık veya nesnedir. Antik Yunan filozoflarından Platon’un yansımalar anlayışı çok önemlidir. Bu dünyanın esas dünyanın bir yansıması olduğu düşünülür. Arap,Çin, Mısır,Hint düşünürlerin de bu konuda düşünceleri vardır. Saati oluşturan şey de gölgeler bütünüdür. Burdaki gölgenin çıkış noktası gölgenin varlığıdır. Gölge acaba insanın,objenin kendisinin bir kopyası mıdır yoksa bir yansıması mıdır? Yoksa o yansıma dönüşüp yeni bir şeye mi evrilir?
Fotoğraf esas ışıkla yapılır.Bunun karşıtı gölgedir. Işıkla bir şeyi görünür kılarsanız gölge ile de görünmez kılarsınız. Bu gölge aslının izdüşümü müdür yoksa mesela renkler sayesinde yeni bir şeye dönüşen birşeyler midir? Tamamen yeni bir varlık mı olur?
Surlariçi’nde 12:00-14:00 saatleri arasında çekilen yansımalardır bu eserler. Bu çalışmanın fotoğrafik bir meselesi var. Surlariçi bölgesini kültür karışımı olarak çok çeşitli olduğu için tercih ettim. Renk ,obje olarak çeşitli fotoğraflar çektim. Bölgede yeni ve eski jenerasyonun bir karışımı var. Bunlarda da grafiker göz ile bakarak çekimi yaptım.
“Ben bir bulmaca misali insanları düşündürmek istedim”
Tipofoto da ilginç bir bölüm oldu. Çevreye hassas bir bakış var...
Özyıldız: Ben bir bulmaca misali insanları düşündürmek istedim. Tipografinin aslında estetik bir yönü var. O harflerin estetik bir yanı var ve izleyiciyi bir bulmacaya davet eder.Neyi temsil eder, neyi anlatmaya çalışır bu harfler? İnsanlar kendine göre harflere bir anlam yüklesin istedim. CMC,yıkılmış kerpiç evler, çöplüğe dönüşmüş evler, kirletilen doğa da bu çalışmalarda kullanıldı. Gizli bir şey yapmaya çalıştım. Kültür sanatın direkt olarak bir siyasal düşünceyi, siyasi olarak bir insanı gözüne sokması taraftarı değilim. Hem kavramsal hem estetik unsurları(tavrı) birlikte kullanmayı tercih ederim. Estetiği kaybetmeden de derdimizi anlatabiliriz.
“Çağımızda çirkinliğin de bir güzelliği/estetiği var”
Pas bölümünde ilginç çalışmalar gözlemliyoruz.
Özyıldız: Pasta çirkinik var ve onu kime sevmez. Pası estetik bir hale sokup keyif alabiliriz ya da o çirkinlikten de birşey çıkarabiliriz.Renklerin birbirini etkilemesi çok iyidir. Bugün çirkinliğin de bir güzelliği var. Herşeyin güzel olacak şartı yok.Bugünkü çağımızda çirkinliğin de bir güzelliği/estetiği var.Eskilerden Caravaggio çirkinlikten ,vahşetten beslenmiş bir sanatçıdır.
Detay&Doku çalışmalarını doğal güzellik ve yaratımla bağdaştırdım. . .
Özyıldız: İlle de felsefik, kavramsal bir şey olacak diye bir şey yok ama sen istersen onu da görebilirsin(entellektüel altyapı varsa). Her üçlü çalışma büyük bir kompozisyonun bir parçasıdır.
“Benzer evlerde benzer yaşamları sürdürüyoruz”
Ev isim olarak devasa anlamları olan bir mekan,varlık ve kavram. Bu bölüm ise senin ev temalı çalışmalarını içeriyor. Ev kimine göre özgürlük alanı kimine göre yaşam alanı kimine göre de bir nevi hapishane olabiliyor. Nedir sana göre ev?
Özyıldız: Aslında bakarsan benzer evlerde aynı hayatları yaşarız. Kıbrısta mimari olarak da, yaşam tarzı olarak da benzer evlerde yaşarız. Bu insanları tekrar tekrar birbirini etkilemesinden de kaynaklanıyor. Benzer yaşamları sürdürüyoruz(benzer şekilde işe gider geliriz,benzer cafelere gider, parklarda gezer,benzer denizkenarlarına gider,benzer yerlerden alışveriş yaparız). Kültür de birbirimizin etkileşiminden doğar.
“Kapitalizmde tek tip evler yaparak en az maliyetle en çok insanı nasıl ev sahibi yapıp maksimum para elde etme hedefi vardır”
Kapitalist sistemin maksimim gelir elde etmek için ucuz,basit, tektip evlerinin yapıldığı bir çağdayız artık.Ellerinden gelse tüm dünyanın aynı model ev,apartman,site,residans ve çok katlı bina olmasını sağlaycaklar.
Özyıldız: Bak sen de söylüyorsun kapitalizmde tek tip evler yaparak en az maliyetle en çok insanı nasıl ev sahibi yapıp maksimum para elde etme hedefi vardır. Özel güvenlikle korunan ve içinde herşeyi olan siteler,o sitede yaşayan insan sosyal hayatını o sitenin içinde geçiriyor.Dışarıyla etkileşim sıfır. Grafik unsurları kullanarak buna benzer konuları düşünmeye,yansıtmaya çalışıyorum.
Bir de oda(lar) var. Her odada farklı yaşamlar var,o kişiye özeldir ve onu yansıtır. O kişi acısını, sevincini , hüznünü, coşkusunu odasında yaşar. Ev çok farklı düşüncelere evrilebilir. Ev kimine göre prestij göstergesidir, kimine göre sıcak bir yuvadır. Herkes farklı şey tahayyül edebilir. Hiçbir tavrı incitmeden, o renkleri kullanarak yeni bir şey yansıtmak istedim.
“Galaksiler çarpışır ve yeni şeyler oluşur. Tekten bir çoğalım söz konusudur”
Değişim-dönüşüm çalışman ile kitap sonlanıyor. Sanıyorum evrenin, doğanın ana kanunu üzerine düşündüğün bir konu oldu bu.
Özyıldız: Galaksiler çarpışır ve yeni şeyler oluşur.Bir gezegen var ve onun bölünerek parçalanarak yeni gezegenleri oluşturması var. Tekrar ve tekrar illizyonunu Antik Yunandan günümüze kadar kullanabilirsin. Çağdaş toplumda da bir varlıktan çoğalma vardır. Bir tanrıdan çoğalmış bir insanlık mesela. Tekten bir çoğalım(ırklar,ten renkleri,diller) sözkonusudur. İnsana baktığımızda tek tüp hücreden bölünme ile çoğalmış ve insan hayata gelmiştir. Darwin Teorisi’ne göre bir yanardağdaki bir gölden yaşamın başladığını söylenir. Oradaki çeşitli kimyasal şeylerin etkleşimlerinden yaşam formları ortaya çıktı ve çoğaldı. DNA’lar ile milyarlarca çeşit insan, hayvan, canlı yaratılıyor. Ufak değişimlerle yeni canlılar hayata getiriyoruz. Onlardan parça taşıyorsun ama aynısı da değil.
Tek bir fotoğraftan onu da içine alıp ama tamamen başka bir şeye dönüşen farklı bir fotoğraf. Tekrar ve Tekrar” metne dayalı bir çalışma oldu. Bu kitapta bir metin ve alt/üst metinler var ama okuyucu bunları çeşitlendirebilir,geliştirebilir de.
“İz çalışması dışında diğerleri sergide yeni bir şeye dönüştü.”
Sergiden de bahsedelim biraz
Özyıldız: Sergi de kitaba dayanan bir şey.Kitap da metne dayanıyor. Sergide kitaptan herşeyi koyamadım o yüzden seçme yaptım. Birçok farklı tekniğin kullanıldığı çalışmalar olduğu için biçim olarak birbirine yakın çalışmaları seçtim. Sergi için özel olarak çalıştığım parçalar da var. İz çalışması dışında diğer çalışmalar sergide yeni bir şeye dönüştü. Bu sergideki birinci amacım sonucu fotoğraf olacak birşey üretmeyi istediğimdi ve o yüzden hiç müdahalede bulunmadım.
Bu sergi beni farklı prototipler üretme yoluna soktu. Onlar benim garajımda durur ve ben bunların üzerlerinde ne yapabilirimi de kendime soruyorum. Akrilik boyama denemesi yapıyorum. Biz de değişiyoruz,algımız,görgümüz değişiyor.
“Fotoğrafla ilgili önümüzdeki birkaç yıl noktaya koydum.Öyküye döneceğim. Önümde yeni kitaplar düşüncesi de var”
Tekrar ve Tekrar serisi devam edecek mi?
Özyıldız: Hazırda Renkli Datay-Dokular: O Şeyler 3 ve Minimal Renkli Detay-Dokular : O Şeyler 4 var. Onları da ileriki zamana bıraktık. Fotoğrafla ilgili önümüzdeki birkaç yıl noktaya koydum.Öyküye döneceğim. Önümde yeni kitaplar düşüncesi var. Sergi biter bitmez yazmaya geçeceğim.
Denge önemlidir ve sanatlar alanında da dengeli çalışmaya inanırım. Zamanımız disiplinler arası çalışma dönemi. İki farklı disiplinlerden iki farklı insan biraraya gelerek birşey üretebilir veya bir kişi farklı iki disiplini birleştirerek birşey üretebilir.
“Bizde kitabın fiyatını belirleyen kaça satılabileceğidir”
Bu eserlerin ücretleri de hep dikkatimi çekmiştir. Bu neye göre, kime göre, nasıl belirlenir diye.
Özyıldız: Bizde bu fiyatları belirlemek traji komiktir. İçeriksel olarak baktığında bedelini belirlemek çok kolay değildir. Bizde bu fiyatı piyasası belirler. Bizde kitabın fiyatını belirleyen kaça satılabileceğidir.Sen kaça bastın, üstüne ne koyalım da satalım diye bakışlarla karşılaşıyoruz. Bizim ülkemizde nitelik üzerinden bir değer belirlenirse o kitabı kimseye satamazsın. Bu kitap özel bir kitaptır ama fiyatı alım gücüne göre belirliyoruz. Gerçek değerinin altında satıyoruz.
Sergi ile ilgili de tablolarımın alınabilir olması için makul bir fiyat belirledim. Bizde kolleksiyoner yok. Ben tablolarımın böylesi bir duvarda sergilenmesini görmek için üretirim.